Kulaklarına Erimiş Kurşun Aksın!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Perşembe
Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün zehir zemberek bir açıklamada bulundu ve ülkemizde:
“Komutanlardan bakanlara… Gazetecilerden milletvekillerine… İşadamlarından bürokratlara kadar hemen her kesimden idareci ve siyasetçinin telefonlarının dinlendiği şüphesi bulunduğunu” açıkça söyledi. Kendisini cesaretinden dolayı tebrik ediyorum.
Bendeniz kodaman bir kimse değilim. Halk içinde yaşayan çok sade, çok mütevâzı bir vatandaşım. Maalesef benim telefonlarımın dinlendiğine dair çok emareler, karineler, şüpheler, kuşkular bulunmaktadır. Birtakım bakanlar bile telefonda rahat konuşamıyorlarmış. Koskoca Genel Müdürler tedirginlik içindeymiş. Herkes korkusundan şifreli, rumuzlu konuşuyormuş.
Peki, ülkemizdeki telefonları hangi makam, hangi şahıslar dinlemekte, dinletmektedir? MİT’i, böyle bir şeyden tenzih ederim. Ülkenin güvenliği ile ilgili saygın bir teşkilâttır. O böyle işler yapmaz, yapamaz. Halk bilmez ama bizde birkaç paralel-alternatif istihbarat vardır. Telefon dinleme işini, bunlardan biri yapıyordur herhalde.
Bizdeki demokrasi nasıl bir demokrasidir? Telefonların, yetkili mahkeme kararı olmaksızın uluorta dinlendiği bir ülkede hukukun üstünlüğü prensibinin geçerli olduğu iddia edilebilir mi?
Milletin vekillerinin bile telefonları dinlendiğine göre bu ülkede millî iradenin kıymeti nedir?
Çok merak ediyorum:
Türkiye’nin en güçlü, amansız, acımasız lobisi olan Sabatay cemaatinin genel başkanı (veya Başhahamının) da telefonu dinleniyor mu?
Ben rahat bir insanım, telefonumun dinlenmesi beni fazla tedirgin etmez. Gizli kapaklı bir işim ve çevirdiğim dolap molap yoktur. Zaten telefondan hoşlanmam.
Her işim açıktır. Ana prensiplerimden biri “En büyük hile, hilesizliktir” düsturudur.
Kimseden korkum yok. Bu devrin şartlarına göre koyu Müslümanım, İslâm’a bağlıyım, İslâm’ı severim. Ülkemde İslâm dininin hâkim ve geçerli olmasını isterim. Şeriat’a bağlıyım. Açın ansiklopedileri, lügatları, Şeriat kelimesinin mânâsına bakın. Şeriat din demektir, o kadar…
Tarihime bağlıyım. Ecdadımı, atalarımı severim. Gelenin keyfi için gidene sövemem. Millî kimliğime, kültürüme, lisanıma, millî sanatıma bağlıyım; onların yaşaması, ayakta durması, yücelmesi için çalışırım. Her türlü düzenbazlığa, namussuzluğa, yalana, dolana, hırsızlığa, talana, soyguna karşıyım. En fazla İslâmcı geçinip, dindar görünüp de hırsızlık yapan rezillere kızarım. Onlara en ağır şekilde sövüp sayar, lânet ederim. Dinsiz hırsıza bir lânet ise, dindar geçinen hırsıza bin lânet!
Belki şimdiye kadar, ihalelere fesat karıştıran namussuzları bin kere kötüledim, tel’in ettim. Komisyonculardan nefret ederim. Tefecileri, ribacıları, para spekülatörlerini bu ülkenin, bu halkın, bu devletin en büyük düşmanları olarak görürüm.
Haramyiyiciler büyük ve kanlı canavarlardır, halk düşmanlarıdır. Hepsine lânet olsun toptan!
Bu ülke, Türkiye halkının ülkesidir. Hiçbir azınlığın, gizli ve esrarlı lobinin, kendilerini daha eşit, daha medenî, daha insan, daha Türkiyeli görmesini kabul edemem. Bu vatanı babalarının, dedelerinin, atalarının çiftliği sanan iki kimliklilerden hiç mi hiç hoşlanmam. Kendimi ve halkımı onların boyunduruğundan kurtarmak için çalışırım.
Türklere ve Müslümanlara Acı Soğan diyenlerin benim dinime, mukaddesatıma, değerlerime saldırmasını, hakaret etmesini asla hazmedemem. Çanakkale zaferindeki harika ve olağanüstü hallere “Hurafe” diyenleri protesto ederim. Millî Mücadele’nin İslâm gücüyle, iman gücüyle, mâneviyatla, Kur’ân’dan alınan ilham ile kazanıldığını çok iyi biliyorum. Aksini iddia edenlere gülerim.
Ülkemde insan haklarının hâkim olmasını, çoğunluğu teşkil eden Müslüman halkın bu haklardan yararlanmasını istiyorum. Âdil bir hukuk olmasını ve bu âdil hukukun üstün olmasını istiyorum.
Beşerî planda milletin iradesi üzerinde başka bir irade kabul etmiyorum. Ülkemde millî kimliğe, millî kültüre, millî kişiliğe riayet ve hürmet edilmesini istiyorum. Tarihî ârıza ve kazaların ilânihâye sürdürülmesine karşıyım. Tarihî devamlılığa dönülmesini istiyorum.
Ülkemdeki iç-sömürge (auto-colonie) sistemine son verilmesini istiyorum. Türkçe üzerindeki bütün tabuların, baskıların, yasakların en kısa zamanda kaldırılmasını ve lisan konusundaki tahribatın tâmir edilmesini istiyorum.
Millî kimliğe aykırı hiçbir ideolojiyi kabul etmiyorum. Ülkemdeki Müslüman kadın ve kızların, en az İngiltere’dekiler kadar hür, bağımsız, serbest, korkusuz olmasını istiyorum. Gülünç bahanelerle hiçbir kızımızın okumaktan, tahsil yapmaktan alıkonulmamasını istiyorum. Başörtüsü yüzünden hiçbir Türk kadın ve kızının haksızlığa, hakarete uğramasını istemiyorum.
Sakallı oldukları için birtakım Müslümanların dışlanmasını, tahkir edilmesini istemiyorum. Bazı kurumlardaki bürokratların, memurların namaz kılma konusunda baskıya, tehdide mâruz bırakılmasını istemiyorum. Yakın tarihte bu milleti, bu ülkeyi, bu devleti bir trilyon dolar dolandıranlardan, çaldıkları, gasb ettikleri paraların geri alınmasını istiyorum.
Daha bunlara benzer başka şeyler istiyorum… Bunlar ne korkunç istekler değil mi?
Bu isteklerim yerine gelirse nice tabular yıkılacak, nice heyûlalar yere serilecektir.
Bazıları demokrasi demokrasi diyor. Ben de demokrasi istiyorum ama gerçek demokrasi istiyorum. Türkiye’de çoğunluğu, hem de ezici çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar için demokrasi istiyorum.
Masonlara demokrasi var, Sabataycılara demokrasi var, egemen azınlıklara demokrasi var… Lakin çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara demokrasi yok. Onların demokratik hakları kısıtlı. Neymiş efendim, Müslümanlara demokrasi verilirse İslâm gelirmiş. Aman ne bahane ne bahane! Pembe Soğanların demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet, medeniyet anlayışı tam bir âlem…
Telefonlarımızı dinleyenlerin kulaklarına erimiş kurşun aksın! Dünyada ve ahirette günyüzü görmesinler. Onlara lânet olsun. Hakkımız onlara haram olsun. İki ellerimiz yakalarında olsun.
Bu gayr-i meşru ve uğursuz işlerden kazandıkları paralar onlara Cehennem ateşi olsun. Gündüzleri gece olsun, aşları ağu olsun, içtikleri zıkkım olsun, onulmaz dertlere giriftar olsunlar, içleri sıkıntı ile dolsun, hafakanlar onları boğsun.
Boş bir vaktimde, telefon dinleyicileri için edebî bir hakaret-nâme metni hazırlayıp her sabah cihazdan onlara okuyacağım… Allah belâlarını versin! 29 Nisan 2005