Perşembe

 

Gazeteler, televizyonlar kötü haberlerle dolu. İnsanı sevindiren, içine ferahlık veren, mutlu eden, istikbale ümitle bakmak imkânını sağlayan tek haber yok.

Zelzele, yıkıntı, hâlâ enkaz altında duran ölüler… Soygun, talan, vurgun… Kokuşma, rüşvet, hortumlama… Yiyicilik, namussuzluk, şerefsizlik… Zelzelezedeler için evler yapılacak, o işten de pis kokular geliyor. Bir hayır kurumunda trilyonlarca liralık hırsızlık ve suiistimal yapılmış. Bunlar ne alçak insanlar. Yahu onbinlerce vatandaşın evleri yıkılmış, ocakları sönmüş, yakınları ölmüş, hastahaneler yaralı dolu ve birtakım rezil, sefil, mikrop herifler hâlâ bunların sırtından zengin olmak, vurgun vurmak için çalışıyor.

Bunlar öyle namussuz ve şerefsiz adamlardır ki, yarın Kıyametin kopacağını bilseler bugün yine haramyiyiciliklerine, vurgunlarına, talanlarına devam ederler. Sanki kudurmuştur bunlar, geberseler yine çalacaklar, yine vuracaklar, yine tokatlayıp götüreceklerdir. Allah belâlarını versin!

Zelzeledeki ölü sayısı az gösteriliyor. On binlerce bina yıkıldı. Bazısının katları üst üste bindi, bazıları ise tuzla buz oldu; enkazına bakıyorsunuz, kum, moloz, beton yığınından ibaret. Gece saat üçte vaki olan şiddetli yer sarsıntısı bu on binlerce binadaki vatandaşlarımızın büyük kısmının ölümüne sebebiyet verdi. Ben kayıp sayısını elli bin olarak tahmin ediyordum, şimdi daha fazla olmasından korkuyorum.

Enkaz altından çıkan cesetlerle ilgilenilmiyormuş diye haberler geliyor. Ölülerin sahipleri varsa alıp gömüyorlarmış.

Ülkemizde maalesef yüzbinlerce ahlâksız, faziletsiz, bayağı, hâin adam var. Ağır ve galiz kelimeler kullanacağım, affınızı istirham ederim, yüz binlerce puşt, pezevenk, orospu, cellât ruhlu alçak yetişti son birkaç on yılda. Geceleyin gizlice mezarları açıp da ölülerin altın dişlerini kerpetenle söküp çalan sefiller bunların yanında pek mâsum kalır. Türkiye’mizde çeteler, mafyalar, katiller, câniler, saçı bitmedik yetimlerin, gözü yaşlı dulların, bakıma muhtaç zavallı ihtiyarların haklarını domuzlar gibi yiyen canavarlar yetişmiştir yakın tarihimizde. Ülke, millet, devlet bunların umurunda değildir. Hiçbir güç bu alçaklar sürüsünü, bu cehennemlikler güruhunu hırsızlıktan, talandan, haram yemekten, haydutluktan, haramilikten, devletin ve belediyelerin bütçelerini hortumlamaktan, ihale yolsuzlukları, partizanca kayırmalar yapmaktan alıkoyamaz. Onların gözünü ancak toprak doldurur ve doyurur.

Çok yazık ki, bu kokuşmuşlar taifesi içinde birtakım sahte Müslümanlar da vardır. Benim kulaklarım deliktir; haberler, rivayetler geliyor. Filan firma gayr-i meşru şekilde katrilyon götürmüş, falan adam yetmiş seksen trilyon zimmetine geçirmiş diye. Yazıklar olsun! Bu memlekette yeterli miktarda şuurlu Müslüman olsaydı bu adamlar tükürük yağmuru altında boğulurlardı. Tam tersine alkışlananları bile var. Böyle sefillerden bu dine, bu Ümmete ne yarar gelir.

Bizimkiler yesin… Yoldaşlar yesin… Kardeşler yesin… Bizim partiden olanlar yesin… Bizim kliğe mensup olanlar yesin… İşte bu devlet, bu millet, bu ülke, bu zihniyet, bu yamukluk yüzünden bu hale geldi. Zıkkım yesinler inşaallah! Biriktirdikleri servetler, haram paralar cehennem ateşi olsun onlara! Kahrolasıcalar…

Aklı ve İmkânı Olan İstanbul’u Terketsin

Zelzele uzmanı profesör Ahmet Işıkara uyarıyor, “Daha üç yıl boyunca altı şiddetinde artçı depremler olabilir, hazırlıklı olunuz, deprem ile birlikte yaşamaya alışınız” şeklinde konuşuyor.

Altı şiddetinde artçı deprem mi olurmuş? Bu basbayağı şiddetli zelzele demektir. Artçı depremler hafif, fazla zarar vermeyen sarsıntılardır. Altı, yedi şiddetinde yer deprenmeleri maazallah İstanbul’u yerle bir edebilir. Ağustos’taki zelzele Adapazarı, İzmit, Gölcük ve Yalova’da olmuştu. Yeni sarsıntıların merkezi İstanbul olursa, tarihin kaydettiği büyük fâcia ve âfetlerden birini yaşamış oluruz.

Senelerden beri yazıyorum: Aklı ve imkânı olan İstanbul’u terketsin. İstanbul’u terkedemeyenler kendilerini islah etsinler; iyi insan, iyi vatandaş, iyi Müslüman olmak için hayatlarında büyük değişiklikler yapsınlar.

Gücü yeten, imkânı olan herkes sadaka versin, hayır hasenat yapsın. Günahlardan, haram yiyicilikten, ahlâksızlıktan, namussuzluk ve şerefsizlikten uzak dursunlar.

Zelzele ve ona benzer âfetlerin sebeplerinden biri de emr-i mâruf ve nehy-i münker farzının külliyyen terkedilmesidir. Emr-i mâruf ve nehy-i münkerin Türkçesi “İyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek”tir. Uyanık, şuurlu, gerçek Müslümanlar yasal sınırlar içinde kalmak şartıyla ya doğrudan doğruya, yahut dolaylı olarak emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmalıdır. Cumhurbaşkanına, Başbakana, Meclis Başkanına, diğer büyük makam ve mercilere üslup itibarıyla terbiyeli fakat kararlı ve sert protesto dilekçe ve mektupları gönderilmelidir. Soygunlar, talanlar, bütçe hortumlamaları, banka soygunları, uyuşturucu ticareti, TC antetli vesikalarla resmen kadın ticaretine izin verilmesi, partizanlık, popülizm ve daha ne kadar kötülük varsa, milyonlarca mektup ve dilekçe ile protesto edilmelidir.

Geçenlerde, bir bankayı bir katrilyon götürmek suretiyle soyan mâlum ve mâruf bir adam hakkında pek sıkı bir yakınlık izhar edilmişti. Bunlar benim canlarım, ciğerlerim, yakınlarımdır şeklinde beyanlarda bulunulmuştu. Böyle bir olumsuz manzara karşısında bir milyon, hattâ daha fazla sayıda protesto mektubu yazılmış olması gerekmez miydi?

Uyanık ve şuurlu Müslümanlar hukuka, insan haklarına, demokrasiye aykırı olarak yapılagelmekte olan baskılara, militan ve saldırgan dinsizliğe karşı da reaksiyon göstermekle mükelleftir. Hiçbir politikacının, bürokratın, medya mensubunun milletin dinine, imanına, Şeriatına söğüp saymaya hakkı yoktur.

İyi ve vasıflı Müslümanlar din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığı ile de mücadele etmelidir. Din sömürücüleri İslâm’a ve Ümmet’e dinsizlerden daha fazla zarar vermektedir. Din sömürücüleri kimlerdir? Bunların dini imanı paradır, servettir, maddî menfaattir. Bunların putları nefs-i emmâreleridir. Bu alçak haşarat riyaset, ün, alkış temin etmek için her haltı yer, her habaseti icra eder. Bunların birkaçı vardır ki, Nemrud, Firavun, Neron, Şeddat gibi lüks ve şahane meskenlerde oturur, sefihane bir hayat sürer. Bunlar kibir, gurur, tafra ehlidir. Kur’an ahkamına, Sünnet’e, İslâm ahlâkına aykırı ne kadar kötülük varsa bu heriflerde görülür. Karun gibi zengin olmuşlardır. Yalan söylerler, emanete hıyanet ederler, vaadlerini çiğnerler, helal haram bilmezler. Böyle adamların peşinden gitmek, onları desteklemek vebaldir, günahtır. 17 Eylül 1999