Mimarisinden, bahçesinin tanziminden sahibinin kültürlü ve zevk sahibi birisi olduğu anlaşılan villanın bahçesinde küçük bir kara tahtaya o gün yapılacak işler yazılmıştı. 1. Köpek yıkanacak, 2. Havuz temizlenecek, 3. Dalga geçilecek.

Yazanın zihniyetini, hayat felsefesini, dünya görüşünü aksettiriyordu bu gündem.

Türkiye, sancılar, buhranlar, vahim problemler içinde kıvranan bir ülke. Okumuş, zevk sahibi, entelektüel seviyesi yüksek beyimizin birinci işi köpeğini yıkamak, ikincisi yüzme havuzunu temizlemek, üçüncüsü de dalga geçmekti.

Hedonist felsefe ülkeyi, milyonlarca insanı kendine bend etmiştir. Dünya yıkılsa umurlarında değildir. Kendi rahatlarına bakarlar, menfaatlerinin devam etmesini isterler, zevk ve hazların ölünceye kadar sürmesi için çalışırlar.

Hiç dünya görüşleri, felsefî fikirleri yok mudur? Olmaz mı? Marx, Darwin, Freud, Sartre ve onlar gibi kişilerden ilham alarak vecize ve sloganlardan meydana gelmiş bir reçeteleri vardır. Varoluş konusunda genellikle inkarcıdırlar. İnsan ölecek ve her şey bitecek sanırlar. O halde yaşadığı esnada mümkün olduğu kadar fazla haz, zevk, rahat, konfor, keyif elde etmelidir.

Bugün yüksek tabaka arasında hemen hemen hiç kullanılmayan bazı kelime ve kavramlar vardır. Hikmet, fazilet, ahlâk hem zikirlerde, hem de zihinlerde mevcut değildir. Yegane büyük değer para ve menfaat olmuştur. Bu para daha fazla zevklenmek, daha konforlu, daha lüks bir hayat sürmek için kullanılacaktır.

Tarih birçok medeniyetlerin, toplumların, imparatorlukların lüks, konfor, zevk u sefa, maddecilik yüzünden battığını gösteriyor. İnsan sadece yiyerek, keyif sürerek yaşamaz. Birtakım üstün ve aşkın ideallerin, prensiplerin, hedeflerin de olması gerekir.

O günün programının birinci maddesi köpeğini yıkamak olan bay aydına sormak gerekir: Ülkenin doğu ve güneydoğu bölgeleri sistemli olarak sinsice boşaltılmaktadır. Acaba buralara, ileride, müsait şartlar zuhur edince başka kavimler başka nüfuslar mı yerleştirilecektir?

Köpeğini yıkamasın demiyorum ama bu gibi sualleri de düşünmesi gerekir. Çünkü yarın bu gemi batarsa, bu zemin ayaklarımızın altından kayar, başımızdaki gökkubbe çökerse, enkazın altında cümbür cemaat hepimiz kalacağız. Köpeğini yıkayan ilerici, hedonist, çağdaş bayımız da.

Dosyalar Savaşı

Adamlar senelerden beri dosya hazırlıyor, bir tarafa koyuyor. Zamanı gelince açıklıyor. Ellerinde büyük gazeteler, büyük televizyon kanalları var. İstedikleri heyecanı ve tesiri meydana getiriyor.

Peki bunca hücuma, hakarete, saldırıya uğrayan islâmî kesimin elinde, dinsizleri mahvedecek dosyalar yok mu? Maalesef yok. Çünkü Müslümanlar uzun bir müddetten beri kırsal kesim, gecekondu, varoş zihniyeti ve kafası ile çalışıyor. Havalar iyi olunca yayılıp yan gelip yatıyor; havalar sertleşince ne yapacaklarını şaşırıyor.

Dinsizler hakkında dosya hazırlamak için küçük fakat son derece yüksek kaliteli ve güçlü bir kadro, heyet, teşkilat gerekir. Bunlar aylarca, bazen senelerce çalışacak, didinecek, bilgi toplayacak ki, dosya hazırlayabilsinler.

Mesela Bursa’da öldürülen Malki adlı Yahudi tefecinin dosyası. Bu adamı kimler öldürttü? İşin içyüzü nedir? Vaktiyle hangi büyük iş adamı özel jet uçağına binip bu Malki’nin İsviçre’deki mâlikhanesine gidiyordu?.. İyi hazırlanmış bir Malki dosyası bile Türkiye’nin gündemine atom bombası gibi düşecektir. Ancak Müslüman kesim böyle bir şey hazırlayamaz.

Susurluk kazası ile ortaya çıkan pisliklerden bir netice çıkmadı. Halbuki bu konuda hazırlanacak bir dosya, değil atom bombası, hidrojen ve kobalt bombası tesiri yapacaktır.

Kimler hangi bankaları soydular? Hangi büyük basın ve televizyon kuruluşlarına ne kadar kıyak yapıldı? Yekun olarak kaç trilyon ve katrilyon verildi onlara? Bunların da dosyaları yapılmalıydı.

Bir rektör Müslümanlara kan kusturuyor. Bu rektör hakkında niçin dört başı mâmur bir dosya hazırlanıp da patlatılmadı?

Türkiye’de bir medya savaşı yaşanıyor ve dinsiz kesimin medyası Müslümanlarla, kedinin fare ile oynaması gibi oynuyor. Müslümanlar feryad ü figan içinde. Kendilerini müdafaaya yelteniyorlar, onu da beceremiyorlar. Tecavüzlere, saldırılara yeteri kadar cevap veremiyorlar. Hücuma hücumla mukabele yok.

Bu öyle bir savaş ki, bilgi bankalarına, dokümantasyon merkezlerine, stratejik araştırma enstitülerine; yüksek kültürlü, güçlü ihtisaslı, IQ’su 120’den aşağı olmayan kadrolara ihtiyaç gösterir.

Öyle kabak gibi bir kafa ve zihniyetle, ucuz reçetelerle, olmayacak dualara âmin demekle bu işler gerçekleşir mi?

Şimdiye kadar olanlar oldu, bundan sonra ne olacak dersiniz. Bence, işler daha da kötü gidecektir. Çünkü islâmî kesimde bir toparlanış, bir uyanış, bir islah teşebbüsü görmüyorum. Cemaat fanatizmi, baronlar saltanatı, para toplama, hizipçilik eski hızıyla devam ediyor.

Müslümanlar elbette Müslümandır, ben kimsenin dinine dahletmem, ancak kafaları, zihniyetleri, metodları yetersizdir. Müslümanlar Kur’an’a, Sünnet’e, Şeriat’a, akla, mantığa, çağın icaplarına göre çalışmıyorlar.

İslâmî kesimi bugünkü hale iki kafa türü getirmiştir.

Biri: Câhil, IQ’su düşük, olup bitenleri anlamaz, kültür ve ihtisası yetersiz fakat temiz Müslümanların zihniyeti.

İkincisi: İslâm’ı, islâmî hizmet ve faaliyetleri kendi şahsî veya siyasî nüfuz ve menfaatleri için âlet ve vâsıta kılan din sömürücülerinin, mukaddesat bezirganlarının, arivistlerin, nefs-i emmâre esiri megalomanyakların, egosantrik, yetersiz, küçük adamların kafaları. 01 Temmuz 1999