Kötülükle Mücadele
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PazartesiHer insanın içinde iyilik ve kötülük vardır. İyilik tarafının kötülüğe üstün gelmesi, onu engellemesi halinde o kişi iyi insan olur. Toplumlar, milletler de böyledir. Bizde şu anda iyilik güçleri ile kötülük güçleri arasında büyük bir savaş var. Kötülük güçleri sayıca az, ağırlıkça tesirlidir. Memleketi bugünkü hale getirmişlerdir. İyilik güçleri ise parçalanmış, teşkilatsız, zayıftır. Darmadığınık iyilik cephesinin iradesi yetersizdir.
Bir kısım kötülük taraftarları iyice sıkışmıştır. Kendilerini kurtarabilmek için milyonlarca dolar harcamaktadırlar.
Büyük medya yâni büyük gazeteler, büyük televizyonlar iyilikten yana mı, yoksa kötülükten yana mıdır?
Bir ülkedeki kötülüklerle nasıl mücadele edilir? Biraz inlemekle, ağlamakla, homurdanmakla, şikayet etmekle elbette savaş kazanılmaz. Hukuk prensipleri ve yasal sınırlar içinde kalmak şartıyla bütün meşru vasıta ve âletler kullanılarak kötülüğün yenilmesi için çalışılmalıdır.
Bu konuda en tesirli ve güçlü silah basındır. Gazeteler, dergiler, broşürler. Türkiye’deki kötülükleri anlatan, okuyanları derin şekilde etkileyen broşürler hazırlanıp milyonlarca basılıp dağıtılsa kötülüklere ve kötülere büyük darbe indirilmiş olacaktır. Gazete ve dergiler kısa ömürlüdür. Günlük bir gazetenin birkaç saatlik ömrü vardır, dergilerin de birkaç günlük. Bunlar, okunduktan sonra saklanmaz. Broşürler öyle değildir. Cep kitabı boyutundaki küçük bir broşür elden ele dolaşır, kütüphane raflarında yer alır, bazen yüz yıl kaybolmadan durabilir.
Kötülüklerle mücadelenin bir başka yolu da mektup, dilekçe, protestonâme şeklindeki yazılardır. Devlet büyüklerine, politikacılara, medya mensuplarına, resmî veya özel kuruluş ve şahıslara bunlardan milyonlarca gönderilmelidir. Tabiî ki, üzerlerinde gerçek isim ve soyadı, gerçek adres bulunarak. Böyle yazılarda kesinlikle saygısızlık, kanunsuzluk, terbiyesizlik yapılmamalıdır.
Türkiye’de irili ufaklı binlerce sivil kuruluş vardır. Hür, demokratik, çoğulcu bir ortamda bunlar birlikte hareket edebilirlerse çok büyük bir güç meydana gelecektir. Bu sivil güçleri birleştirmek, birlikte hareket ettirmek, bu birlikten güçlü bir irade çıkartmak için birtakım keskin zekaların çalışması, teşebbüse geçmesi gerekir. Bu yapılmıyor. Bazı teşebbüsler de havanda su döğmekten ileri geçmiyor.
Eski MİT Müdürlerinden Mehmet Eymür şu anda ABD’de bulunuyor ve bir internet sitesi ile yayın yapıyor. MİT’çi olduğu için, adı geçen istihbarat teşkilatının 1987’de hazırlayıp o zamanın devlet büyüklerine sunmuş olduğu “Banker Bako” dosyasını aynen yayınladı. Bu dosya milyonlarca vatandaşımız tarafından okunduğu zaman atom bombası gibi bir tesir yapacaktır. O zaman MİT birçok rezaleti, yolsuzluğu devlet ve hükümet büyüklerine açıkça haber vermiş, fakat bunların üzerine gidilmemiştir. Sonunda bütün ülke korkunç bir kokuşma tufanı içinde kalmıştır. Banker Bako raporu niçin bir kitap halinde yayınlanmıyor? Yayınlayanı Uğur Mumcu gibi havaya mı uçururlar?
Son çıkartılan af kanunu birçok büyük yolsuzluk dosyasının cezasız kalmasına yol açmıştır. Başka birçok dosya da, buzdolabında bekletilerek zamanaşımına uğratılmıştır.
Yolsuzlukları örtbas etmek, milyarlarca dolar çalan büyük haydutların kurtulmalarını sağlamak için yoğun bir faaliyet gösteriliyor. Bu işler için milyonlarca dolar harcanıyor. Birtakım vazifelilerin ayakları kaydırılıyor. Millet bunları bilmelidir.
Son büyük kriz Türkiye için büyük bir imkân ve şanstır. Bunları kullanıp da kötüler, pislikler temizlenemezse ülke büsbütün karanlığa ve kötülüğe mahkum olacaktır.
Hiç tahmin etmeyeceğimiz gazetelerde bir takım yazarlar çok faydalı, çok uyarıcı, çok müsbet yazılar kaleme alıyorlar. Ancak bunlar kesinlikle yeterli değildir. Kötülüklerle mücadelede daha iradeli, daha tesirli, daha radikal hareket edilmelidir.
Milletvekili Nazlı Ilıcak paralel bir istihbaratçı, savcı, polis hafiyesi gibi çalışarak dosyalar hazırlıyor ve bunları ilgili makamlara vererek büyük bir hizmet ifa ediyor. Onun gibi milletvekillerinin sayısının çoğalmasını dilerim.
Arada bir kuru sıkı bir beyanat veren, bunların bir veya birkaç gazetede yayınlanmasıyla tatmin olan birtakım politikacılar vazifelerini hakkıyla yaptıklarını mı sanıyorlar?
Yargıtay Sivas davasında son kararını verdi ve 31 kişinin idam cezalarını tasdik etti. Mahkeme kararları hakkında ileri geri konuşulmaz. Ben sadece Başbağlar köyünde camiden çıktıktan sonra kurşuna dizilen otuz küsur mâsum ve bîgünah vatandaş faciasını hatırlatacağım. Lâfa geldi mi mangalda kül bırakmayan birtakım İslâmcılar o mâsum vatandaşların haklarını aradılar mı? Vak’a hakkında, katillerle ilgili bilgiler, belgeler toplayıp, dosyalar hazırlayıp emniyete, adliyeye, hükümete verdiler mi?
Merve Kavakçı’nın başına gelenler çağdaş, solcu, ilerici, laik, Şeriat karşıtı birinin başına gelmiş olsaydı onun taraftarları ve yoldaşları, değil Türkiye’yi, bütün dünyayı ayağa kaldırırlardı. Biz Müslümanlar Merve Kavakçı’yı gerektiği gibi destekleyebildik mi?
Üzerinden bir sene bile geçmedi, geçen yıl onbeş yaşındaki başörtülü dindar bir kız öğrenci bir Farmasonu protesto ettiği için tam kırk gün tutuklandı, zindanda alıkonuldu. Devletimiz, çocuk hakları hakkında uluslararası metinlere imza koymuştur. Onbeş yaşındaki bir çocuğun basit bir hadise yüzünden kırk gün tutuklu bulundurulması çocuk haklarına, hukuka aykırı bir iştir. Biz bunu gereği gibi protesto edebildik mi?
Ülke soyuluyor, ülke batırılıyor, ülke bitiriliyor, ülke berbat ediliyor; on milyarlarca dolar çalınıyor; en akıl almaz yağmalar yapılıyor. Lakin bunlara karşı gereken reaksiyon gösterilmiyor. Sanki üzerimize ölü toprağı serpilmiştir.
Birtakım dosyalar birinden alınıp başkasına verildiği zaman milyonlarca vatandaşın bunu protesto etmesi gerekmez miydi?
Büyük hırsızların çaldıkları milyarlarca doların geri alınması ile ilgili kanun teklifi kabul edilmediği zaman milyonlarca vatandaş infialini niçin göstermedi?
Bunca kötülük ve felaket içinde böylesine bir vurdumduymazlık beni dehşete düşürüyor. 15 Mayıs 2001