Küçük İyilikler Küçük Mutluluklar (3)
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Çarşamba
Sorumlu, vazifeli, ilgili, makam, merci ve idarecilere dilekçeler, mektuplar göndererek istek, şikâyet, tenkit, tebrik, teşekkür veya üzüntülerimizi ulaştırmak.
Bu iş masraflı değildir, yapılması çok kolaydır. Terbiye, ahlâk ve kanun sınırlarını aşmamak şartıyla hiçbir sakıncası yoktur.
Vatandaşların büyük çoğunluğu istek, tenkit, şikâyet ve görüşlerini telefonla yapıyor. Sözlü müracaatların fazla bir kıymeti olmaz. Malum, söz uçar gider…Kalıcı olan yazıdır.
Ancak yazılı müracaatların da birtakım şartları vardır. Bilgisayarda, daktiloyla çok düzgün bir şekilde yazılacak. El yazısı olursa çok itinalı, temiz, okunaklı olacak. Yazının üslubunda terbiye, ahlâk, efendilik, edep sınırlarının dışına çıkılmayacak. Altında isim, adres, telefon numarası bulunacak. (Can güvenliği, husumet, düşmanlık bakımından büyük bir sakınca varsa, bu husus bildirilerek isim ve adres verilmeyebilir.)
Gönderilen yazıların bir kopyalarının mutlaka muhafaza edilmesi gerekir.
Yazan vatandaşın tahsili yeterli değilse bu gibi yazı işlerinden anlayan yüksek tahsilli birine yazdırabilir. Meselâ tanıdığı, ücret almadan yazacak bir avukata yahut bir öğretmene.
Bu gibi dilekçelerde, mektuplarda, metinlerde savcılık, hâkimlik ve cellâtlık yapılmaya yeltenilmemelidir. Hukuk ve ahlâk bakımından beraat-ı zimmet asıldır. Yani suçlu olduğu yetkili ve âdil mahkemeler tarafından karara bağlanmamış bir kimse suçsuz sayılır.
Bu gibi metinlerde müsbet, olumlu, iyi niyetli olmak gerekir.
Muhterem okuyucularıma bir örnek vermek üzere, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş Beyefendiye iadeli taahhütlü olarak göndereceğim ve İstanbul’la ilgili çok önemli bir konuya parmak basan dilekçemi aşağıda yayınlıyorum. İnşaallah üzerinde durulur ve alınabilecek bütün tedbirler alınır.
Bu gibi yazılar gazetelere, televizyonlara, yazarlara, politikacılara, bürokratlara, işadamlarına gönderilebilir. Konunun ille de tenkit olması gerekmez. Ülkemize, halkımıza, şehrimize, kültürümüze hizmet eden kimselere teşekkür ve tebrik mektubu da yazılabilir. Meselâ Rahmi Koç’a ve Koç müessesesine, ülkemize kazandırdıkları Sadberk Hanım Müzesi, Sütlüce Sanayii Müzesi, Ankara’da yeni açılan müze için teşekkür yazılabilir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş Beyefendiye:
Şehrimizi ve halkını ilgilendiren çok zarurî, çok hayatî, çok acil bir konu hususunda zat-ı âlinizi rahatsız ediyorum. Malumunuz olduğu üzere şehrimizi büyük bir zelzele beklemektedir. Bu konuda fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne hazırlatılan bir rapora göre 7 şiddetinde bir depremde İstanbul’da 40 küsur bin bina çökecekmiş.Ben rakam vermeyeyim, zat-ı âliniz bu binaların enkazı altında kalıp can verecek vatandaşların sayısını düşününüz. Allah saklasın, böyle bir âfet vukuunda yüz binlerce vatandaşımız çürük binaların altında kalacaktır.
İstanbul’da zelzelede yıkılacak binalar bilinmektedir. İlgililer, vazifeliler ve sorumlular için bu konuda bilmemek diye bir mazeret yoktur. 1960’la 1975 arasında inşaa edilen binalarda zelzeleye dayanıklılık hesapları yapılmamıştır. Ayrıca binlerce binada inşaat kurallarına ve normlarına aykırı olarak deniz kumu kullanılmıştır. Şu anda İstanbul’da binlerce okul, hastane, adliye, resmî bina resmen çürüktür.
Muhterem Beyefendi, zat-ı âliniz inançlı bir kimsesiniz, sorumluluğunuzu idrak ediyorsunuz. Bir vatandaş ve gazeteci olarak sizden dileğim, yaklaşan büyük İstanbul depreminde yıkılacağı bilinen 40 küsur bin binanın en kısa zamanda tahliye edilmesini sağlamanızdır. Eğer gücünüz buna yetmiyorsa durumu halkımıza açıklamanızı bekleriz.
Bilvesile selâm ve hürmetlerimi arz ederim.
Mehmed Şevket Eygi
Biliyorsunuz dindar Müslümanlar, uzun yıllardan beri “Ayasofya açılsın, Ayasofya tekrar cami yapılsın, Ayasofya’da yeniden ezan okunsun…” diye feryat edip dururlar. Ancak bunlar kuru sözlerden, nümayişlerden ileri gitmez.
İlk defa Müslüman kesimde, Ayasofya konusunda çok değişik, çok önemli bir faaliyet ve hizmet yapılmış bulunuyor. Evet,Müslümanlar Ayasofya konusunda büyük boy, 894 sayfalık bir kitap yayınladılar. Yayınlayan Osmanlı Araştırmaları Vakfı, kitabı hazırlayanlar, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Doç. Dr. SaidÖztürk, Yaşar Baş Beyefendiler. Kendilerini candan tebrik ediyorum ve halkımız adına teşekkürlerimi sunuyorum. Kitabın ismi, “Üç Devirde Bir Mabed: AYASOFYA”. Eser belgelerle, resimlerle ve gerçekten önemli bilgilerle dolu. Fatih Sultan Mehmed Hân Hazretlerinin Ayasofya ile ilgili vakfiyesini bulmuşlar. İlgililer başlangıçta vakfiyeyi göstermek istememişler, uzun ısrarlar sonunda mikrofilmini almışlar ve tercümesini kitaba koymuşlar. Hani “Benim bu camimi camilikten çıkaranların üzerine Allah’ın ve meleklerin laneti olsun” diye yazılı olan vakfiye. Vakfiyenin daha önceki tercümelerinde bu cümleler çıkartılmış bulunuyordu. Maddî imkânı müsait olan her vatandaşın özel kütüphanesinde bu eserin bulunması gerekir. Avrupa’daki kitap fiyatlarına göre fiyatı son derece ucuz sayılır.
Ayasofya milletimize, devletimize Allah’ın bir emanetidir. Şu anda müze halinde bulunması, bizim bu mâbed üzerindeki hukukumuzu ve mülkiyet haklarımızı kaldırmaz. Ayasofya’nın müzeliği ilânihaye devam etmez. Ya tekrar cami haline getirilecektir yahut kilise olacaktır.
Ayasofya emanetinin hakkını vermek istiyorsak, dünya çapındaki bu mâbed hakkında ilmî çalışmalar yapmamız ve bunları bu gösterdiğim kitap şeklinde yayınlamamız gerekir. Hem sadece Türkçe değil, aynı zamanda İngilizce.
Hıristiyanlık dünyası, Ayasofya hakkında yıllardan beri çok ciddî, çok derin, çok seviyeli araştırmalar yapmakta ve bunları yayınlamaktadır. Biz Müslümanlar bu emaneti büsbütün yitirmek istemiyorsak, Ayasofya konusundaki araştırma ve yayınlarda onları geçmek zorundayız.
İnanınız, böyle bir kitabın çıkması beni son derece mutlu kıldı. Bir Türkiyeli olarak, bir Müslüman olarak iftihar ettim. Kitabın fiyatını yüksek bulacaklara sorarım. Sayın beyefendi, otomobilinizi belli aralıklarla, sık sık benzin istasyonlarına götürüyor ve deponuzu dolduruyorsunuz. Bazen bir defada yakıta bu kitabın fiyatından daha fazla para ödüyorsunuz. Yakıt ne oluyor? Duman oluyor. Otomobil yakıtının ilme, irfana, kültüre, sanata, Türkiye’ye, evrensel gerçeklere, dinimize, mukaddesatımıza, millî kimliğimize ne hizmeti var? Yok… Ama bu Ayasofya kitabı gerçekten ilme, tarihe, dine, Türkiye’nin millî kimliğine, mukaddesatımıza büyük bir hizmet olmuştur. Temin edebileceğiniz adresi de veriyorum: Osmanlı Araştırmaları Vakfı. Zeynep Sultan Camii Sokak No: 29 Eminönü/İstanbul. (Gülhane Parkı Civarında) Tel 0212 513 40 33
Biraz da kendimize küçük iyilikler yapalım. Havalar her geçen gün biraz daha soğuyor, bazı yerlere kar bile yağdı. Kış hastalıklarının tehdidi altındayız, soğuk algınlığı, grip, nezle, kırgınlık, ateş, yatak…
Halk arasında şöyle bir tekerleme vardır: “Grip tedavi edilirse ilaçla bir haftada atlatılır, tedavi edilmezse yedi günde…” Benim bildiğim modern-ortodoks tıbbın grip ve soğuk algınlıklarında pek başarılı olamadığıdır. Bendeniz size soğuk algınlığına karşı şifalı bir bitkinin çayını ilaç olarak tavsiye edeceğim. Yirmi yıldır kendim kullanıyorum, hastalığın hemen başlangıcında içilirse yüzde doksan tesiri oluyor, hastalık çok hafif olarak ayakta atlatılıyor. Kişi hastalandıktan, ateşlendikten, halsiz düştükten sonra içerse, en az yarı yarıya iyileştiriyor.
Baharatçılarda satılıyor, gider bir liralık lavanta çiçeği satın alırsınız. Bir su bardağına veya büyük bir fincana kaynar su koyarsınız, üzerine üç veya dört çay kaşığı miktarı lavanta çiçeği atarsınız, kabın üstünü kapatırsınız, dumanında ve kokusunda da şifa vardır, boşa gitmesin. Beş dakika sonra lavanta çiçeklerini bir kaşıkla karıştırırsınız, beş dakika daha beklersiniz, süzer, içersiniz. Bu kadar basit…Tadı da kerih değildir.Tavsiye ediyorum, farz edin anlattıklarım doğru çıkmadı, ne kaybedersiniz?
Zamanımızda çok kötü bir adet var. Gençler, şık görünmeye meraklı beyler, gömleklerinin üzerine yelek, süveter, kazak gibi sıcak tutucu şeyler giymiyorlar. Neymiş, gömlek görünsün, kravat görünsün… Sonunda sık sık üşütüp hasta oluyorlar. Kabahati kendilerinde bulmuyorlar, kışta buluyorlar.
Sağlık konusu açılmışken daha önce defalarca yazmış olduğum bazı sağlık koruma kurallarını hatırlatıyorum:
1. Kilonuz boyunuzun son iki rakamından fazla olmasın. Fazlaysa ne yapıp yapıp, zayıflayın.
2. Kesinlikle beyaz ekmek yemeyin, kepekli ekmek yiyin. Ekmek ne kadar koyu renkli olursa, sağlığınızı o nispette korumuş olursunuz.
3. Doyduktan sonra yemek yemeyin. Sınır doyuncaya kadardır. Sofradan doymadan önce kalkarsanız, bu sizin için daha hayırlıdır.
4. Sigara içmeyin, içiyorsanız, iradenizi kullanın, terk edin.
5. Halis (katışıksız, yüzde yüz) zeytinyağı tüketin.
6. Eti azaltın, balık yiyin.
diyene
derim.
7. Bütün sebzeler ve meyveler şifalıdır. Hem besin, hem ilaçtır, ancak haddinden fazla, aşırı tüketilmemelidir.
8. Sık sık lahana tüketiniz. Sağlığınızı korumak istiyorsanız, beğenilmeyen, itibar görmeyen kapuska yemeğini bol bol yiyiniz.
9. Pişmiş olarak devamlı şekilde sarımsak yiyin. Yemeklerin yüzde doksanına sarımsak koydurun.
10. Başta çörek otu olmak üzere en az on çeşit baharat kullanın.
Şu hususu da unutmayalım: Kimyasal gübre ile yetiştirilen, içinde hormon bulunan, çeşit çeşit kimyevî maddelerle, aromalarla, boyalarla, koruyucularla dolu olan yahut soğuk hava depolarında bekleye bekleye içinde mikroskobik mantarlar üremiş bulunan gıdaları tüketmeyiniz. Tüketirseniz “uzun vâdeli intihar” etmiş olursunuz. Bunlar insanı hemen öldürmez, süründüre süründüre, inlete inlete öldürür.
Küçük iyilikler yapınız, bu küçük iyiliklerden mutluluk elde ediniz. Stresten, hırstan, kinden, için için kendini yiyip bitirmekten uzak durunuz. Her şeyin olumlu tarafına bakınız. Meselâ bir zulme, bir haksızlığa uğradınız, kendinizi şu şekilde teselli ediniz:
17 Kasım 2005