Perşembe

 

Siyasetin vazifesi, işi, fonksiyonu nedir? Devleti, halkı, memleketi doğru, iyi, güzel şekilde idare etmek; sıkıntı ve problemlere çare ve çözüm bulmak; ülkede adaleti, güvenliği, insan haklarını hâkim kılmak değilse nedir?

Bizde siyaset tam bir çıkmazdadır. Vazifelerini yapamıyor. Ülke bir rantlar ülkesi olmuş, siyasetçiler de kendi rant paylarını alıyor.

Geçenlerde büyük bir medya baba-patronu, yanında bir parti başkanının eşi olduğu halde Türk kara suları dışında özel yatıyla bir gezinti yaptı. Yattaki özel görüşmelerin gündemi büyük siyaset meseleleriymiş, bir de çok kirlendiği için, aşırı rant yediği için itibarı ve güveni kaybolan bir siyasî lideri ayakta tutmak, seçimlerde kazandırmak içinmiş. Sağlıklı, normal, namuslu bir siyasette böyle Bizansvârî entrikaların yeri olabilir mi?

Nüfusuyla, yüzölçümüyle, tarihiyle, imkânlarıyla, potansiyeli ile büyük olan Türkiye’mizi bugünkü çukura kimler düşürdü? Siyasetçiler değil mi?

Bizdeki sisteme demokrasi diyorlar. Demokrasi bizde hiç yok değil. Lakin temelde demokrasiye uymayan çok acayipliklerimiz de var. Anayasaya ve Meclis duvarına yazmışız, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye. Gerçekte öyle mi? Millet iradesinin, devlet gücünün, demokrasinin, cumhuriyetin üzerinde birtakım güçler var Türkiye’de. Son söz onların. Birkaç yıl önce ne demişti bir zat: “Onlar (Müslümanları kasdediyor) yüzde doksan oy alsalar bile iktidar kendilerine verilmeyecektir…” Ne garip, ne çarpık bir demokrasi anlayışıdır bu.

Türkiye siyasetçileri, kendilerine verilmiş olan rolü kabullenmiş bulunuyor. Çizilen sınırların ötesine geçmiyor, gerekenden fazla konuşmuyorlar. Böyle bir tutum, milletin vekalet ve temsilciliğine ihanet değil midir?

Düzen partileri rant yeme kurumları haline gelmiştir. Ülkedeki genel ve korkunç kokuşmayı bu partilere mensup siyasetçiler nasıl önleyebilir?

1945’e kadar devam eden tek parti sistemi çok kötü, çok zalim, çok sakıncalı bir sistemdi. Lakin o zaman bugünkü kadar rant yeme, kokuşma yoktu.

Anayasada yazmıyor ama bizde şu anda en büyük siyasî, sosyal, kültürel güç büyük medyadır. Büyük medya devlet içinde devlet haline gelmiştir, birinci olmuştur. Onu, sağlıklı ve dengeli ülkelerde olduğu gibi dördüncü güç derecesine indirmeden Türkiye selâmete çıkmaz, işlerini düzeltemez.

Seçimlere az kaldı (yapılacak mı acaba?), bizim büyük medya aklını Derviş’e takmış. Türkiye’nin derdi, meselesi yokmuş gibi hep Derviş’ten bahsediliyor. Bir kenara itilmiş, çok değerli, çok faydalı, çok lüzumlu politikacılar, şahsiyetler var, büyük medya onlardan hiç mi hiç bahsetmez. Niçin? Çünkü onlar rant yemiyorlar ve yedirmek de istemezler.

Büyük gazeteler bazı günler ekleriyle birlikte yüz sayfalık bir hacme sahip. Sekiz yüz bin liraya mal olan bir gazete üç yüz bin liraya satılıyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Rant efendim rant…

Ege denizinde suları yara yara ilerleyen medya babası yatında kurtarılmaya çalışılan siyaset patronu elbette kurtarıcılarına büyük rantlar yedirecektir.

Bizim büyük gazetelerin, televizyonların ardında bankalar, dev holdingler, uluslararası şirketler bulunuyor. Bunlar vasıtasıyla toplanan milyarlarca dolarlık rantlardan bazı gazeteci ve televizyonculara çuval çuval, kepçe kepçe dolar dağıtılıyor. Bir sistem kurulmuş, ablar akıyor, dolaplar dönüyor. Faturası ülkeye, millete, devlete çıkıyor.

Ben tek taraflı düşünen bir okur-yazar değilim. Bu memlekette sadece Dönmeler, çağdaşlar, laikler, ilericiler götürmüyor. Bazı İslâmcılar, bazı Türkçüler ve milliyetçiler de büyük rantlar yiyor, büyük tokatlar vuruyor. Kokuşma tufan halini almış, genelleşmiştir.

Bir kısım halk da bozulmuştur. Kötü idare, kötü siyasetçiler, kötü medya ülkenin temellerini sarsmıştır. Bu ülke, bu millet bin yıldan beri İslâm ahlâkı, İslâm edebi, İslâm’a dayanan hayat sistemi, loncalar, fütüvvet terbiyesi, ahîlik prensipleri ile ayakta duruyordu. Onlar darbelenmiş, yerlerine bir şey konulamamıştır. Halk kitlelerinin ahlâkı da bozulduğu için şimdi topraklarımız ekilmemekte, geniş arazimizde, bize gerekecek kadar bile hayvancılık yapılmamaktadır. Dünün tahıl ambarı olan, buğday ihraç eden Türkiyesi şimdi ekmeklik buğdayını ithal etmektedir. Dışarıya et ihraç etmesi gereken ülkemiz, dışarıdan et getirtmektedir. Sağlığa yararlı ayran içmesi gereken halkımız Amerikan kolasına alıştırılmıştır. Bütün Türkiye fosur fosur yabancı sigara içmektedir. Türkiye’nin iliklerini, kanını sömüren yabancı ilaç firmaları, midesi ağrıyan bir vatandaşımızın nane ve limon kabuğu kaynatıp içmesine bile karşı çıkıyor. Yemeklik sıvı yağımız Amerika’dan tanker gemileriyle geliyor. IMF şeker pancarı ve tütün ziraatini kısıtlamıştır. Türkler yorulmasınlar, dışarıdan satın alsınlar…

Kötü idareciler, kötü siyasetçiler, popülist zihniyet, zekâ özürlü kafalar, ideoloji zebunları Türkiye’nin eğitimini, üniversitelerini çökertmişlerdir. Milyonlarca işçimiz, ustamız yabancı ülkeleri imar etmek, oraların halkını refah ve zenginliğe kavuşturmak için gurbete gitmiştir. Bizim rantçılar ve idareciler de onların gönderdikleri yekunu milyarlarca doları bulan paraları har vurup harman savurmuşlardır. Yüzbinlerce değerli, üstün beyinli vatandaşımız, gencimiz yabancı ülkelere kaçmaktadır. Çünkü kötü idare, bozuk siyaset, rantçı zihniyet ve ideoloji onlara bu memlekette iş veremiyor.

Türkiye’nin bugünkü felaketinden en fazla sorumlu olanlar kötü politikacılar ve idarecilerdir. 23 Ağustos 2002