Kötülüklerle Savaşmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 01 Şubat 2019
Salı
Birileri Hadımköy’deki değerli bir araziyi, sahte belgelerle milyonlarca dolara satmışlar. Mal sahibi, neden sonra durumu öğrenmiş, bir hanım avukat tutmuş, hakkını aramaya başlamış, ilgili makamlara şikayette bulunmuş. Dolandırıcı çete, avukatı öldürtmek için birini tutmuş, tetikçi, nasıl olduysa, kadıncağızı öldürmeye kıyamamış, olup biteni polise haber vermiş…
Medyamız, her gün böyle haberler yayınlıyor. Bundan elli, altmış sene önce böyle şeyler nadiren olurdu, gazeteler konu hakkında uzun yayınlar yaparlardı. Şimdi ise medya, binlerce sahtekârlık, dolandırıcılık, kanunsuzluk, kaçakçılık suç vakasından en fazla reyting yaptıracak birkaçını seçip yayınlıyor.
Ülkenin polisi, adliyesi, zabıtası bunca pislikle baş edebilecek bir güce sahip değildir. Medenî, ileri, şuurlu toplumlarda olduğu gibi, bizde de halkın uyanması, yasal daire içinde kalmak şartıyla harekete geçmesi gerekir.
Dinimiz “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” diyor. Türkiye Müslüman bir ülkedir, Müslümanların bozukluklarla, kokuşmayla, ahlâksızlıkla, talanla, soygunla, haram yiyicilikle mücadele etmesi gerekir.
Geçen gün bir dostum telefon etti, bir müteahhit Çin’den çok ucuza granit taşı getirtmiş. Belediyenin bir işinde kullanmış, maliyetinin on misline fatura etmiş. Hangi belediyeymiş bu? Onu söylemeyeceğim. Bu yapılan bir ahlâksızlıktır, soygundur. Belediyenin bütçesi kimsenin babasının malı değildir, halkın malıdır.
Peki bu ahlâksızlık karşısında ne yapıyoruz? Bana telefon eden zatın, durumu elinden geldiği kadar, sağlam bilgilere ve belgelere dayanarak medyaya, savcılığa, içişleri bakanlığına ve diğer resmî mercilere aksettirmesi gerekmez mi? Ama aksettirmiyor. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.
Yıllardan beri yeşil sahalar, parklar, korular, yapılaşmaya kapalı mahaller bin türlü hile ve dalavereyle tarumar edilmiştir. Bunların hiçbiriyle gereği gibi ilgilenmemiştir halkımız. Bazen yetersiz feryatlar kopartılmış, üç beş gün sonra o da tavsamıştır.
1. Haksızlığı durduruncaya ve cezalandırıncaya kadar azimle, sabırla, cesaretle, peşini bırakmadan, sebatla mücadele etmek, direnmek gerekir. Üç beş gün bağırıp çağırdın, ağlayıp sızladın ve sonra ipin ucunu bıraktın… Böyle mücadele olmaz.
2. Bu gibi hadiselerde şifahî şikayetlerin ve bilgilendirmelerin hiçbir faydası yoktur. Usûlüne göre, yazılı şekilde yapılmalıdır. Vatandaşlar telefonu açıyorlar, karşılarına biri çıkıyor, şikayetlerini ona söylüyorlar… Böyle şikayet olmaz. Kendi kültür ve ihtisasın yetiyorsa, oturur şikayet dilekçesini bizzat yazarsın; kendin yazamıyorsan, bir bilene yazdırtırsın. İadeli taahhütlü olarak postayla, alâkalı makam ve mercilere gönderirsin. Kanuni müddet zarfında cevap verilmezse, işi takip edersin.
3. Bazı kötülük ve yolsuzlukların üzerine, halk komiteleri kurmak suretiyle gitmek gerekir. Bu komiteler dilekçeler verirler, küçük broşürler çıkartırlar, devlet veya mahallî idare makamlarına müracaat ederler, medya ile diyaloğa girerler, kamuoyu oluştururlar.
Çocukluğumda ahşap, eski bir ev görmüştüm. Fareler içinde güpegündüz cirit atıyorlardı. Evdekilerin umursuzluğu, yılgınlığı, belki de çaresizliği onları cesaretlendirmişti. Şimdi Türkiye’nin “fareleri” böyledir. Açıkça, alenen, fütursuzca, korkmadan, çekinmeden hırsızlıklarını, soygunlarını, talanlarını yapıyorlar.
Efendim, banka hortumcularının yakalarına yapışılmışmış…Yapışıldı da ne oldu? Şu anda banka içi boşaltmak suçundan dolayı cezaevinde kaç kişi var? Tek adam bile yok. Bazıları biraz tutuklu kaldılar, sonra hürriyetlerine kavuştular.
Bazı resmî ağızlar “Banka hortumcularından halkın, ülkenin, devletin haklarını son kuruşuna kadar alacağız…” edebiyatı yapıp duruyor.
Peki diğer soygunlar ne olacak? Bu ülkede son yirmi beş yıl içinde, yüz milyarlarca dolarlık soygun yapılmış, kara para servetleri biriktirilmiştir. Evet, onların hesabını kim görecek? Banka sahasındaki soygunlar, hortumlamalar, hileli iflaslar devede kulak kabilindendir.
Son beş, on yılın gazete koleksiyonlarını tarayınız, ne rezaletler göreceksiniz. Birileri yüz milyonlarca, milyarlarca dolar götürmüşler; müfettişler bunlarla ilgili dosyalar hazırlamışlar, ama dosyalar muameleye konmamış. Başka “birileri” dosyaları hasır altı etmiş, derin dondurucuda saklamış. Bunların hesabını kim soracak? Bazılarının değirmenleri güldür güldür çalışıyor. Peki bunların suyu nereden geliyor? Soran yok…
Aç köpekler, sürüler halinde dolaşıyor. Soygun, talan, hortumlama edebiyatla önlenemez.
Bu konularda Millet Meclisi’nin, politikacıların, iktidar partilerinin af kanunu çıkartmaya, suçluları zaman aşımıyla kurtarmaya hakkı yoktur.
Azgınlık, partizanlık, kanunsuzluk o hale geldi ki, bir ilçedeki en büyük mülkî amire herkesin ortasında, kanunsuz bir işi yapmadığı için, “şerefsiz!” hakareti fütursuzca savrulabiliyor.
Değerli bir emniyet mensubu, bulaşık işler çeviren birtakım adamları gözaltına aldığı için cezalandırıldı. Halkın, milletin, medyanın bu bürokrata sahip çıkması gerekmez mi? Büyük hırsızlarla, talancılarla, soyguncularla, ehl-i kokuşma ile mücadele edilirse, onlar kiralık katillerle adamı öldürtebilirlermiş. Korkunun ecele faydası yoktur. Gözükara soygunculardan, kiralık katillerden korkarsak topyekûn çöker, batar ve ölürüz. AKP iktidarından beklenen, kokuşmanın üzerine topyekûn gitmesidir.
Bir azınlığa mensup bazı büyük para babalarının, uluslararası çapta işadamlarının, birtakım politikacılar ve belediyecilerle çok içli dışlı olduklarına, sıkı fıkı bulunduklarına dair haberler alıyoruz. Politikacıların, belediyecilerin bu gibi şaibeli münasebetlerden uzak durmaları gerekir. 07 Nisan 2004