Küçük Bir Durum Raporu
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Çarşamba
1. Medya ülkenin birinci siyasî gücü haline gelmiştir. Kartelleştiği, tekelleştiği; bankacıların, holdingçilerin, para babalarının kontroluna girdiği için de ülkenin, halkın, devletin menfaatlerine uygun çalışmamaktadır.
2. Derin devlet veya resmî ideoloji devletin de, milletin de, ülkenin de üzerinde tutulmaktadır.
3. Yine resmî ideoloji ve derin devlet hukukun, demokrasinin, temel insan haklarının üzerindedir.
4. Müslüman halk çoğunluğuna ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci muamelesi yapılmaktadır.
5. Kokuşma ve bozukluk son haddine varmıştır.
6. Düzenin siyasî partileri menfaat şebekesi haline gelmiştir. Liderlerin saltanatını kimse yıkamamaktadır. Partiler birer rant şirketi halinde çalışmaktadır.
7. Millî eğitim sistemi hem çağın, hem de millî kimliğin dışındadır.
8. Üniversiteler ortaokul seviyesine düşmüş olup, millete rehberlik yapamamakta, ilmî araştırma üretememektedir.
9. Her geçen gün bilgi, aksiyon, estetik seviyesi alçalmakta; ülke gecekondu, kırsal kesim, taşra, varoş kültürüne kaymaktadır.
10. Gelir dağılımı son derece dengesizdir. Yetmiş bin kişilik putlu ve mutlu bir azınlık, yetmiş milyon halktan daha fazla kazanmaktadır.
11. Emek, üretim, çalışıp didinme ikinci plana atılmış, horlanmış; faiz, rant, çalışmadan kazanma birinci plana çıkartılmıştır.
12. On yıl öncesine kadar buğday ve et ihraç eden ülkemiz, kötü iktisadî politikalar yüzünden temel gıda maddelerini ithal eder duruma düşürülmüştür.
13. Arazi ve gecekondu spekülasyonu son haddine varmıştır.
14. Sanayide, ihracatta, üretimde ülkemiz Güney Kore, Taiwan gibi doğu ve Asya ülkelerinin çok gerisinde kalmıştır.
15. Dışişleri Bakanlığı Sabataistlerin kontrolu altında bulunmakta ve ülke menfaatlerini gereği gibi koruyamamaktadır. (O bakanlıkta yirmi beş büyük bürokrat Sabataycıdır).
16. Her tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde gerek yolcu, gerekse mal taşımacılığı konusunda denizlerden gereği gibi yararlanılmamaktadır.
17. Başta Japonya olmak üzere bütün ileri ülkeler demiryolu taşımacılığına büyük önem verdiği halde, birtakım çıkarcı çevrelerini korumak için bizde demiryolları ihmal ve sabote edilmiş, trenlerimiz çağdışı bırakılmıştır.
18. Türk otomotiv sanayii birkaç iş baronunun menfaati uğrunda çok geri, çok demode, çok çağdışı yabancı otomobilleri montaj usulü ile üretmekte, bunlarla iç piyasayı tokatlamakta, dış ülkelere ihracat yapamamaktadır. Bir Güney Kore ile mukayese edildiğinde bizim otomobil sanayiimiz utanç verici bir durumdadır.
19. İlim, irfan, kültür, araştırma, sanat, mimarlık, hukuk tefekkürü, edebiyat gibi sahalarda ülke çok geri kalmıştır. Birçok küçük ülke bile Nobel kazandığı halde Türkiye henüz bir Nobel alamamıştır.
20. Hedonizm, seks azgınlıkları, israfa yönelik aşırı tüketim, futbol hooliganlığı ve fanatizmi, içki ve sigara tüketimi ülke temellerini sarsacak ve geleceğimizi tehlikeye atacak boyutlara ulaşmıştır.
21. Devletimiz, resmî fuhuş yaptırmayacağına, üzerinde TC damgası bulunan devlet vesikalarıyla fahişelik ticaretine izin vermeyeceğine dair uluslararası kadın hakları andlaşmalarına imza koymuş olduğu halde, şu anda resmî kadın ticareti ve fuhuş izni mevcuttur. Bu hal hem insanlığa, hem vicdana, hem de medeniyete aykırıdır. Kadın haklarına ve haysiyetlerine indirilmiş büyük bir darbedir.
22. Atatürk’ün kapattığı Mason tarikatları onun ölümünden sonra açılmış ve ülke tekrar mason hakimiyeti altına sokulmuştur. Buna karşılık İslâm tarikatları hâlâ kapalı tutulmakta, tasavvufî faaliyetler anti-demokratik kanunlarla yasaklanmış bulunmaktadır.
23. Hukuk sistemi ve adalet teşkilatı, kanunlar ülkenin, milletin, devletin ihtiyaçlarına cevap verecek durumda değildir.
24. Tarih ve lisan üzerinde büyük baskılar ve manipülasyonlar yapılmıştır ve halen de yapılmaktadır. Zengin ve medenî Türkçe üç yüz kelimelik bir sokak dili haline düşürülmüş, millet dilsiz bırakılmıştır. Bizde iki türlü tarih vardır. Biri uyduruk ve düzmece sun’î (yapay) tarih, ötekisi gerçek tarih. Onbinlerce tarihî kitabın ve makalenin ülkeye sokulması Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanmıştır.
Merhum Alparslan Türkeş’in cenazesini hatırlıyor musunuz? Çok soğuk bir kış günüydü. Yurdun her yerinden Ankara’ya otomobillerle, otobüslerle, trenlerle, uçaklarla akın akın insan gelmişti. Cenazede bir milyon kişinin hazır bulunduğu söyleniyordu. O tarihte ülke ve millet ağır tehditler altındaydı. Din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşamak hak ve hürriyetleri çiğnenmek isteniyordu. Kurmaylarını masonların, Sabataistlerin, ateistlerin, eski marksistlerin teşkil ettiği büyük medya halktan ve haklardan yana değil, baskıdan yanaydı. Memlekette ağır, bunaltıcı, kasavet verici bir hava vardı.
Cenazeye gelenler dondurucu soğuk altında “Bismillah Allahu Ekber…” diye haykırarak yürümüşlerdi. Ankara bütün gün Bismillah, Allahu Ekber nidaları ile çınlamıştı.
Merhum Türkeş inançlı bir zattı, fakat o kadar dindar bir kimse değildi. Onu son yolculuğunda uğurlamaya gelen bir milyonluk kütle ise islâmî bir hava içindeydi. O zaman bu duruma hem şaşırmış, hem de sevinmiştim.
Şimdi bütün şer güçleri; ateistler, komünistler, mutlu ve putlu azınlık mensupları, oligarşistler, anarşistler, şunlar, bunlar telaş içindeler. Milliyetçileri yönlendirmek, manipüle etmek, kendilerine âlet etmek istiyorlar. Hesapları tutar mı? Tutmayacaktır.
Türkiye’de bir şeyler bitiyor… Yeni bir doğuşun sancıları içindedir ülke. Bir ideolojinin gün batımı… Yeni bir nizamın ayak sesleri…
Ülke hak istiyor, hürriyet istiyor, hukuk ve adalet istiyor. Demokrasi ise gerçek demokrasi istiyor. Temel hak ve hürriyetlerin Müslüman çoğunluğa da uygulanmasını istiyor.
İnsan milliyetçi olur da, kartelci ve tekelci bir basına taraftar olabilir mi? Bunca kokuşmaya ve hırsızlığa taraftar olabilir mi? Yetmiş bin kişilik putlu azınlığın yetmiş milyon halktan daha fazla kazanmasına razı olabilir mi? Müslümanların masonlar kadar hür ve serbest olmamasını kabul edebilir mi? 29 Nisan 1999