Kültür ve Sanat İşleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Pazar
Müslüman ileri gelenler kültür işlerine gereken önemi vermiyor. Biliyorum, tenkid doğru da olsa kimsenin hoşuna gitmez. İnsan tabiatı yalan da olsa övgü, alkış, aferin, pohpoh ister. Doğru tenkid ve uyarılar ancak âlim, ârif, kâmil, bilge, olgun kişiler tarafından kabul görür. Ben, Müslüman kesimin başındaki pabucu büyüklerin, önemli kişilerin, evliya-i umurun böyle olduklarını farzederek bu tenkitleri yazmaya cesaret ediyorum. Yaza yaza bıktım ama tekrarlamak zorundayım. İslâmî hareket son otuz yıl içinde bir köylü ve kırsal kesim hareketine dönüşmüştür. Böyle bir zihniyetle, gecekondu kafasıyla, taşralı ve varoşlu kültür yapısıyla birtakım işleri görmenin, becermenin imkân ve ihtimali yoktur.
Müslüman ileri gelenlerin bir kısmı kültür ve sanat işleriyle hiç ilgilenmiyor, diğer bir kısmı ise uğraşır gibi görünüyor ama fazla bir iş yapamıyor.
Kültür ve sanat işleri ihtisas, birikim, tecrübe isteyen işlerdir. Bu sahada yapılacak hizmet ve faaliyetler mutlaka ehliyetli kişilere verilmelidir.
Ben faziletli Müslümanları tenzih ederim. Lakin son yıllarda birtakım kültür ve sanat işlerinden de kötü kokular gelmektedir. Bazı çeteler kültür ve sanat bahanesiyle götürmekte, hortumlamakta, haram menfaat sağlamaktadır. Bunun için de, birtakım paravan firmalar ve şirketler kuruyor; tahsisatı, fonları, trilyonları hep kendilerine kanalize ediyor.
Marksistlere, ateistlere, İslâm ve Müslüman düşmanlarına şirin görünmek için beş para etmez kültür ve sanat faaliyetleri için büyük meblağlar ziyan edilmiş, trilyonlar yele verilmiştir.
Birtakım Müslüman, İslâmcı adamlardaki zihniyeti anlamak zordur. Onlar, dinimize şiddetle düşmanlık eden harbî inkârcılarla pek sıkı fıkı dostluklar kurmuş bulunmaktadır. Bu nasıl oluyor? Meselâ kıpkızıl kâfir bir adam var. Bu herifin ateizmi, küfrü kendi içinde, kendi halinde değil. Adam sanki Allah’a, Peygamber’e, Kur’ana, İslâm’a Şeriat’a amansız bir savaş ilân etmiştir. Yazılarıyla, yayınlarıyla daima dinimize, mukaddesatımıza, bize saldırmaktadır. Ve bu herifin etrafında bir sürü İslâmcı vardır. Ona ağabey demekte, onunla dostluk yapmaktadırlar. Öyle İslâmcılar vardır ki, meşrebleri farklı olan Müslüman kardeşlerine kin ve düşmanlık kusarken bu gibi ateist, marksist inkarcılarla can ciğer geçinmektedir.
Necip Fazıl’ın bir tek eserini ele almayanlar, Nazım Hikmet’i ön plana çıkartmışlardır. Bu reva-yı hak mıdır?
Birtakım tertipçi, düzenci sülük adamlara iş olsun, o işlerden bu kişiler para kazansın diye iş çıkartılmaktadır. Bu doğru mudur? Birtakım kişiler birkaç sene içinde büyük servetlere nail olmuşlardır. Bunlar, bu servetleri maaşlarından artırarak elde etmediklerine göre bunların kaynağı nedir?
Gerçekler devamlı şekilde gizlenemez. Kültür, sanat, hizmet ve faaliyetleri doğru dürüst bir şekilde yürütülmelidir. Hizmet ve faaliyetler yiyici, hortumlaycı, götürücü haşarata değil, ehil olan uzman kişilere yaptırılmalıdır. Kültür ve sanat faaliyetleri şunun bunun menfaatine, şöhretine, riyasetine âlet edilmemelidir.
Zamanımızdaki kokuşma, soygun, irtişa, irtikab, suiistimal eski CHP tek parti devrindekini geçmiştir. Eskiden bu kadar soygun ve talan yoktu. Hırsızlık ve yağma istisnaî idi. Mürteşiler (rüşvetçiler), mürtekibler (götürücüler) yakalanınca şiddetli cezalara çarpılıyordu. Şimdi ise kokuşma, rüşvet, talan, soygun genel ve yaygın hale gelmiştir, adeta kural olmuştur. Müslümanların her türlü pislikten uzak durmaları, temiz kalmaları gerekir. “Bu düzen bozuktur, biz de yiyeceğiz, güçleneceğiz” gibi hezeyanlar sarfedenler şeytanın çocuklarıdır. Ben onlara ne Müslüman, ne de İslâmcı derim.
Ben bir nebze olsun, hizmetlerin kış mevsimini görmüşümdür. Eski ihlaslı, samimî, feragatli, fedakâr, cefakâr Müslümanların nasıl çalıştıklarını, nasıl eza gördüklerini, nasıl sabırla ve azimle yollarında yürüdüklerini bilirim. Onlar hizmetleri para, dünyalık, şan ü şeref, nefs karşılığında yapmıyordu.
Kış bitip ortalık düzelmeye, havalar ılımaya başlayınca hizmet ve faaliyet sahasına birtakım haşarat hücum etti. Eski cefakâr ve çilekeş muhlis Müslümanların ekinlerini gök iken biçmeye kalktılar, her şeyi berbat ettiler.
İslâmî eğitim hizmetlerini, tarikatları, dinî faaliyetleri kendi çıkarlarına, riyasetlerine, nefslerine âlet ettiler. Bir sürü sahte şeyh, sahte mehdi, sahte gavs, sahte kutub, sahte mücahid peydahlandı. Dinleri imanları para olan bu sahtekâran-ı millet saf ve iyi kalpli Müslümanları soyup soğana çevirdi.
Bu uğursuzlar hizmet ve faaliyetleri dejenere ettiler. İhlasla, sabırla, azimle yürütülen nice hayr u hasenatı ifsat ettiler. Bunların yüzünden Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduk. Yağmurdan kaçarken doluya tutulduk. Dini imanı para ve menfaat olan haşarat trilyonları götürdü. Yekûn olarak katrilyonlarca lira, milyarlarca dolar vurdular. Kazandıkları ateş olsun, azab olsun onlara. Âfiyetle yiyemesinler.
Bu haşarat doymak nedir bilmez. Onlara dünyayı verseniz, yanında ayı da isterler. Onların gözünü toprak doyurur. Dillerinde parlak laflar vardır ama içleri kirlidir. Hilekâr gözlerinde şeytanî ışıltılar parlar. Vurgun, talan, hortumlama… Kabirleri boylayıncaya kadar toplayıp dururlar.
Gandi’nin halifesi Vinoba adlı bir Mecusi ile ilgili bir kitap okumuştum. Bir yerde “Vinoba, yirmi beş yıldır, değil parayı eline almak, ona bakmak bile istememektedir. Para görünce gözlerini kapatmaktadır görmemek için” diye yazılıydı. Bizdeki dini imanı para ve menfaat olan sahtekârlar bu konuda Vinoba mecusisinden daha alçaktır. Bunlar din tâcirleridir, bunlar mukaddesat bezirgânlarıdır, bunlar sahte ve karikatür Müslümanlardır. 26 Nisan 1999