Kültür ve Medeniyet
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Çarşamba
1. Kültür en geniş manasıyla medeniyet demektir. Kardeş Azerbaycan ve Özbekistan cumhuriyetlerinde Kültür Bakanlığı’nın ismi “Medeniyet Vezareti”dir.
2. Kültürün iki ana temeli yazılı-edebî lisan ile eğitim-maarif sistemidir. Bunların zayıf, vasıfsız, yetersiz olduğu bir ülkede kültürün ileri, vasıflı, üstün ve güçlü olması mümkün değildir.
3. Bizde kendilerini devlet sanan birtakım adamların ve kadroların millî lisan ve millî eğitim sistemi üzerindeki baskı ve müdahalelerden vaz geçmeleri gerekmektedir.
4. Tevhid-i Tedrisat kaldırılmalı ve Fransa’da Katolik Kilisesi’ne tanındığı gibi bizde de Müslümanlara kolejler ve liseler açmak imkanı tanınmalıdır. Yine Fransa’da olduğu gibi bu Müslüman okullarına bütçeden yardım yapılmalıdır. Böyle bir şey bizdeki eğitimin kalitesini yükseltecek; devlet, halk ve ülke olarak Türkiye’ye çok şeyler kazandıracaktır.
5. Türkiye’nin yakın tarihte, kültür ve medeniyet bakımından geri kalmasının ana sebebi, halkımızın kimliğini değiştirme gayret ve zorlamaları olmuştur. Bir insanın kan grubu, parmak izi nasıl değiştirilemezse, bir milletin kimliği, zihniyeti, karakteri de değiştirilemez. Artık, iflas etmiş olan bu denemeye son verilmeli ve tarihî devamlılık çizgisi üzerinde yürünerek milli kimliği, millî kişiliği, millî kültür ve medeniyeti geliştirmek ve güçlendirmek için planlı-programlı bir şekilde ve akıllıca çalışılmalıdır.
6. Yakın tarihimizde bale sanatını geliştirmek için çok gayretler ve masraflar yapılmıştır. Bu sanatın bizde geleneği, kökü yoktur. Halkımızın fizikî yapısı bile buna müsait değildir. Bu gibi fantezilere, zorlamalara son verilmeli ve bize mahsus millî sanatlara ağırlık verilmelidir. Bu maksatla “Güzel Sanatlar ve Geleneksel Sanatlar Kolejleri” açılmalıdır. Sayısı iki yüzü bulan millî geleneksel sanatlar ve zenaatlerin yaşatılması için çok ciddî çalışmalar yapılmalıdır. Böyle bir hareket hem kültür ve medeniyetimizi yükseltecek, hem de önce yüz binlerce, sonra milyonlarca vatandaşımıza iş ve ekmek kapısı açacaktır.
7. Yazılı-edebî lisan üzerindeki bütün ideolojik baskılar, zorlamalar, tabular kaldırılmalıdır. Devlet, Fransa’daki Petit Larousse, Almanya’daki Duden gibi, her yıl yeni baskısı yapılan ve yüz binlerce satılan, en az yüz bin kelime ihtiva eden (içeren) büyük bir Türkçe Lügati çıkartmalıdır. 1920’lerin güzel, zengin, medenî Türkçesi esas alınmalıdır. Dilimizden zorlanarak atılmış onbinlerce kelime tekrar alınmalıdır.
8. Eğitim sistemimiz uluslararası standartlara uygun hale getirilmeli, okumak ve tahsil yapmak zorlaştırılmalı, liselere tekrar bitirme ve bakalorya (olgunluk) imtihanları konulmalıdır. Gençliğin en zeki, en vasıflı, en karakterli, en istidatlı, ruh bakımından en soylu bir kısmı eğitim ve öğretmenlik mesleğine yönlendirilmelidir.
9. Türkiye’de liseden mezun olan bir genç, Türk edebiyatının en büyük şairi ve edibi Fuzulî’nin divanını, anlayarak ve zevk alarak okuyabilecek kadar Türkçe öğrenmiş olmalıdır. Bir İngiliz okumuşunun Shakespeare’i, bir Fransız’ın Corneille veya Molière’i, bir Alman’ın Schiller’i okuyup anlayamaması ne kadar ayıp ve utanç verici bir eksiklik ve cehaletse bir Türkiyeli’nin Fuzulî’yi, Baki’yi, Nedim’i, Şeyh Galib’i, Ziya Paşa’yı okuyamaması, anlayamaması o derece ayıp ve utanç verici bir eksiklik ve cahilliktir.
10. İlköğretimin son üç sınıfında ve liselerde Osmanlıca dersleri okutulmalıdır. Türkiye halk ve devlet olarak bin yıl boyunca Arap-İslâm-Kur’ân yazısıyla yazmış ve okumuştur. Kütüphanelerimizdeki, arşivlerimizdeki, tarihî binalarımızdaki yazı İslâm yazısıdır. Hiçbir millet ve toplum, bin yıl boyunca kullanmış ve millî hafızasını kaydetmiş olduğu yazıyı okumadan ilerleyemez, güçlü ve üstün olamaz. Japonlardan ibret alalım: Onların millî yazısı son derece zor ve çetrefildir, buna rağmen değiştirmediler. Doğan Güneş ülkesinde bir tek günlük gazete günde 13.5 milyon tiraj yapıyor, 400 üniversite Nobel kazanan büyük ilim adamları yetiştiriyor. Zor ve çetrefil yazılar kültür ve medeniyete engel ve köstek olmaz, aksine onları ilerletir. Latin alfabesi İngilizce’ye hiç uygun değil, İngilizce’nin grameri ve imlası son derece karışık, buna rağmen bu lisan dünya lisanı olmuştur. Okuduğu gibi yazılan ve yazıldığı gibi okunan bir lisan zekaları körletir, özürlü hale getirir.
11. Türkiye’de yaşayan insanların kimliği “Türkiyelilik”tir. Bu kimliğin ana faktörü İslâm dini ve medeniyetidir. Türkiye’nin kültür ve medeniyet sahasında olduğu gibi her sahada geri kalmasının ve bugünkü vahim buhran içine düşmesinin ana sebebi İslâm dini ile savaşılmış olmasıdır. Ülkemizdeki birtakım hakim lobiler ve güçler artık İslâm ile barışmak zorundadır. Savaşı devam ettirdikleri taktirde ülkenin, halkın, devletin büsbütün zarar görmesine yol açacaklardır.
12. Kültürün ve medeniyetin temel faaliyet ve kurumlarından biri de mimarlık ve şehirciliktir. Türkiye’nin kendi millî mimarîsi vardır. Bunu hor görmek, bunu baltalamakla hiç bir yere varılamaz. Mimarlık ve şehircilikteki yabancılaşma yüzünden ülkemiz son derece çirkinleşmiş bulunuyor. Yetmiş küsur yıl Rus emperyalizmi ve Marksist ideoloji hakimiyeti altında yaşamış Azerbaycan, Özbekistan gibi Türk ülkelerinde bile, o kanlı ve zalim neo-kolonyalizm yıllarında millî-İslâmî mimarî eserleri verilmişken bizde son derece çirkin, ruhsuz, şahsiyetsiz, kimliksiz binalar yapılmıştır. Artık bu yanlış yoldan dönülmeli ve mimarlıkta millî, haysiyetli, kişilikli yola girilmelidir.
13. Tek cümleyle özetlemek gerekirse kültür ve medeniyet sahasında eski geleneksel değerlerin ve kurumların yaşatılması ve geliştirilmesi için büyük ve köklü bir kampanya açılmalıdır. Japonlar ikebana, çay seremonisi, Japon bahçeleri, okçuluk sanatı, kimono ve diğer millî Japon sanatlarını nasıl titizlik ve hassasiyetle koruyup yaşatıyorlarsa, biz de kendimize ait bütün kültür ve medeniyet değerlerini ve kurumları yaşatmak, geliştirmek, yüceltmek için çalışmalıyız. Tabiî ki, bu iş sadece lafla, istemekle, niyetle olmaz. İrade, bilgi, aksiyon, tecrübe, uzmanlık, azim, sabır gerekir.
14. Her sahada olduğu gibi kültür ve medeniyet sahasında da Türkiye’nin vasfa (kaliteye) ihtiyacı vardır. Vasıfsız insanlar, vasıfsız kadrolar vasıflı işler yapamaz.
15. Bu sahalarda öncülük etmesi gereken İslâmî kesimin, en kısa zamanda varoş, kırsal kesim, taşra, gecekondu zihniyetini terk etmesi ve medenî-şehirli zihniyete sahip olması gerekir. Kırk yılda kırk bin cami, kırk bin cami helâsı, kırk bin meşruta yaptıran bu kesimin henüz bir bilgi bankası, bir stratejik araştırmalar enstitüsü kuramamış olması acınacak bir gerilik ve sefalettir. Kültür sefaleti. 19 Haziran 2003