Cezayir’in Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşı verdiği yıllarda,

halkı Müslüman olan

Türkiye’nin kardeş Cezayir halkını değil de, zalim, sömürgeci, emperyalist Fransa’yı desteklemesi,

Cumhuriyet tarihimizin yüz kızartıcı sayfalarındandır.

Kur’ân mü’minleri uyarmakta,

Yahudileri ve Hıristiyanları dost ve velî edinmemelerini

emr etmektedir. Harbî olmamaları şartıyla onlarla ticaret yapılabilir ama dostluk yapılamaz, onlar velî edinilemez.

Bugün, nice Avrupa ülkesi, Müslümanlara, İslâm ülkelerinde olduğundan fazla din, inanç, dinine göre yaşayabilmek hürriyetini veriyor ama onlara yine de güvenemeyiz.

ABD’nin içinde çok geniş bir din hürriyeti var,

lâkin aynı ABD İslâm dünyasını kasıp kavuruyor. Müslümanlara kan kusturuyor.

ABD, Filistin konusunda âdil ve hakkaniyetli olsa,

İsrail’i ve Siyonizm’i kayıtsız şartsız desteklemese,

Müslümanların haklarına saygı gösterse bugünkü fitneler ve fesatlar olur muydu?

Müslümanların, Siyonizm’in ve İsrail’in dostu ve yardımcısı ABD’ye ve AB’ye güvenmeleri mümkün müdür?

Dünyadaki on küsur medeniyetten en baskını ve etkilisi olan

Batı medeniyeti,

yapısı itibarıyla sömürgecidir.

Siyasî sömürgecilik… İktisadî sömürgecilik… Kültürel sömürgecilik…

Onlar, hem din hürriyetini tanıyorlar, hem de kendi emellerine hizmet edecek yahut en azından zarar vermeyecek yeni bir İslâm türetmek istiyorlar.

Reforme edilmiş, cihadsız, Şeriatsız, fıkıhsız, suya sabuna dokunmaz, light ve ılımlı beşerî bir İslâm.

Son yirmi otuz yıl içinde, ne dolaplar döndürüldüyse,

ülkemizde dinde reform isteyen, Allah katında hak, geçerli, makbul din İslâm’dır inancına ters düşen, üç hak ibrahimî din vardır, onların bağlıları ehl-i necat ve ehl-i Cennettir inancını yayan, Yahudi ve Hıristiyanları dost ve velî kabul eden bir bid’at cereyanı

türetilmiştir.

Böyle bir akıma kapılmak, Müslümanlar için büyük felaket ve zillet olur. Kur’ân, Sünnet ve Hikmet, ancak mü’minlerin birbirleriyle dost olabileceklerini bildiriyor.

Cemaat ve hizip fanatizmi, militanlığı, holiganlığı yüzünden iman kardeşlerine soğuk duran, hattâ bazen onlarla mücadele eden birtakım ölçüsüzlerin

Kur’ân’ın ve Sünnetin ışığında mutlaka red ve cerh edilmeleri, uyarılmaları ve aydınlatılmaları gerekmektedir.

Yine de doğru yola gelmezler ise, dışlanmalıdırlar.

Yahudiler ve Hıristiyanlar İslâm’ın hak din olduğunu kabul etmiyorlar… Kur’ân’ın Kelamullah olduğunu reddediyorlar… Muhammed Mustafanın Resulullah

(Salat ve selam olsun ona)

olduğunu inkâr ediyorlar… Müslümanların ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu kabul etmiyorlar… Bu durumda biz onlarla nasıl dostluk kurabiliriz?

İslâm dünyasının paramparça, darmadağınık olmasında ABD ve Avrupa emperyalizminin büyük rolü vardır. Afganistan, Irak, Suriye, Filistin faciaları onların işidir. Onlar hiçbir İslâm ülkesinde İslâmî bir rejim istemiyor. Onlar doğrudan doğruya veya dolaylı olarak milyonlarca Müslümanın ölümüne sebep olmuşlardır.

Onların entrikaları ve engellemeleri olmasa Ortadoğu’da kalıcı bir barış olabilirdi.

Onlara güvenemeyiz. Kur’ân bizi uyarıyor,

sakın Yahudi ve Hıristiyanları dost ve velî edinmeyiniz

buyuruyor.

Biz Türkiye Müslümanları Lozan’da Yahudilerin ve Nasaranın ehl-i İslâm’a attıkları kazıkları unutmadık. Hahambaşı

Hayim Nahum

‘un entrikaları…

Bir İslâm cumhuriyeti olarak kurulan rejimin

kısa zamanda İslâm düşmanı bir düzen haline gelmesi… Osmanlı devletini ve Hilafetini misyoner okullarının yıktığını biliyoruz.

Mü’minlerin dostları ve velîleri ancak mü’minlerdir.

(İkinci Yazı) Elektrikli ve Elektronik Âletler Çalışmaz Olunca

Birkaç yıl önce yazmıştım,

NASA da birkaç gün önce uyardı, güneşte büyük manyetik fırtınalar olacak, dünyanın elektrikli, elektronik sistemleri çalışmayacakmış.

Bu ne demektir? Bütün bilgisayarlar duracak… Uçaklar kalkamayacak, inemeyecek… Elektrikli trenler çalışmayacak… Bankalar… Hastaneler… Vergi daireleri… İstihbarat teşkilâtları…

Ne kadar sürer bilmem, dünya taş devrine dönecek. Elektriğe alışmış, ona bağımlı olmuş insanlar perişan olacak, çıldıracak.

Bundan yüz küsur yıl önce de güneşte böyle fırtınalar olmuş, dünyadaki telgraf sistemlerine zarar vermiş ama bugünkü fırtınaların zararı bin, hattâ milyon kere daha zararlı ve tahripkâr olacakmış.

Böyle bir fırtınalı zamanda gazeteler yayınlanır, tv’ler çalışır mı? Gazete çıkarsa bendeniz yazılarımı elden gönderirim.

Cep telefonları çalışmazsa, bu aletlere bağımlı ve mahkûm olan milyonlarca insan çıldırabilir. Bu fakire bir şey olmaz, bu aletle alâkam çok azdır. Benim için olsa da olur, olmasa da.

Elektrikler kesilirse mum ve gazyağı lambası yakarım. Problem yok. Gökdelenlerde, yüksek rezidanslarda oturanlar ne yapacaklar asansörler çalışmazsa?

Makalelerimi icabında kalemle veya daktilo makinası ile yazarım. Marketlerdeki akıllı kasalar çalışmazsa, ihtiyaçlarımı semt pazarlarından temin ederim. Süper akıllı bir kimse değilim ama bağımsız bir beyne sahibimdir.

Elektrikli ve elektronik silahlar çalışmaz hale gelince.

Zalim devletler füzelerini atamaz. Ezanlar minarelerden hoparlörsüz okunur, ne iyi olur. Jeneratörleri çalıştırırız derlerse,

kaç gün yakıt bulabilirsiniz

derim.

Elektrik çok faydalı ama zararları faydasından daha fazla. İnsanlığı, dünyayı, medeniyeti yok edecek bütün silahlar elektrik sayesinde yapıldı, icat edildi.

Bakmayın böyle konuştuğuma… Köy evime başlangıçta elektrik bağlatmamıştım, gazyağı ve lüks lambalarıyla aydınlanıyordum. Sonra başa çıkamadım, iki jeneratör aldım. Evimi dört kere talan eden hırsızlar jeneratörleri de çaldılar. Mecburen elektrik bağlattım… Bir keresinde köy evime geldim ki, elektriğim yanmıyor. İdare biz kesmedik dedi. Şehirden elektrikçi getirdim, baktı ki, sigortası çalınmış. Hırsızlığın böylesi… Jeneratörlerimi ve sigortayı çalan hırsızları affetmiyorum. Tepe üstü düşsünler, elleri kırılsın rezillerin! 21.11.2014