Küpler Devrilecek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Çarşamba
Türkiye’nin büyük, güçlü, üstün, ileri, örnek bir ülke olmasını kesinlikle istemiyorlar. Böyle olmasını önlemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu maksatla içteki birtakım hâinleri de kullanıyorlar.
Türkiye istese çok güçlü, çok kaliteli, çok üstün bir otomotiv sanayii kuramaz mı? Pekâlâ kurabilir. Biz bu konuda Güney Korelilerden daha üstün ve başarılı olabiliriz. Yüzde yüz yerli ve millî çok güzel, çok üstün çeşit çeşit otomobil yapabilir ve bunları, başta ABD ve zengin Avrupa ülkeleri olmak üzere satabiliriz. Lakin düşmanlarımız böyle bir şeyi istemiyorlar. Onlar bizim eski, demode, çürük çarık, çirkin, berbat, ihraç imkânı olmayan, peynir ekmek gibi yedek parça tüketen çağdışı kötü otomobiller yapmamızı istiyorlar ve bu isteklerinde de muvaffak oluyorlar.
Onlar bizim uçak sanayii kurmamızı da asla istemiyorlar.
Ülkemizdeki petrolü çıkarmamızı da önlüyorlar.
Yüzde beşi bulmayan mutlu ve putlu bir azınlığı çeşitli menfaat ve avantalar ile kendi taraflarına çekmişlerdir.
Onlar Türkiye’nin yücelmesini değil, sürünmesini ve batmasını istiyorlar.
Vaktiyle İran ile Irak’ı birbiriyle nasıl uzun yıllar boyunca savaştırdıysalar, bu savaşta iki tarafa da silah ve mühimmat satarak yüz milyarlarca dolar vurduysalar şimdi Türkiye’yi birtakım savaşlara sokup yıpratmayı düşünüyorlar.
Dışımızdaki amansız düşmanlar ve içimizdeki işbirlikçiler ve hâinler yüzünden Türkiye bir Güney Kore, yahut Taiwan veya Singapur gibi olamadı. Cumhuriyetin kuruluşunda bir lira bile etmeyen dolar çılgın bir yükselişle bugün 350 bin lira olmuştur. İç savaş, işsizlik, çözülme, dağılma, kutuplaşma Türkiye’yi yiyip bitiriyor. Putlu ve mutlu azınlık bu hayuhuy içinde her yıl milyarlarca dolar kazanıyor.
Latincilik, lâdincilik, yabancılaşma, taklitçilik, tarihe ve ecdada hakaret, yiyicilik, rüşvet, yağma, haramilik, talan, soygun, hortumlama, devlet bankalarını batırma, partizanlık, adam kayırma, haksızlık, zulüm, namussuzluk, şerefsizlik, faizcilik, tefecilik, rantçılık, en genel mânasıyla fâhişelik, vatan hainliği almış yürümüştür.
Şu hapishânelerin durumuna bakınız. Bu ne biçim düzendir? Okul ve fakültelerde başları örtülü kız öğrencilerle uğraşan tâife ülkeyi temellerinden sarsan bunca kötülükle niçin mücadele etmiyor?
Bu rezaletler içinde birtakım İslâmcılar, sahte hizmetkârlar, ucuz kahramanlar bozuk düzenin rantlarını yemek, kemiklerini yalamak, haram pastalarından pay kapmak için çırpınıyor.
Onların eski şarkılarını unutmadık. Bu düzen bozuk, onun yerine iyi, hak, doğru, güzel, millî kimliğe uygun bir düzen getireceğiz diyorlardı. Sonra bozuk düzenin rantları, kemikleri, menfaatleri, pastaları onlara tatlı geldi.
Neyse az kaldı. Yakında büyük gümbürtüler kopacak ve üst üste dizilmiş bir sürü küp devrilip parçalanacak. Dilerim hem mutlu ve putlu azınlık, hem sahte İslâmcılar, bozuk düzenin kemiklerini yalayanlar küplerin enkazı altında kalsınlar da millet bu haşarattan kurtulsun.
Peygamberimizin kedileri ne kadar sevdiğini, koruduğunu, onlara acıdığını hepimiz biliyoruz. Meşhur rivayettir, uyuyan kediyi rahatsız etmemek için, makasla hırkasının bir kısmını kesmiştir. Resûl-i Kibriya Efendimiz köpeklere de merhamet ederdi. Bir gün ordusuyla boş bir araziden geçerken, bir yerde yavrularını emziren bir köpek görmüş, insanlar ve hayvanlar onlara zarar vermesin diye başlarına bir koruyucu koymuş, ona ordu geçtikten sonra bize katılırsın demiştir.
Müslüman, kedileri ve köpekleri öldürmez, onlara eziyet etmez. Onların canını veren Allah’tır. Onların ağızları vardır, dilleri yoktur. Onlara zulm edenlerin cezasını Allah verir.
Müslüman, hayvanları, bitkileri, tabiatı sever. Onlara zarar vermez, suları kirletmez.
Bu hem bir din borcu, hem de bir insanlık vazifesidir.
Başıboş hayvanları toplayıp itlaf edenler (öldürenler) büyük bela ve uğursuzluklarla karşılaşır. Ansızın bir sille yerler, neye uğradıklarını bilemezler. Çünkü “Hak sillesinin sedâsı yoktur / Bir vurdu mu hiç devâsı yoktur.”
Zevk için yapılan avcılık da çok kötü bir şeydir. Cana kıymak, bundan zevk almak normal bir insanın harcı değildir.
Hele avlanma yasağı olan mevsimde yavrulu hayvanları öldürmek bir cinayettir.
Üç sene, beş sene, on sene sonra acısı çıkar zalimliklerin. Bir trafik kazası, onulmaz bir hastalık, bir felaket, bir musibet biner tepesine zalimlerin. Kendisi de, çoluk çocuğu da perişan olur. Hânumanı yıkılır, ocağı söner.
Sokak kedi ve köpeklerini zehirleyerek, tüfekle kurşunlayarak, çöp arabasının presinde ezerek öldürenler kendilerine fazla güvenmesinler. İlahî sille gelince kaçacak delik ararlar ama o silleden kaçıp kurtulmak ne mümkün.
Hikmetle bakan kişiyi bir kelebek, bir çiçek, bir kuş Hakk’a götürür. Bir kedi yavrusuna, bir köpek enciğine yapılan zulüm nice mağrur ve kibirli kişiyi tepetaklak eder, esfel-i sâfilîne atar.
Müslümansan İbrahim gibi olacaksın. Nemrudluk, Firavunluk, Neronluk mü’mine yakışmaz.
Belediyecilik kedi köpek öldürmek değildir.
Tanımadığım on kadar üniversite öğrencisiyle görüşmek istiyorum. Konu: Gençliğin kültür ve ahlâk seviyesini öğrenmektir. Görüşmenin siyasî ve ideolojik tarafı olmayacaktır. Üniversitelerde doğru dürüst eğitim veriliyor mu? Ne gibi sıkıntılar yaşanıyor? Gençlerimiz liselerde iyi yetişebiliyor mu?.. Görüşmek arzu edenlerin 0212 / 638 66 85 numaralı faks vasıtasıyla yazılı olarak müracaat etmeleri, telefon numaralarını vermelerini rica ederim. Uygun bir zamanda çağıracağım. (İntibalarımı bilahare yazacağım.) 25 Şubat 1999