Cumartesi

Müslümanı, diğer insanlardan farklı ve üstün kılan özelliklerden biri, onun kötülükler karşısındaki tutumudur. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun O’na) “Müslüman bir kötülük görürse onu eliyle (fiilen) değiştirmek için çalışır. Buna gücü yetmezse, lisanıyla değiştirmeye uğraşır. Bunu da yapamazsa kalben nefret ve buğz eder. Bu (kalben nefret ve buğz) imanın asgarîsidir” buyurmuşlardır.

Kötülüğe karşı kalbinde nefret ve buğz olması bütün Müslümanlar için farzdır. Kötülükleri, münkerleri fiilen önlemek, değiştirmeye çalışmak herkesin işi değildir. Lisanla değiştirmeye çalışmak vazifesi de ulemaya, tasavvuf büyüklerine, Ümmet’in akıl, hikmet, kalem sahiplerine ait bir vazifedir.

Din kitaplarımızda, tasavvuf eserlerinde İslâm’ın “Emr bi’l-maruf ve neh-y’ ani’l-münker” farzıyla ilgili bilgiler mevcuttur. Hüccetülislâm İmamı Gazalî’nin İhyâu Ulûmi’d-din adlı eserinin kırk kitabından (bölümünden) biri bu konuya ayrılmıştır, okunmasını tavsiye ederim.

Bütün Müslümanlara dinimizce mâruf olan iyi ve güzel şeylerle münker olarak kabul edilen kötü şeyler nelerdir öğretmek, anlatmak Müslümanların başını çeken zevatın temel vazifeleri içindedir.

Peygamberimiz, Müslümanların, mârufla emir ve münkerden nehiy farzını yerine getirmedikleri taktirde azaba uğrayacaklarını haber vermiştir.

İslâm toplumunun bu konuda tepkili olması gerekir. Ülkemizde yüzde yüz olmasa bile hürriyet ve demokrasi vardır. Basın serbesttir, konuşmak, yazmak, tenkit etmek, yasal sınırlar içinde protesto etmek de serbesttir. Bu serbestlikten ve hürriyetten yararlanarak Müslümanların kötü, çirkin, münker işlerle mücadele etmeleri gerekir.

Toplumumuzda onlarca büyük kötülük, yüzlerce ve binlerce orta ve küçük kötülük türü görülmektedir. Bu kötülüklerin bir kısmı akılla anlaşılır. Mesela okul çocuklarının uyuşturucu kullanmasının kötülüğünü her akıl sahibi anlar ve buna tepki gösterir. Bazı kötülükleri anlamak için akla ilahî vahyin yol göstermesi, ışık tutması gerekir. Gayr-i meşru cinsel zevklerin ve ilişkilerin kötü olduğunu her akıl anlayamaz; anlayabilmesi için vahyin rehberlik etmesi gerekir.

Ülkemizde yetmiş küsur ilahiyat fakültesi, beş yüz küsur İmam-Hatip okulu bulunuyor. Çeşitli İslâm ülkelerinde yüksek seviyede din tahsili yapmış, diploma almış binlerce hocamız vardır. Tarikatlar yasak ve kapalıdır ama tasavvuf yasak değildir ve ülkemizde binlerce tasavvufî grup bulunmaktadır, bunların şeyhleri, büyükleri vardır. Resmî din tahsilinin yanında, özel din tahsili veren topluluklar da bulunmaktadır. Yetmiş bin caminin minberlerinde her hafta cuma hutbeleri okunmaktadır. Diyanet’in binlerce vaizi her hafta binlerce camide vaaz etmektedir. Dinî gazeteler ve dergiler yayın yapmaktadır. Birtakım din büyükleri her yıl Müslüman halktan milyarlarca dolar hizmet ve faaliyet parası toplamaktadır. Ülkemizde bir İslâmî hareket, bir siyasal İslâm vardır. Peki bunca müesseseye, kadroya, gürültüye rağmen Türkiye’de emr-i maruf ve nehy-i münker farizası hakkıyla, yeteri kadar, yapılabileceği kadar yapılabilmekte midir? Bu soruya evet cevabı vermek güçtür.

Müslümanların bugünkü zilletlerinin, ezilmelerinin, sürünmelerinin ana sebeplerinden biri de emr-i mâruf ve nehy-i münker farizasını terk etmiş olmalarıdır.

Aile müessesesini, ırz ve iffeti korumak, Batı’dan gelen seks serbestliğini, kocasız kadınların çocuk doğurmalarının tabiî karşılanmasını tenkit etmek yasak değildir. Peki Müslümanlar bu konuda niçin uyarıcı ve tesirli propaganda ve yayın yapmıyor?

Dinimiz israfı, aşırı tüketimi, saçıp savurmayı, gösterişi haram ve yasak kılmıştır. İmkanı olan Müslümanlar ise bu haram ve kötülüklere batmış vaziyettedir. Bu konuda Müslüman toplum uyarılmakta mıdır?

Namazın edası hür ve mukim Müslüman erkeklerin farz namazları cemaatle kılmaları dinimizin emirlerindendir; bunlar da bugünkü İslâm toplumunda büyük ölçüde terk ve ihmal edilmiştir. Bu konuda niçin uyarıcı, şuurlandırıcı yayınlar, propagandalar yapılmıyor?

Dinimiz haram kazançları yasaklamıştır.Müslümanlar bu konuda gereği gibi uyarılıyor mu?

Peygamberimiz, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” buyurmuştur. Müslüman halkın bir kısmı sefalet, işsizlik ve aşsızlık, geçim sıkıntısı içinde bunalırken tuzu kuru, iyi para kazanan zengin Müslümanların umursamazca, vicdansızca, beyinsizce israf yapmaları, lüks içinde yüzmeleri, milyon dolarlık kaşanelerde oturmaları, yüz bin dolarlık otomobillere binmeleri, Nemrud ve Firavun gibi şatafatlı bir hayat sürmeleri, lüks ve pahalı lokantalarda sefihane yemeleri, sırf gösteriş ve kibir için aşırı pahalı şekilde giyinmeleri doğru mudur? Eğer bunlar dinin ve Şeriatın kötü gördüğü şeyler ise ilgililerin uyarılması gerekmez mi?

Son otuz yıl içinde ülkemizdeki İslâmî hareket kirlenmiş, bir rant hareketine dönüşmüştür. “Rüşvet alan da veren de mel’undur” edebiyatı yapılıyor ama tatbikat nasıldır? Bazı Müslümanların rüşvet yediğine, işlerden komisyon aldığına, ihalelere fesat karıştırdığına dair tevatür derecesinde zannî ve istihbarî bilgiler vardır. Bu kötülüklere karşı dinî hizmet ve faaliyet yapanların toplumu uyarmaları gerekmez mi?

Bir Müslüman toplumda para bir vasıtadır. Bizim toplumumuzda ise para bir gaye (amaç) ve ana değer olmuştur. Müslüman hocaların, fikir adamlarının, yazarların, önderlerin paranın azmanlaşması karşısında Ümmet-i Muhammed’i uyarmaları gerekmez mi?

İslâm’ın ahlâk sistemi bize, en büyük düşmanımızın kendi nefs-i emmâremiz olduğunu haber veriyor ve nefs-i emmâre ile yapılan savaşa “Büyük Cihad” diyor. Müslüman sorumlular bu konuda ne yapıyor?

Türkiye her geçen gün Bizanşlaşıyor. Makyavel ahlâkına veya ahlâksızlığına kayıyor. Yalan dolan, halkı kandırma, kokuşma, emanete hıyanet, vaadinden dönmek, zevzeklik ülkeyi ve toplumu pis ve boğucu bir duman gibi sarmıştır. Hizmet edeceğiz diye Müslümanlardan milyarlarca dolar toplayan kodamanlar bu konuda ne gibi temizleyici, uyarıcı, doğru yola çağırıcı yayın yapıyor?

Evet yukarıda sıraladığım konularda, bu memlekette her yıl milyonlarca broşür ve kitapçık hazırlanıp yayınlanması ve halka bedava dağıtılması gerekmez mi?

İslâm’ı bozmak, dinsizlerin istediği şekilde kuşa çevrilmiş bir ideoloji ve hümanizma haline getirmek için faaliyette bulunan reformculara ve yenilikçilere karşı Müslüman yığınların uyarılması ve bilgilendirilmesi işini kimler yapacaktır?

Halka, Dinlerarası Diyalog ve Kardeşlik koşuşturmalarının içyüzünü kimler anlatacaktır?

İşlerin, memuriyetlerin, makam ve mevkilerin birer emanet olduğunu, Yüce Dinimizin bu emanetlerin ehil ve layık kimselere verilmesini emrettiğini, bunların ehline verilmemesinin haram olduğunu halka kim söyleyecektir?

Bir memuriyete tayin edilen, fakat hiç çalışma yapmadan, aydan aya bankamatikten maaş çekmenin çirkin bir iş olduğu topluma nasıl anlatılacaktır?

Peygamber (Salat ve selam olsun O’na) emr-i mârufu ve nehy-i münkeri terk eden bir toplumun üzerine ilâhi azabın geleceğini haber vermiş. Müslümanlara bunu iyice anlatmak, onları bu konuda uyarmak gerekiyor. 05 Ekim 2003