Cumartesi

Herşeyi bütün çıplaklığı ile yazmak mümkün değil. Hem suçlu, hem güçlü olan şahıslar ve zümreler buna izin vermez. Memleketin, milletin, devletin durumunu bütün fecaati ile yazmaya kalksak bizi yaşatmazlar.

Fahişelik yapan birine fahişe diye bağırmak suçtur. Fahişe sizden dâvâcı olur, sizi mahkûm ettirir, tazminat alır.

Ben çift vatandaşlık sahibi bir kimse değilim. Türkiye vatanım. Bir tek meskenim var, o da burada. Yabancı bankalarda param yok. Yaşlandım, kendi ülkemde ömrümü tamamlamak, burada ölmek ve gömülmek isterim. Zavallı vatanımın, zavallı halkımın ne korkunç hıyanetlere uğradığını görerek üzülüp kahroluyorum.

Ne çok canavar var Türkiye’de. Her taraf yaban domuzu ile dolu. Bu domuzlar para, menfaat, lüks, konfor, zevk ü sefa için kudurmuş gibi hareket ediyor. Zerre kadar vicdanları kalmamış.

Ağzımı bozmak zorundayım: A pezevenkler! Bu memleket sizin babanızın çiftliği midir? Bu halk sizin köleniz midir? Bu devlet sizin tapulu malınız mıdır?

Çok vatanseverlermiş, bazısı çok milliyetçiymişler, bir kısmı çok dindar ve ahlâklıymışlar… Yalan, yalan, bin kere yalan!

Siz vatansever, milliyetçi, dindar olsaydınız bu ülkeyi, bu halkı soymazdınız.

Devlet, millet, ülke işleriyle ilgili emanetleri ehil ve layık olanlara değil de, partizanlara, bizdenlere, bendelere, yalakalara dağıtanlar nasıl vatansever, milliyetçi, dindar olabilir? Onlar vatan hainidir, millet düşmanıdır, münafıktır. Peygamber ne diyor? Münafığın üç alâmeti vardır: Söylerse yalan söyler, emanete hıyanet eder, vaadini yerine getirmez. Kendisinde bu üç alâmet bulunan kişi dindar değil, münafıktır, fâsıktır, fâcirdir, hâindir.

Şunlara bakınız: Çok namusluymuşlar, çok dürüstmüşler, çok vatansevermişler. Peki doların milyarı ile tahmin edilen o korkunç servetlere nasıl sahip oldunuz?

Zavallı halk… Son genel seçimlerde kendi kuyusunu kendi eliyle kazdı.

Hırsızların, soyguncuların binde biri bile yakalanmış değil, onların da bir kısmı aftan yararlanıyor, zaman aşımından faydalanıyor ve serbest kalıyor.

Ceza yeseler ne olacak? Beş sene ağır hapis verilse infaz kanununa göre bir buçuk sene yatar çıkar. Sonra zulaya koymuş olduğu milyonlarca doları yer.

Silahlı gasp yoluyla yirmi milyon alan adama yirmi sene ceza veriliyor da Türkiye’yi batıran, milyarlarca dolar götüren kodaman, kocaman, saygın eşkıyaya fazla bir şey yapılamıyor.

Gaflet, gaflet, gaflet… Hıyanet, hıyanet, hıyanet…

Şu sürüngenlere bakınız, ülke batıyor onlar iktidar olma hesapları peşinde.

Bunca zulüm, hırsızlık, hıyanet, namussuzluk yüzünden başımıza taş yağacak, gazab-ı ilahiye çarpılacağız desem suç işlemiş olacağım.

Dikkat ediyor musunuz, 17 Ağustos 1999’dan bu yana zeminin deprenmediği gün geçmiyor. Bütün zelzele uzmanları İstanbul’da büyük bir yer sarsıntısı olacak diye haber veriyor. Niçin olacakmış? Toprağın altında faylar varmış, onlar yüzünden olacakmış.

Zelzelenin azgınlık, zulüm, dinsizlik, kötülük, hainlik yüzünden olduğunu söyleyemiyorum. Çünkü bu konudaki inançlarımı açıklamamdan bazıları hoşnut olmuyor.

Zelzele sadece dinsizler, azgınlar, zalimler yüzünden değil; dindar geçinen sahtekârlar, münafıklar, din ve mukaddesat sömürücüleri yüzünden oluyor.

Dindarlık o kadar kolay değil. Hem Allah için çalışacaksın, hem de saf ve akılsız Müslümanları milyarlarca dolar dolandıracaksın. Böyle dindarlık olur mu?

Dinsizliğin memlekete, millete uğursuzluk ve felâket getirdiğini söyleyenler doğru söylüyor ama doğruların hepsini söylemiyor. Dinsizlik ne kadar kötü ise, din sömürüsü de o kadar kötüdür. Yıllardan beri birtakım sahtekârlar Müslümanları aldatıyor, oyalıyor, afyonluyor ve bu esnada malı götürüyor.

Zelzele türlü türlü olur. Toprağın deprenmesi dışında da zelzeleler vardır. Şimdi siyasette zelzele, iktisatta zelzele, kültürde zelzele, sosyal hayatta zelzele var.

Hırsızlar, muhterisler, namussuzlar ne diyor: Yer ayaklarımızın altından göçse, gök başımıza çökse, üzerimize taş ve ateş yağsa biz yine soyarız, yine talan ederiz, yine ihtiraslarımızla hareket ederiz.

Bunlar hem domuz, hem kudurmuş…

Merhum Mehmet Yalçın Erdebil Bey

İYİ Müslüman, iyi insan, iyi vatandaş idi. Şahsen çok iyiliğini gördüm. Hasbelkader, fikir ve yazı suçundan dolayı Şile cezaevinde mahkûm ve mahpus olarak bulunduğum sırada Mehmet Yalçın Erdebil Bey aynı ilçenin savcısı idi. Kanun hudutları içinde yardımını ve himayesini gördüm.

Mehmet Yalçın Bey, henüz genç sayılacak bir yaşta, 65 yaşında âlem-i bekaya yürüdü. Evvelki Perşembe günü namazını Eyüp Cami-i Şerifi’nde kıldık ve civardaki kabristanda naşını sırladık.

Zülcenaheyn sayılırdı. Risale-i Nur talebesiydi; sıhriyet bakımından Arvasî ailesi ile alâkası vardı.

Sahihü’l-itikad, musalli, mütedeyyin, muhlis, afif, nezih, zarif, mürüvvetli bir zat idi. Alçakgönüllü, kanaatkâr, gözü tok, gönlü zengin, ârif bir Müslümandı. Dostlarıyla sohbeti severdi. Hüsn-i hat levhaları vardı, musikiden anlardı.

Dünya telâşları yüzünden kendisini epeydir görememiştim. Bir hat levhası yaptırayım da ziyaretine gideyim diye düşünürken vefat haberi ile sarsıldım. Şile cezaevinde gördüğüm iyilikleri dolayısıyla velinimetim sayılırdı. Böyle zatlar kolay kolay yetişmez. Yalan söylemeyen, dünya malları konusunda hırsı olmayan, ben demeyen, iyilik düşünen, iyilik yapan onun gibi kimselerin yerleri maalesef doldurulamıyor.

Bediüzzaman Hazretleri’nin büyüklüğü, kendisine hakkıyla intisap eden ve muhib olan bu gibi kimselerin kemalinden anlaşılıyor. Gerçek Nurcu iyi Müslüman, iyi insan, iyi vatandaştır. Bu memleketin, bu milletin selametini ister; doğrudan doğruya ve dolaylı olarak asla zarar vermez. Nurcu kötülüğü iyilikle def eden kimsedir. Nurcuda kin ve düşmanlık olmaz; o Üstadın dediği gibi muhabbet fedaisidir. Sadece muannid, azgın, harbî kâfirlere buğz eder. Nurcu, düşmanlarını bile affeden âlicenab bir Müslümandır.

Peygamberimiz, “Kabir salih mü’minler için cennet bahçelerinden bir bahçe, kâfir ve zalimler için cehenem çukurlarından bir çukurdur” buyuruyor. Mehmet Yalçın Bey’in kabrinin cennet bahçelerinden bir bahçe olmasını rahmet-i ilahîden ümid ederim. İnşaallah orada Hesap Günü’ne kadar saadet içinde yaşar; dünyadaki hayatından daha mutlu ve ferah olur.

Cenaze namazından sonra Mehmet Yalçın Bey’in tabutu, mihmandar-ı Resûl-i Kibriya Eba Eyyüb el-Ensarî Radiyallahu Anh Efendimizin türbesi önüne getirildi ve orada beliğ bir dua okundu. Cenâb-ı Feyyaz-ı mutlak Kâbetullah’ta ve Ravza-i Mutahhara’da edilen makbul dualara ilhak buyursun. 15 Temmuz 2001