Kötü İdare, Kötü Politika
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Çarşamba
Ben savcı değilim, hâkim değilim, cellat hiç değilim. Binaenaleyh şahıs veya parti ismi vererek kimseyi suçlamam. Beraat-i zimmet asıldır. (Kesin ve âdil şekilde isbat edilinceye kadar kimse suçlu değildir).
Lâkin Türkiye’de korkunç boyutlara varmış olan genel bir kokuşma olduğunu da kimse inkâr edemez. Pisliğin saklanacak, gizlenecek tarafı kalmamıştır. Tufan halini almış bir necaset denizi içinde yüzüyoruz.
Bundan yirmi beş yıl önce Güneş Motel’de onbir milletvekili satın alınmıştı. Sonra kokusu çıktı. Satın alınanlardan ikisi Yüce Divan’da muhakeme edildi, mahkum oldu, cezaevine konuldu, hayli müddet yattı.
Yakın tarihimizde işe pek küçük bir şahsî servetle başlayan bazı belediyeciler birkaç sene içinde doların milyarı ile zengin oluverdiler. Haklarında tevâtür beyyinesi ile dedikodu ve rivayet vardır.
Politika hayatımız son derece kirlenmiş vaziyettedir.
Adamın fazla bir serveti yok, bir de bakıyorsunuz ki, Boğaz’a nazır, koru içinde şahane bir köşk sahibi olmuş. Piyasa değeri birkaç milyon dolar. Peki bunun parasını nereden bulmuş?
Ülkemizde 150 milyar dolar civarında kara, kirli, necis, haram para olduğu söyleniyor. Bunlar nasıl kazanılmıştır?
Birtakım adamlar Amerika’da çok pahalı villalar, evler, daireler satın alıyor. Bir gazete patronu New York’ta 28 milyon dolara 500 küsur metrekarelik bir daire almaya teşebbüs etmiş, bu konuda Bill Gate ile çekişmiş. Bu efsanevî paralar helâl kazanç mıdır? Ticaret, sanayi, üretim, hizmet yaparak mı elde edilmiştir?
Ülkemizin çok kötü şekilde idare edildiğinde hiç şüphe yoktur. Kötü idare edilmeseydi, Türk Lirası dünyanın en değersiz parası haline gelmezdi. Bir Amerikan Doları bir milyon dörtyüz küsur bin Türk Lirası ediyor. Dış seyahatlerinizde döviz bürolarında, bankalarda Türk Lirası bozdurmaya kalkışınız, ne demek istediğimi o zaman iyice anlarsınız. Türk parasını bu hale Norveçliler veya İrlandalılar getirmedi. Paramızın canına Türk politikacıları, Türk bürokratları, Türk maliyecileri okumuşlardır. Onlardan, hiç olmazsa fikir, tarih, ekonomi ve finans ilmi huzurunda hesap sorulmalıdır.
Bir zat Türk politikasında otuz küsur yıl baş rolde oynadı. Uzun yıllar başbakanlık yaptı, sonunda cumhurbaşkanı oldu. Siyasete atıldığı zaman bir dolar birkaç liraya alınıyordu. Siyaseti bıraktığında ise aradaki fark çok büyümüştü. Politika hayatımızın hacıyatmazlarından başka biri, bin türlü entrika ile iktidar olduğunda on küsur liraya bir dolar alınabilirken şimdi bir milyon dörtyüz bin liraya alınabiliyor.
Politikası sağlıklı, iyi idare edilen bir ülkenin parası bu kadar değer kaybetmez.
Para bir devletin, bir ülkenin bir halkın bağımsızlık sembolüdür. Parasını yitiren ülke ve devletler bağımsızlıklarını da yitirirler.
Türkiye iyi idare edilseydi, bu kadar borca batırılmazdı. Hem hesapsız kitapsız borç alınmıştır; hem de bu paralar çarçur edilmiştir. Alınan borçlarla verimli işler yapılmış, randımanlı fabrikalar kurulmuş; ziraat, hayvancılık, sanayi güçlendirilmiş olsaydı ülkemiz bugünkü buhrana düşmezdi.
Türkiye’de demokrasinin adı var. Bizim demokrasimiz, siyasî sistemimiz nev’i şahsına münhasır çok garip ve acaib bir demokrasidir.
Bizde iki devlet vardır. Biri herkesin bildiği malum devlet. Ötekisi derin devlet. Bu derin devletin demokrasi memokrasi ile ilgisi yoktur. Derin devlet; demokrasinin, hukukun, millî iradenin, seçimlerin, adaletin üstündedir. Ona kimse karışamaz, onu kimse kontrol edemez. Sırtını derin devlete dayadın mı, işin kekâhtır.
Bir yığın yolsuzluk yapılıyor. Bunların çoğu örtbas ediliyor.
Peşpeşe aflar çıkartılıyor.
Herifler bankaları boşaltıyor, hortumluyor, faturasını millet ve devlet ödüyor.
Büyük soygunlara kanunlarımızın verdiği cezalar gülünç derecede azdır. Koca soyguncu üç sene hapis cezası yiyor, bir yıl yatıyor, infaz sistemi ile hapisten kurtuluyor.
Büyük talancılar ve soyguncular zaman aşımı ile de paçalarını nice suçtan kurtarmıştır.
Susurluk kazası ile ortaya çıkan acı gerçekler gösterdi ki, bizdeki uyuşturucu, silâh kaçakçılığı, vatan kurtarma perdesi ardında yapılan bir sürü yolsuzluk öyle özel küçük mafyaların işi değildir.
Herifler yüz milyon dolar kara para vurmuşlar. Gerektiğinde bunun yüzde onunu, on milyon doları vererek kurtulmayı beceriyorlar. Ne mi demek istiyorum? Ârif olan anlar. Daha fazla konuşup da başımı belâya sokmak istemem.
Ülkenin çok önemli, çok hayatî, çok büyük kurumlarının birkaç medya babasının menfaati için nasıl seferber olduğunu, onların milyar dolarlarına milyar dolar katmaları için ne gibi düzenlemeler yaptıklarını gördük.
Bizdeki siyasete, temizdir, kirlenmemiştir, vazifesini ve hizmetini güzelce yapmaktadır diyenin alnını karışlamak gerekir.
Ben dindar bir vatandaşım, Müslümanım ama İslâmcı değilim. Herkes biliyor ki, en fazla din adına yolsuzluk ve soygun yapanları lanetlemekteyim. Dinsiz soyguncuya söğüp sayacağım, İslâmcı soyguncuya ses çıkartmayacağım. Benden böyle bir şey beklemeyin.
İslâmcı kesimdeki sahtekârlara söğüp saydığım için göğsümü gere gere Türkçü ve milliyetçi kesimdeki haydutlara da lanet okuyorum. Tabiî ki, namuslu, şerefli, temiz milliyetçilere ve Türkçülere saygı besliyorum. Benim lanet ettiklerim kötüleridir.
Ülkemizde iki kimlikli bir taife var. Madalyonun görünen yüzü ile Müslüman ve Türktürler. Görünmeyen asıl yüzünde ise Yahudidirler. Bu taife kendilerinden olan ehliyetsizleri en önemli makam ve mevkilere getirmekte ve Türkiye’nin rantını yemektedir. Bunlara da lanet olsun. Bu ülke onların babalarının çiftliği değildir.
Çağdaşlık, Atatürkçülük, sağcılık, solculuk, şuculuk, buculuk maskeleri takarak soygun yapanlar da lanet ve nefrete layıktır.
Soygunculara çanak tutan, soyguncuların propagandasını yapan bazı herifler ayda onbinlerce dolar maaş alıyor, aylık kirası onbin dolarlık lüks ve şahane dairelerde kalıyorlar. Bunlar da lanetlidir.
Bu ülkenin birinci meselesi bu genel ve korkunç kokuşmadır. Kokuşmayı kaldırabilsek, ülke kötü de idare edilse bu kadar felâket ve yıkım olmayacaktır.
Peki siyaset nasıl temizlenecek? İşte mesele burada. 24 Mayıs 2002