Küfür Sözleri, Bid’atler, Azgınlıklar, Sapıklıklar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Müslüman görünüşlü bir kişi gıybet yapsa, ona yapma deseler,
dese, yaptığı gerçekten gıybet ise o kişinin bu sözüyle küfre düşmüş olmasından korkulur.
Biri, mü’min bir kişiyi küfürle suçlasa, bu suçlaması doğru değilse, kendisi kâfir olur. Akaid kitaplarımızda bu konuyla ilgili bilgi vardır.
Adam faiz yiyor, faiz alıp veriyor,
diyor, o kişi de küfür uçurumunun kenarında dolaşmaktadır. Müslümanlara nasihat edecek ulema sınıfı kalmadı; Tarikatlar yasak edildiği için gerçek şeyh sayısı da çok azaldı. Müslüman yığınlar başı boş kaldı. Dinî kitap okumakla olgunlaşacağını sanan safların haline bakınız.
Hepsini kasd etmiyorum, reformcu ilahiyatçılar halkın kafasını karma karışık ettiler. Farmason ve Râfizî Cemaleddin Afganî’nin başlattığı çok zararlı bir çığır vardır: İctihad kapısını açmış, ehliyeti ve liyakati olmayanların ictihad yapmalarına sebep olmuştur. Arapça bilmeyen, elifi görse mertek sanacak kadar câhil olan birtakım adamlar dinî meseleler hakkında
şeklinde konuşmaları ahir zaman alâmetlerindendir. Maalesef din konusunda söz ayağa düşmüştür.
Eskiden Müslümanlara küfür sözlerinden, küfür alâmetlerinden, kişiyi küfre götürecek fiillerden sakınmaları öğretilirdi. Ulemânın bu konuda müstakil eserleri vardır.
Şimdi bunları bilen, bunlara dikkat edenler çok azaldı. Bir farzı veya haramı inkâr eden kâfir olur, yani dinden çıkar. Dinimizin ve Şeriatımızın tâzimini emr ettiği bir şeyi tahkir eden kâfir olur.
Dinimizin ve Şeriatımızın tahkir edilmesini, hor görülmesini istediği bir şeyi tâzim eden (ululayan, saygı gösteren) kâfir olur.
İslâm düşmanlarıyla can ciğer dostluk yapıyorlar. Kendilerini uyaran mü’min kardeşlerine can düşmanı kesiliyorlar. Bunlar ne biçim Müslümandır?
Bundan birkaç yıl önce bir televizyon programına katılmıştım. Orada başı örtülü feminist bir hanım vardı. Arkadaşı olan Müslüman bir feminist kadını anlattı. Bir gece sabaha kadar ağlamış,
diye sızıldanıp durmuş…
Bir Müslüman Allah’a karşı böyle saygısızca hareket edebilir mi? Müslümanların çoğunluğu artık ilmihal de okumuyor. Erkeklerin namazda başlarını örtmeleri namazın edeblerindendir, sünnettir. Öyleleri var ki, özel bir cemaate imamlık yapıyor, başı açık… Bunun ayıp ve saygısızlık olduğunu bilmiyor. İstanbul’da özel bir cami varmış, reformcu bir kişi orada cuma hutbesi okuyor, namaz kıldırıyormuş. Minbere ve mihraba başı açık, ceketsiz, laubali bir kıyafetle çıkıyormuş.
unvanını hakkıyla kazanmış, mezheb imamımız
ticaret yapıyordu, zengindi, zaman zaman kıymetli kumaştan güzel elbiseler diktirip, bunları namazda giyermiş. O mu haklıdır, yoksa mezhepleri inkâr eden reformcu mu?
Derin Devlet, kadın müftü yardımcıları tâyin etmeye başladı. Bunlara müftüçe mi, müftiyye mi denilecek, bilmiyorum. Müslümanların böyle bir bid’ate karşı tepki göstermeleri gerekirdi. Pek ses çıkmadı. Kadın müftü yardımcıları başları açık olarak mı çalışacaklar, kapalı olarak mı?.. Başları açık olsa İslâm’a aykırı, kapalı olsa resmî ideolojiye aykırı…
Tanıdığım bir Hacı Bey var, hem oruç tutuyor, namaz kılıyor, hem de İslâm dininin yasak ettiği bir sürü haram ve münker işi yapıyor. Hacı Bey’in evi meyhane, batakhane, günah merkezi gibi. Bir cihazın düğmesine basıyor içki, fuhuş, dans, azdırıcı musikî, kumar, hafif meşreb karılar, bin türlü fısk u fücur evi istilâ ediyor. Hacı Bey bunu çok normal, çok tabiî karşılıyor.
İslâm tarihinde ilk büyük fitne hareketini Yemenli bir Yahudi hahamı iken yalancıktan Müslüman olan
çıkartmıştır. Bu devirde de İbn Sebe’ler var.
İslâm dini cünüb olan erkeklerin o halleriyle namaz kılamayacaklarını, Kur’ân-ı Kerîm’i ellerine alıp okuyamayacaklarını bildiriyor. Kadınların da hayızlı ve nifaslı oldukları zaman yapamayacakları ibadetler vardır. Şimdi birtakım reformcular çıktılar, hayızlı nifaslı kadınlar hakkında din ve Şeriat dışı fetvalar, ruhsatlar, izinler verdiler. Bunlara itiraz eden yok. Diyanet niçin susuyor, anlayamıyorum.
Geçenlerde dinî mahiyette bir kitap okudum. Hazret-i İsa ölmüştür, tekrar gelmeyecektir. Bu konudaki inançlar hurafedir diye yazıyordu. Bu görüşler ehl-i sünnet İslâmlığına aykırıdır. Kitaba, Sünnete, icma-i ümmete muhaliftir. Bunları kim tashih edecek, Müslümanları uyaracaktır?
Adam
başlıklı bir yazı yayınlıyor, Yahudi ve Hıristiyanlarla inanç konusunda beraber olduğumuzu iddia ediyor. Hazret-i Muhammed’i inkâr eden, Kur’ân-ı Kerîm’i inkâr eden, İslâm dinini inkâr edenlerle Amentüde nasıl ittifakımız olur? Diyanet bu gibi fâhiş ve öldürücü hatalara niçin ilmî ve ciddî cevaplar vermiyor?
İslâm dini hem büyük bir müjde, bir iyi haberdir, hem de bir uyarı ve korkutmadır. Bugünkü Müslümanlar ne doğru dürüst müjdeleyebiliyor, ne de uyarıp korkutuyor.
Birtakım hizmet erbabı Taşlı tarla, Çorak tarla, Dikenli tarla, Bataklık tarla gibi semtlerde dinî faaliyet yapabiliyor ama Bağdat Caddesi, Beykoz konakları, Kemerburgaz köşkleri gibi yerlerde sesleri solukları çıkmıyor. Buralarda oturan halkın, gençlerin müjdeye, iyi habere, uyarıya ihtiyaçları yok mu? Bizimkilerin gücü yetmiyor mu onlara İslâm’ı anlatmaya?
Kur’ân, Müslümanları uyarıyor, kâfirleri dost ve veli ittihaz etmeyiniz diyor. Şu Müslümanlara bakınız, kâfirlerle ne kadar sıkıfıkılar. Niçin mü’min kardeşleriyle bu kadar yakın dostluk ilişkileri içinde değiller? Onların, anlayacakları dilde ve üslupta uyarılmaları gerekmez mi?
Yüce dinimiz ve Kitabımız Müslümanların paralarının toplanıp yenilmesine izin vermiyor. Birtakım din sömürücüleri Müslümanları kaz gibi yoluyor. Bunlara kim dur diyecektir?
Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde yaşayan Müslümanlardan toplanan paralarla başarılı otomobil ve uçak fabrikaları bile kurulabilirdi. Yüz milyarlarca dolarlık paralar ne oldu, onlarla ne yapıldı?
Evimin yakınındaki büyük camide ezan okunurken pencereleri kapatmak zorunda kalıyorum. Hoparlörü o kadar fazla açmışlar ki, sesin güzelliğini bozuyor, kulakları rahatsız ediyor. Ben din düşmanı değilim, ezandan değil, hoparlörün çok fazla açılmasından şikayetçiyim. O camideki din görevlilerini kim uyaracaktır? Diyanet’in bu konuda tamimi (genelgesi) var ama dinleyen, uygulayan yok. Sokaklarda rengarenk kıyafetlere bürünmüş, saçlarını deve hörgücü gibi yapmış, kırıta kırıta gezip tozan sözde tesettürlüleri kim uyaracaktır?
Müslümanlar son elli yıl içinde yüz milyonlarca dinî kitap yayınladılar. Bunların hepsi muteber olmasa bile bir kısmı sahih, güvenilir, faydalı, iyi kitaplardır. Bunlar satıldı, okunmadı. Okuyan küçük bir azınlık da okuyup öğrendiklerini hayata tatbik etmedi. İslâm kitap okumakla bitmez ki. Öğreneceksin ve öğrendiğin bilgileri hayata uygulayacaksın.
Halkın, esnafın din konusunda kendi hevalarından konuşması ne kadar yanlıştır. Efendi! Ucuz propagandayı, gevezeliği, zevzekliği bırak ve işlerinle, ahlâkınla, halinle propaganda yap.
Diyelim bizim Müslüman tatlıcıdır, küçük bir tatlı dükkanı işletmektedir. Tatlıları o kadar kaliteli, nefis, üstün olmalıdır ki, yedi mahalleden halk oraya tatlı satın almaya gelmelidir. Fiyatları da mâkul olmalıdır. Müslüman, börekçi ise, şehrin en iyi, en nefis, en mükemmel böreğini o yapmalıdır.
Lokantacı ise, yemekleri harika olmalıdır. Çayhane işletiyorsa, çayı dillere destan olmalıdır. Bırakın börekler, tatlılar, yemekler, ekmekler, çaylar konuşsun.
Diyelim ki, adam Müslüman bir börekçi, dükkanına “Mekke” veya “Müzdelife” ismini vermiş. Yaptığı börekler deve hamuru gibi. Yufkalar iyi açılmamış, içinin harcı lezzetli değil, yağı kalitesiz, iyi pişmemiş. Yiyen hazmedemiyor, midesine oturuyor. Ne anladım ben böyle Müslüman börekçiden?
Hayatın merhametsiz kanunları vardır. Gayr-i müslim bir börekçi böreği iyi ve nefis yapıyorsa elbette halk oraya gidip yiyecektir. Deve hamuru gibi börek yapan Müslüman, dükkanına
levhasını da koysa itibar görmez, müşteri çekemez, sonunda iflâs eder.
Kuru, kof, içi boş dindarlıkla iş bitmez. Gerçek dindar olmak gerek. Gerçek dindar iyi insan, iyi vatandaştır. Herif elindeki kesekağıdından kabuklu antep fıstıklarını alıp alıp yiyor, kabukları yere atıyor. Ben ona dindar demem. Sokağı kirleten kişi dindar olamaz.
Müslüman trafik kurallarına uymaya mecburdur. Müslüman halka zarar vermez, kimseyi haksız yere üzmez. Cahil, farfaracı, kibirli, gururlu, geveze bir kişi de Müslüman olabilir ama o asla iyi bir Müslüman değildir, kötü Müslümandır. Aaaa! Müslümanın kötüsü olur mu? Pekâlâ olur, aynaya bakalım…
Serveti ve geliri müsait… Adam veya kadın gitmiş, fakirlere mahsus Yeşil Kart almış. Onların bu yaptıkları ahlâksızlıktır, haramdır, günahtır. Şu aç köpeklere bakınız. Toplumun imkânlarını nasıl da yağma ediyorlar. İhalelere fesat karıştırıyorlar, komisyon alıyorlar, rüşvet yiyorlar, haksız kazançlar elde ediyorlar. Bunların namazı ve orucu kimseyi aldatmasın. Bunlar fâsıktır, fâcirdir, yaptıklarına helâl diyorlarsa kâfirdir, kâfirdir, kâfirdir.
Bir yerde kadroda görünecek, oraya gitmeyecek, bir iş yapmayacak ve aydan aya bankamatikten maaşını çekecek… Böyle Müslümanlık olur mu? Biz nasıl Müslümanlarız, ne kadar Müslümanız?.. Bu sorunun cevabı şudur: İslâm’ı ne kadar uyguluyorsak, ahlâkımız İslâm ahlâkına ne kadar uygunsa, ne kadar dürüst isek,
ne kadar düzgün ise o kadar Müslümanız. Gerisi lâf u güzaf. 01 Kasım 2005