Köşk İmzalamadı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PerşembeDevlet bahçesinde dikenli gül istemiyorlardı. İrtica mirtica bahaneydi, kadrolardaki dindarları temizlemek istiyorlardı. Namaz kılan, karısı başını eşarpla örten, içki içmeyen bir vali ve memur onların gözünde mürteci idi, zararlıydı, mevkiinden atılmalıydı.
Kararnâme çıkar çıkmaz ilk ağızda en az üç bin memurun işine son vermeyi düşünüyorlardı. İki müfettiş aleyhte rapor verecek ve koskoca bir vali kulağından tutulup kapı önüne koyulacaktı. Onların adalet, medeniyet, insaf anlayışı bu kadardı.
Recep Yazıcıoğlu Türkiye’nin en başarılı valisiydi. Laf değil iş adamıydı, çalışkandı, müteşebbisti, gittiği vilayeti ihya ediyordu. Ne yaptılar onu? Merkeze aldılar. Devletin, milletin parasını, malını korurdu. Cezasını çeksin!
Birkaç yıl önce dostlarımdan bir devlet memuru, emekliliğine beş ay kala, yargı yolu kapalı olmak üzere işinden atıldı. Bütün hakları elinden alındı. Böyle bir atma adalete, insafa, vicdana, hakkaniyete uygun mudur? Bu dostumuzun suçu dindar bir vatandaş olmasıydı. Vazifesini hiç aksatmaz, çok iyi çalışırdı.
Cumhurbaşkanımız büyük bir hukukçu olduğu için hükümetin kararname ile memur atma metnini imzalamadı, geri gönderdi. Kendisini tebrik ediyorum.
Peki, bu kararnâme ile memur atma teşebbüsünün arkasında hangi güçler, hangi şahıslar, hangi lobiler var?
Derin devlet heyûlâsı var. Derin devlet nedir, onu kimler temsil etmektedir? Bu hususları bilen yok. Ancak derin devlet diye bir şeyin var olduğunda şüphe yok. Derin devlet kendisini asıl devletin, milletin, millî iradenin, ülke menfaatlerinin üzerinde görüyor. Demokrasiyi, insan haklarını kısıtlıyor. Derin devlet her ne pahasına olursa olsun resmî ideolojinin muhafaza edilmesini istiyor. Derin devlet İslâm’a ve Müslümanlara cephe almıştır.
Kendi halinde olanlara bir şey demiyorum ama bu işlerin arkasında birtakım güçlü Sabataycılar vardır. Yâni dıştan Müslüman ve Türk görünen, gerçekte ise Yahudiliğin bir tarikatına mensup bulunan vatandaşlar. Onlar Türkiye’deki hegemonyalarının devam etmesi için her şeyi yapmaya kararlıdır.
Birtakım gizli istihbarat servisleri var. Ülkemizde bir değil, birkaç istihbarat servisi faaliyet gösteriyor. Bazıları yabancı kökenli. Birbirleriyle çalıştıkları da oluyor. İşte bunların bazısı da dindar Müslümanların devlet kadrolarından temizlenmesini istiyor.
Statükocu denilen, kelle sayıları az, güçleri çok bir grup var. Bunların bir elleri yağda, bir elleri baldadır. Ülkenin gelirinin büyük kısmını bunlar yiyor. Onlar da dindar Müslümanlardan hiç hoşlanmazlar.
Peki, hükümet metninin Köşk’ten geri dönmesinden sonra ne olacaktır? Gizli güçler pes diyecekler mi? Asla demezler. Savaşa, mücadeleye devam edeceklerdir.
Büyük medyada, büyük televizyonlarda istihbarat teşkilatlarının gizli ajanları bulunuyor. Bunların kimisi köşeyazarlığı, kimisi sunuculuk yapar. İstihbaratlardan maaş alırlar, talimat alırlar, onlara bilgi verirler, dosyalar sunarlar. Cumhurbaşkanının kararı bu adamları çok üzmüştür. Bakalım bundan sonra ne dolaplar çevirecekler?
Ülkemizdeki önemli hadiseleri, İslâm’a ve Müslümanlara karşı açılmış olan savaşı, yapılan zulümleri medenî ve güçlü ülkelerin aydınlarına duyurmamız gerekiyor. Maalesef bu ülkenin adalete, gerçek demokrasiye, insan haklarına bağlı kesimi bu işi yapamıyor. 28 Şubat’tan bu yana bir sürü zulüm, haksızlık, insan hakları ihlali oldu; fakat bunlara dair birkaç İngilizce broşür bile yayınlanamadı. Bunun sebebi ihmal midir, acz midir?
Dünya globalleşti, iletişim vasıtaları ve internet, ufukları genişlettikçe genişletti, lakin Türkiye’nin müsbet aydınları bu imkanlardan yararlanıp da insanlığa hitap edemiyor.
Bütün medenî ülkelerde din, vicdan, inandığı gibi bir hayat sürme hakkına büyük önem verilir. ABD’de, Kanada’da, Almanya’da ve onlara benzer ülkelerde dindar olduğu için bir memurun kararname ile işinden atılması düşünülemez. Böyle bir şey büyük zulüm, büyük haksızlık, büyük bir medeniyetsizlik olarak görülür. Müslümanların üç buçuk yıldır çektikleri, medenî ülkelerin aydınlarına ve medyasına anlatılsa büyük destek sağlanacaktır.
Şu hususu da belirtmeliyim: Dinsizlerden şikayet edilirken, bazı alçak din sömürücülerinin, arivist ve aktivist İslâmcıların yaptıkları da kötülenmelidir. Batı dünyasında çirkin bir Müslüman imajı vardır. Müslümanlar terörist gibi görülmekte ve gösterilmektedir. Bu imajın izalesi (ortadan kaldırılması), yerine güzel ve iyi bir Müslüman imajı getirilmesi için de çalışılmalıdır.
İngilizce risaleler, kitapçıklar çıkartılsın deyip duruyorum. Bunların mükemmel olması için, öncelikle Türkçe müsveddelerinin mükemmel olması, bu Türkçe metnin birinci defa İngilizceye çevrildikten sonra, bir İngiliz veya Amerikalı tarafından ikinci defa İngilizceye çevrilmesi gerekir. Bu işi de herhangi bir Amerikalı veya İngiliz yapamaz. On bin, hattâ yüz bin okumuş, yüksek kültürlü Amerikalı veya İngilizin içinden ancak bir kişi çıkar edebiyat, üslup, fesahat, belagat bakımından çok güzel bir metin yazabilen.
Yazımı bitirmeden önce bir hususa dikkatlerinizi tekrar çekmek isterim: Büyük partilerden biri, bir istihbarat teşkilatının kontrolu altına girmiştir. Olup bitenleri değerlendirirken, hadiseleri anlamaya çalışırken bu hususu daima göz önünde bulundurunuz. 11 Ağustos 2000