Bayram nedeniyle yazılar yok.

 

Çocukluk zamanımda, bundan altmış yıl önce bu memlekette traktör, sun’î-kimyevî gübre yoktu ama bütün tarlalar kara sabanla sürülüp ekiliyor ve ekmeklik buğday üretiliyordu. Şimdi asfalt yollar var, her köye elektrik getirildi, tarlalar traktörlerle sürülüyor fakat kendimize yetecek kadar buğday yetiştiremiyoruz.

Sorarsanız “Buğday para etmiyor” diyeceklerdir. Ne garip cevap! Buğday, öncelikle para etmesi için ekilen biçilen bir şey değildir. Buğday, halkımızın temel gıdasını teşkil eden ekmek için gereklidir ve mutlaka kendimize yetecek kadar üretilmelidir.

Bütün iktisadî sektörlerde olduğu gibi, tarım ve hayvancılık sektörümüz de kasıtlı, planlı, programlı, haince, eski tabirle müteammiden çökertilmiştir. Kimler yapmıştır bu hıyaneti? Öncelikle ülkemizi gizli bir sömürge haline getirmek isteyen emperyalist dış güçler, düşmanlar. Sonra onların içimizdeki yardakçıları, yardımcıları, beşinci kolları, ajanları, vekilleri.

Türkiye’yi çökertmek için neler yaptılar? Bu işi nasıl yaptılar?

1. Eğitim ve üniversiteler yozlaştı. Okullardan, fakültelerden vasıflı, güçlü, üstün; doğru inanan ve doğru düşünen; iyi, güzel, vatansever; ülkeye, halka, devlete, insanlığa hizmet edecek Türkiyeliler yetişmedi. İlim, irfan, kültür, faydalı bilgiler, ahlâk ve karakter terbiyesi ihmal edildi, bazıları güçleriyle bir ideolojiyi ayakta tutmak için çalıştı; kaç neslin, kaç milyon çocuğun ve gencin beyinleri yıkandı.

2. Millî kimlik, millî kültür, millî kişilik baltalandı uzun yıllar boyunca.

3. Gençliğe ve halk yığınlarına hedonist ahlâk ve felsefe aşılandı. Yâni daha fazla zevk, daha fazla haz, daha fazla lüks ve konfor, daha fazla tıkınmak; lüks meskenlerle, lüks otomobillerle, lüks giyim kuşamla öğünmek ve böbürlenmek; kendini beğenmek, seks komplekslerinin kurbanı olmak…

4. Büyük medya vasıtasıyla on milyonlarca halkı sersemlettiler, afyonladılar, aptallaştırdılar, uyuşturdular, tembelleştirdiler, şartlı refleksli mahluklar haline getirdiler. Nüfusu on milyon olan Yunanistan’da bir milyon kişilik miting ve yürüyüşler yapılabildiği halde, şu yetmiş milyonluk Türkiye’de en önemli millî davalar için yapılan mitinglere birkaç bin kişi, bilemediniz on bin kişi katılıyor. Türkiye halkını kültürsüz, görüşsüz bıraktılar, ufkunu daralttılar.

5. Sanayie, ticarete, üretime, ziraate, hayvancılığa, iktisadî faaliyetlere yatırılması gereken trilyonlarca dolarlık sermaye ve imkanı; lüks meskenlere, lüks mutfak ve banyo dairelerine, lüks dekorasyona, lüks elektronik ve elektrikli cihaz ve aletlere, lüks otomobillere, lüks ve pahalı yiyecek ve giyeceklere, gayr-i meşru seks faaliyetlerine, gösterişe, yazlıklarda sefa sürmeye, çılgınlar gibi eğlenip zevklenmeye harcadılar. Ülkenin sermayesi böyle verimsiz ve boş sahalara akıtılınca dışarıdan milyarlarca dolar yüksek faizle borç alındı. Onların büyük kısmı da kokuşmaya ve faiz ödemeye gitti. Sonunda ülke gırtlağına kadar borca ve faize battı.

6. Üretimi, ziraati, hayvancılığı, helal ticareti, sanayii baltalar ve dinametlerken; faizi, rantı, repoyu, avantayı, haram yollardan kazanç elde etmeyi, vurgun vurmayı teşvik ettiler.

7. Ülkenin ve halkın idaresi ve soyulması kolay olsun diye halkı Türk Kürt, Sünnî Alevî, sağcı solcu, ilerici gerici, dinci çağdaş, Şeriatçı laik, şucu bucu, ocu mucu diye bir sürü düşman kutuplara ayırdılar. Onlar kendi aralarında çekişip tepişirken birileri malı götürdü.

8. Bir devleti, bir ülkeyi, bir milleti çökertmek için ille de sıcak savaş ve tepesine bomba atmak gerekmez. Ülkenin iktisadını, maliyesini, ziraatini, hayvancılığını, sanayiini çökertirseniz onu yine yenmiş ve yere sermiş olursunuz. Dış düşmanlarımız bizi, paramızı bitirerek bitirmişlerdir. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda bir dolardan daha kıymetli olan Türk parasının bugünkü perişan haline bakınız. Bir dolar, bir milyon altı yüz küsur bin lira ediyor. Dış ülkelerde bankalara, döviz bürolarına, sarraflarına gidip de Türk parası bozdurtmak isterseniz size acıyorlar, size gülüyorlar…

Yazıma buğdayla başlamıştım, o konuya döneyim. Yarın genel bir savaş olsa, uluslararası bir yangın dünyayı sarsa, ekmeklik buğdayımızı nereden alacağız? Bundan on sene evveline kadar buğday ambarı olan, dışarıya buğdayı satan bu ülkede, Allah saklasın açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz. Türkiye’yi bu hale getirenleri ne kadar lanetlesek azdır.

Tarlalar niçin boş? Niçin kendimize yetecek kadar buğday üretmiyoruz? Bunun elbette sebepleri vardır. Birincisi köylerden şehirlere anormal, sağlıksız bir akın olmuştur. İkincisi, köylerde kalan halk tembelleşmiştir. “Buğday ekeceğime, ekmeklik unumu hazır olarak alırım…” düşüncesi hakim olmuştur. Bulursan alırsın, bulamazsan ne olacak?

Ülkenin büyük bölümleri boşaltılmış, halktan arındırılmıştır,. Bu bölgelere ileride, büyük bir buhranda yabancı halklar mı getirilecektir?

Geçenlerde bir röportajda okudum, bizim büyük medyadaki bir adam ayda yüz elli bin dolar maaş alıyormuş… Bir ara yetmiş beş bin dolar maaşı olduğunu duymuştum ama bu sonuncu rakam gerçekten anormaldir. Bu gibi medya prensleri bu kadar yüksek maaşları hangi ilimleri, irfanları, marifetleri, faziletleri karşılığında almaktadır? Onlar maalesef halkı oyalamak, medya babalarının menfaatlerine uygun yayın yapmak için bu efsanevi maaşları alıyor. Bir gazete genel yönetmeninin Akmerkezde, ayda on bin dolar kirası olan lüks ve muhteşem bir dairede oturduğu söyleniyor. Bu kadar fahiş bir kira ödeyebilmesi için onun maaşının en az elli bin dolar olması gerekir.

Türkiye, tarihinin en büyük ihanetiyle çepeçevre sarılmıştır. Her kesimden birtakım adamlar Amerikalı Yahudilerle, İsrailli Yahudilerle işbirliği içindedir ve onların direktifleriyle hareket etmektedir. Halk yığınlarının olup bitenlerden, manzaradan haberi yoktur. Bizde siyaset futbol takımı tutmak, maç seyretmek seviyesine indirilmiştir.

Gerçekler yazılmıyor mu? Gerçek büyük bir mozayik tablodur. Onun yüzlerce, binlerce parçasından birkaçı gazete köşe yazılarında, bazı televizyon tartışmalarında, bir iki bin nüsha basılan kitaplarda, dergi sayfalarında dile getiriliyor ama bu yayınlar hem yeterli değildir, hem de tabloyu bütünüyle göstermemektedir. Halkımıza, okur-yazar tabakaya, gençliğe acı gerçeği, milyonlarca basılıp dağıtılacak broşürler, kitapçıklar, kitaplar ile anlatmak gerektir.

Bir çay şekeri ile küçük bir bardaktaki çayı tatlandırabilirsiniz ama kocaman bir havuza bir tek şeker atmakla onu tatlandırmak mümkün değildir.

Ülke, devlet, halk batıyor, Türkiye batıyor… Yok mu feryad u figan kopartan? Yok mu, ne olup bittiğini anlatan? Yok mu halkı uyandıracak yayın yapan? 16 Şubat 2003