Cumartesi

Hayatın telâşeleri, günlük, haftalık, aylık, yıllık meşguliyetler bir türlü bitmez. İnsan yaşadıkça bunlar devam eder, ölüm gelir her şey biter.

Sabahleyin kahvaltı, öğle yemeği, ikindi çayı, akşam yemeği… Evden işe gitmek, işten eve dönmek… Çocukların okul masrafları, otomobilin yakıtı, çarşıda pazarda alışveriş, hastalanınca doktora gitmek, ilaç almak…

Bütün bunlar realitedir, olacaktır, yapılacaktır.

Ancak madalyonun arka tarafında çok vahim gelişmeler görülmektedir.

Lâfı eveleyip gevelemeyeyim, tek ve kısa bir cümleyle:

Memleket elden gitmektedir…

Hakkâri vilayetimizde bir isyan denemesi yapıldı ve milyonlarca vatandaşımız bu hadise ile gereği kadar ilgilenmedi.

Hakkâri’de toz, duman, bombalar, silâhlar, mermiler, ölenler, yaralananlar, feryatlar, figânlar, haykırışlar… Öte tarafta Türkiye-İsviçre futbol maçını deliler gibi takip eden milyonlarca vatandaş.

Türkiye’nin parçalanma süreci çoktan başlamıştır. Milyonlarca vatandaş bu konuda duygusuzluk ve umursamazlık içindedir. Daha vahim olan hangisidir? Başkaldırı hareketi midir, milyonların umursamazlığı mıdır?

Zavallı halkımızın, gece gündüz, günde yirmi dört saat yağmur gibi üzerine haber yağıyor, gırtlağına kadar habere ve yoruma batmış, yine de olup bitenlerden haberi yok.

Maddeler halinde kısa kısa, numara vererek yazıyorum:

1. Güneyimizde bir Kürt devleti kurulmamıştır; bir “Jüdeo-Kürt” devleti kurulmuştur. Oradaki devlet, İsrail’in bir uzantısıdır. Müjdeler olsun, Türkiye-İsrail ile sınır komşusu olmuştur.

2- Türkiye’yi parçalama çalışmaları çoktan başlamış ve hayli ilerlemiştir.

3. Bu işlerin içinde Kripto Yahudiler ve Kripto Ermeniler vardır. Yani ad olarak, hüviyet kartındaki kayıt olarak Türk ve Müslüman görünüyor, fakat esas kimliği Yahudi ve Ermenidir. Hiç kimse demagoji yapmaya kalkmasın, Yahudi ve Ermeni vatandaşlarımıza dil uzattığımız yoktur. Biz “Kripto”lardan bahsediyoruz.

Müslüman bir Türk, ismini ve kimliğini değiştirip Moşe yahut Yasef ismini alıp, yalancıktan kendisini Yahudi ve Musevî göstererek onların arasına casus olarak sızarsa bundan memnun olurlar mı? Elbette olmazlar.

4. Birtakım Kriptolar, Türkiye’nin bütünlüğünü korumak için çalışıp çırpınıyor gibi görünseler de çok sinsi ve hesaplı bir şekilde Türkiye’nin parçalanmasına yol açacak manevralar çevirmektedirler.

5. Ülkemizin iki ana etnik grubunu bir arada tutacak, sosyal barışı ve millî uzlaşmayı sağlayacak en büyük faktör İslâm kardeşliği idi. Din elden gidince, kardeşlik de gitti ve ülke parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Birtakım güçlülere (Güçlüler ama haklı değiller) şu temel ve hayatî gerçeği nasıl anlatacağız?..

Efendiler! Devleti korumak ve kurtarmak istiyorsanız, düzenden veya sistemden vazgeçeceksiniz. Hem devlet ayakta kalsın, hem bugünkü sistem devam etsin, bu mümkün değildir.

Yanlış düşünenlerin gözünde:

A. Devlet ile düzen veya sistem özdeştir.

B. Hattâ bazılarına göre, düzen veya sistem devletten daha önemlidir.

Türkiye’nin bugünkü durumuna şu gözlerle bakalım:

I. Sosyolog gözüyle,

II. Antropolog gözüyle,

III. Tarih felsefecisi gözüyle,

IV. Yüksek düşünce gözüyle…

Çıkacak netice şudur: Toplumumuz dehşet verici, korkunç bir dağılma ve çözülme içindedir. Yabancılaşma son derece vahim boyutlara ulaşmıştır. Kültür yerine anti-kültür alan yığınlar, sağını solunu şaşırmıştır. Bir toplumu ayakta tutan evrensel ve millî değerler yitirilmiştir.

O hale gelmişiz ki, şu yetmiş iki milyon içinden yedi tane, evet sadece yedi tane büyük düşünür çıkarak Türkiye’nin durumu hakkında derli toplu kitaplar, raporlar yazamamaktadır.

Türkiye sömürgeleştirilmektedir.

Bağımsızlığımızdan büyük tâvizler (ödünler) verilmiştir.

Ekonomimiz ve maliyemiz kasıtlı olarak, planlı ve programlı bir şekilde çökertilmiştir.

Türkiye, İsrail’in uydusu haline getirilmiştir.

Ülkede A’dan Z’ye kadar herşey bozuktur, her şeyin çivisi çıkmıştır.

İslâmî hareket ve siyasal İslâm, birtakım İslâmcılar tarafından mıncıklanmış, dejenere edilmiştir.

Türkçülük ve milliyetçilik hareketi, içinden ihanete uğramıştır.

Hırsızlık, rüşvet, soygun, hortumlama, kokuşma, haram yeme, rantçılık, haydutluk, eşkıyalık almış yürümüş, genelleşmiş, sistemin temel ilkesi haline gelmiştir.

Büyük halk yığınları, eğlence ve şenlik programlarıyla, futbol maçlarıyla, televole kültürüyle sersemletilmiş, afyonlanmış, uyutulmuştur.

Milletin sorgulama ve denetleme şuuru yok edilmiştir.

Duygusuzluk, vicdansızlık, idraksizlik akıl almaz derecelere varmıştır.

Meşruiyetlerini İsrail’den, Amerika’dan, Avrupa Birliği’nden alanlar, kendi şahsî menfaatlerinden, şahsî ikballerinden başka bir şey düşünmemektedir.

Memleket elden gidiyor ve birtakım sefil ve sahte İslâmcıların yaptıklarına bakınız:

* Rant peşinde koşmak,

* İhalelere fesat karıştırmak,

* Haram yemek,

* Emanetlere hıyanet etmek.

Müslüman nasıl bir insandır?Yalan söylemeyen, aldatmayan, münafıklık yapmayan, adaletten ve doğruluktan ayrılmayan, haram yemeyen, fitne fesat çıkartmayan, ahlâklı ve faziletli bir hayat süren, lüksten ve israftan uzak duran bir insan değil midir? Peki, bugün bir yandan İslâmcılık edebiyatı yapan, öte yandan İslâm dininin yasakladığı bütün kötülükleri işleyen adamlar ve güruhlar ne biçim Müslümandır?

Müslüman, Allah’ı tanrı olarak kabul eder, O’na ortak koşmaz. Paraya, ranta, dünya zenginliklerine, servet ve sâmana put gibi tapan adamlar ne biçim Müslümanlardır?

Baronlarını, hazretlerini, muhteremlerini putlaştıran, tanrılaştıran, “erbab” haline getirenler ne biçim Müslümanlardır?

Türkiye elden gidiyor, onlar hâlâ haram dünya kemikleri peşinde köpekler gibi koşuyorlar.

Türkiye’nin parçalanmak istenmesine, darbe üstüne darbe yemesine mi yanayım; yoksa, ülkeyi, devleti, halkı kurtarmak için gece gündüz bütün imkânlarıyla, varlarıyla ve güçleriyle çalışıp çırpınması gerekenlerin yan gelip yatmalarına mı yanayım?.. 04 Aralık 2005