Korkunç Tepkisizlik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Perşembe
İnsanda birtakım kuvveler (güçler, yetenekler) vardır. Bunlardan biri de kuvve-i gazabiyedir (öfke gücüdür.) Bunun üç hali bulunur: İfrat, tefrit ve itidal. İfrat ve tefrit iki aşırı uçtur. Öfkenin ifratı tehevvürdür, yani ölçüsüz, delice, hesapsız kitapsız şekilde gazaplanmaktır. Tefriti cebânettir, yâni hiç öfkelenmemek, alçakça susmak, sessiz durmaktır. İtidali (orta, âdil, gereken hali) ise şecaattir, yâni aklın, mantığın, sağduyunun, hikmetin ışığında ve kontrolunda kahramanca bir öfke ve cesarettir.
Bugünkü Müslümanlar gazap güçlerini yerinde kullanamıyor. Birkaç kişi delice, yersiz şekilde ortaya çıkıyor… Büyük kalabalık alçakça susuyor, hiç bir tepki göstermiyor… Şecaat şeklinde mutedil öfke ve cesaret tezahürleri ise hemen hemen hiç görülmüyor.
Bir insan için, bir toplum için en büyük ayıp ve gerilik haksızlık karşısında susmak, reaksiyon göstermemektir. Bu konuda Resûl-i Kibriya Efendimiz “Haksızlık karşısında (alçakça) susan, dilsiz şeytandır” buyurmuşlardır.
Zamanımız dünyada ve ülkemizde bir sürü zulmün, haksızlığın, kötülüğün, münkerin cereyan ettiği bir devirdir. Medenî ve vasıflı bir Müslüman (ki, o iyi insan, iyi vatandaş demektir) aklın, hikmetin, sağduyunun ışığında ve rehberliğinde kötülüklerle mücadele etmelidir. Ancak bu mücadelede ifrattan ve tefritten uzak kalınmalı, itidal dairesinde hareket edilmelidir.
Bizim anayasamız, kanunlarımız, siyasî yapımız kötülüklere karşı tepki göstermeye izin vermektedir. Kuzey Kore’de, diktatörlükle idare edilen diğer ülkelerde böyle bir şey yapılamaz ama bizde yapılabilir.
Bir siyasetçinin, bir devlet adamının, bir medyacının veya başka bir kesime mensup bir kodamanın herhangi yanlış, hatalı, kötü bir hareketi görüldüğü vakit vasıflı vatandaşların bunu protesto etmeleri gerekir. Ama nasıl bir protesto? Olumlu, vasıflı, yapıcı bir protesto… İşte bu Türkiye’de yapılmıyor. En azından gerektiği gibi ve gerektiği kadar yapılmıyor.
Halkımız uzun yıllar boyunca sersemletilmiş, sindirilmiş, uyuşturulmuş, afyonlanmış, tepkisiz hale getirilmiştir. Aşırı bir korkaklık halk yığınlarının ruhuna, kanına, iliğine işlemiştir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” “bana ne” zehri bizim vicdanlarımızı mefluç (felçli) hale getirmiştir.
Halkın bu cesaretsizliği, bu tepkisizliği kötüleri, zâlimleri, yanlış yolda olanları, muzırları daha da cesur ve azgın hale getirmektedir.
Son birkaç yıl içinde Türkiye korkunç bir “Doğal gaz kazığı” yemiş bulunuyor. Evet, devletimiz, ülkemiz, halkımız on milyarlarca dolarlık bir kazık yemiştir. Gazeteler bunu yazıyor, televizyonlar bundan bahsediyor ama halkta tepki yok. Sanki bu hadise bizde değil de, başka bir ülkede olmuştur.
Biz gerçekten medenî, vasıflı, uyanık, şuurlu, şecaatli, cesur insanlar, vatandaşlar, Müslümanlar olsaydık bu konuda, yasal sınırlar içinde kalmak şartıyla çok büyük bir reaksiyon göstermemiz gerekirdi. Maalesef umurumuzda bile değil.
Ülke, halk, devlet yıllardan beri soyuluyor, efsane çapında bir yağmacılık ve hortumculuk yapılıyor, yine reaksiyon yok. İki yüz elli milyar dolar borca batırıldık, iki yüz milyar dolardan fazla kara para toplandı, yine tepki yok.
Türkiye halkı hep böyle tepkisiz, reaksiyonsuz kalmaya mahkûm mudur? Değildir ama otomatik olarak çalışmayan tepki motorunu başlangıçta kol demiri ile çalıştıracak güçlü öncülerin harekete geçmeleri gerekmektedir. Gençler bilmezler, eskiden otomobil ve kamyonlar (otomatik marş çalışmadığı zaman) kol demiri ile çalıştırılırdı.
Türkiye’nin en az bin yerleşim bölgesinde “İyilikleri Destekleme, Kötülükleri Köstekleme Komiteleri” kurulmalıdır. Bunlar, yasal sınırlar içinde halkı tepkilendirmek için kolları sıvamalıdır. Bu hareket zamanla güçlenir ve bakarsınız, herhangi bir kötülüğü protesto için milyonlarca mektup, dilekçe, telgraf gönderilir. Sadece mektupla, telgrafla da iş bitmez. Gerektiği zaman idarî mercilerden izin alınarak bir milyon kişilik yürüyüş ve mitingler tertiplenmelidir.
Ünlü, kodaman, mâlûm, mâhut, mâruf bir adam ve kardeşi bir ara dehşetli bir çete kurarak Türkiye’yi soymuşlar, on milyarlarca (abartmıyorum, on milyarlarca) dolar götürmüşlerdir. Şimdi bu işlerin kokusu çıkmaya başladı; Meclis’te araştırma yapılıyor, medyada haberler çıkıyor ama bu kadar büyük para götüren adamlar ne yaparlar? Yakayı ele vermemek için gerekirse on milyonlarca, hattâ yüzmilyonlarca dolar vererek kurtulmaya çalışırlar. Bu gibi konularda halkın, aydınların, vatanseverlerin uyanık, cesur, şeci’, takipçi olmaları gerekir. Türkiye halkı cesaretli ve şecaatli olsa, kötülüklere ve kanunsuzluklara karşı gereken tepkiyi gösterse kokuşmanın önü alınabilir. Lâkin bugünkü alçakça susuşla, tepkisizlikle, vurdumduymazlıkla hiçbir kötülük sona ermez. Yetmiş milyonluk halkın tamamının cesur ve şeci’ olması gerekmez. Bunun en az onda birinin, yedi milyonunun cesaretli ve şecaatli olması yeterlidir. Yazık ki, bizde bazen böyle yedi kişi bile çıkmıyor.
Hiçbir medenî, demokrat, hukuklu, insan haklarına bağlı ülkede aydınlar, yazarlar, politikacılar fikirlerinden, kanaatlerinden, tenkitlerinden ötürü olağanüstü mahkemelerde yargılanmamakta ve mahkûm edilmemektedir. O ülkelerin halkları bu konuda son dererce uyanıktır. Onlarda hiç bir iktidar böyle bir baskı yapmaya cür’et ve cesaret edemez.
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” hadîs-i şerifi bizim dışımızdakiler, başkaları için söylenmemiştir. Haksızlık karşısında susuyorsak biz de dilsiz şeytan oluruz.
“Efendim haksızlığı protesto edersem zalimler beni mimler, ileride başıma dert gelir…” Böyle düşünen Müslüman ne kadar akılsız ve moloz bir Müslümandır. Sersem! Sen zâlimden korktuğun kadar Allah’tan korksana!
Mukaddes Kitab’ımızda “Nefislerinizi tehlikeye atmayınız” mealinde bir ayet bulunmaktadır. Zulme, haksızlığa, kötülüğe buğz etmeyen, onlara karşı tepki göstermeyen, emr-i mâruf ve nehy-i münker farizasını yerine getirmeyen, zalimlere karşı doğruyu söylemeyen Müslüman rahat ve huzur içinde yaşayacağını, şu fanî ve aldatıcı dünyada keyf süreceğini sanmasın sakın. Dinimiz, bize, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmayan Müslüman toplumların azab-ı ilâhiye mâruz kalacağını haber vermektedir.
Cesaretsiz, korkak, tepkisiz, mıymıntı, cebîn (alçak) kimseler ve toplumlar zilletten, kölelikten, sürünmekten, soyulmaktan, hakarete uğramaktan kurtulamazlar. Kötüleri, kötülükleri proteto etmemek, onlara karşı tepki göstermemek; dolaylı olarak zulme yardımcı olmak, destek vermek demektir. Ne zaman silkineceğiz? 27 Haziran 2003