Kur’ân
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Pazar
1. Allah katından gönderilmiş kutsal kitaptır. Tamamı ilâhî vahiydir. Eklemeye, çıkartmaya, değiştirmeye uğramamıştır.
2. İslâm dininin hükümlerinin ana kaynağıdır.
3. Kur’ân Arapçadır. Türkçe veya başka dillerdeki tercüme ve meâlleri onun yerini tutamaz.
4. Kur’ân’da -hâşâ- yanlış yoktur. Tercüme ve meâllerde yanlışlık olabilir.
5. Hiçbir Türkçe meâl, tercüme ve tefsir metni ilâhî vahiy değildir.
6. Namazda, Arapça Kur’ân yerine Türkçe tercümesi okunamaz.
7. Kur’ân sadece dinî, kutsal bir kitap değildir, aynı zamanda Müslümanların, İslâm medeniyetinin düsturudur.
8. Müslüman, Kur’ân’ı kendi kafasına göre, heva ve re’yiyle yorumlayamaz, ondan din hükmü çıkartamaz.
9. Ehliyeti, liyakati, icazeti olmadığı halde Kur’ân’ı kendi kafasına, hevasına, şahsî re’yine göre yorumlayan; tercümesini, meâlini, tefsirini yapan kimse büyük bir küfran-ı nimette bulunmuş olur.
10. Müslümanlar, heva ve re’y ile yapılmış gayr-i muteber tercüme, meâl ve tefsirleri almamalıdır, okumamalıdır.
11. Kur’ân hükümlerinde reform, değişiklik, yenilik yapılamaz. Allah’ın Kelâmı ve hükümleri ile oynanamaz. Allah yanlış yapmaz, Allah’ın kelâmında ve hükümlerinde eksiklik olmaz.
12. Kur’ân’ın en büyük müfessiri Allah’ın Resûlüdür. Kur’ân Resûlün Sünnetinin, hadîslerinin ışığında açıklanır, yorumlanır, mânâlandırılır.
13. Ehliyetleri, liyakatları, icazetleri, yeterli ilimleri olmadığı halde para veya şöhret kazanmak için Kur’ân tercümesi, meâli, tefsiri yapanlar haindir.
14. Bu gibi hainleri destekleyen, kitaplarını alıp okuyanlar İslâm dinine ve Müslümanlara zarar vermiş, kendileri de hıyanet etmiş olurlar.
15. Sadece Arapça bilmekle tercüme, meâl ve tefsir yapılamaz.
16. Meâl, tercüme ve tefsir yapabilmek için ondört islâmî ve arabî ilmi öğrenmiş ve bunlardan icazet almış olmak gerekir. Bunlara onbeşinci bir ilmin eklenmesi gerekir. Ancak bu ilim öğrenmekle elde edilmez. Salih, ihlâslı, takvalı, bildiğiyle amel eden âlimlere Allah tarafından ihsan edilir, yani vehbîdir. Ayrıca, meâl, tercüme ve tefsir yapacak kimsenin, kendi çağındaki dünyevî kültüre de sahip olması gerekir.
17. Para kazanmak veya ün elde etmek niyetiyle yapılan dinî hizmetlerde “niyet bozukluğu” vardır. Binaenaleyh bu gibi hizmetler verimli, feyizli, bereketli olmaz.
18. Kafirler ve münafıklar İslâm’ın temellerini dinamitlemek ve Müslümanları şaşırtmak için “Kur’ân tercüme edilsin, namaz Türkçe kılınsın, herkes dinini anlasın…” gibi propagandalar yaparlar.
19. Merhum Mehmed Âkif, kendisine ısmarlanan Kur’ân tercümesini yapıp bitirdiği halde, Kur’ân’a ihanet edileceği korkusuyla bunu bastırtmamış ve ölümünden sonra yakılmasını vasiyet etmiştir.
20. Kur’ân’a ihanet edenler dünyada ve ahirette çarpılırlar.
21. Kur’ân’ın yorumlanmasında iki metod ve yol vardır: Rivayet ve dirayet tefsiri. Bu iki metod ve yolun dışındaki tefsirler “Tefsir bi’l-heva ve’r-re’y”dir.
22. Din tahsili görmemiş cahil halk ve cahil okumuşlar, dinî bilgileri Kur’ân tercüme ve tefsirinden değil; kendileri için yazılıp hazırlanmış ilmihal kitaplarından okuyup öğrenirler.
23. Din ilimleri ve din bilgileri sadece kitap okumakla tahsil edilmez. Mutlaka ehliyetli ve icazetli bir hocadan, üstadtan ders almak gerekir.
24. Kur’ân’daki üçyüz küsur âyetin bugün hükmü kalmamıştır demek küfürdür. Kur’ân hükümleri Kıyamet’e kadar geçerlidir.
25. Kur’ân, sarıklı Farmason Cemaleddin Afganî, onun tilmizi Muhammed Abduh, onun talebesi Reşid Rıza gibi şaibeli ve bozuk adamların görüşleri ışığında yorumlanamaz, açıklanamaz. Bu yol merduttur.
26. Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı yayınladığı Kur’ân meâl ve tefsirlerinde, diğer dinî kitaplarda geleneksel sünnî çizgiden ayrılmamakla; reformcu, yenilikçi, Fazlurrahmancı çizgiye kaymamakla mükelleftir. Aksi takdirde zararlı faaliyet yapmış olur.
27. Peygamberin Sünnetini, bu Sünnetin islâmî hükümlerin ikinci ana kaynağı olduğunu inkâr edenler Kur’ân’ı anlamamış kimselerdir ve onların yaptıkları yorumların Müslümanlar gözünde itibarı ve güvenilirliği yoktur.
28. Türkiye’nin yakın tarihinde, Kur’ân tercümeleri ve tefsirleri konusu üzerinde en olumsuz, en zararlı, en tahripkâr, en yanıltıcı fikir ve görüşleri Pembeler çıkartmıştır. Zerre kadar firaseti, basireti olan bir Müslüman onların oyunlarına gelmez, tuzaklarına düşmez.
29. İslâm dünyasındaki bütün muteber fıkıh, akaid, ilmihal, ahlâk kitapları Kur’ân-ı Kerîm’in bir tür yorumu mahiyetindedir.
30. Kur’ân tefsirleri ve hadîs kitapları okuyarak, cahil bir kimse iki rekat namazın nasıl kılınacağını bile öğrenemez, anlayamaz. Kur’ân ana kaynaktır ama din Kur’ân, tercüme, meâl ve tefsirle öğrenilmez. Bu işi ancak büyük müctehidler, büyük fakihler, büyük din imamları (önderleri) yapabilir.
31. Kur’ânî ve dinî konularda cahil ve mukallid Müslümanların kendi kafalarından konuşmaları, indî ve şahsî re’y ve beyanlarda bulunmaları, İslâmî konuları mıncıklamaları, kendi aralarında tartışmaları çok büyük felâket ve afettir.
32. Bir Müslümanın kurtulması için, içinde itikada ait ana hükümlerin, taharet hükümlerinin, ibadetlerin, ahlâk ilkelerinin ve diğer zarurî din bilgilerinin yer aldığı küçük bir ilmihal kitabı yeterlidir. Bundaki bilgileri hayatına uygulayan bir kişi, inşaallah ebedî mutluluğu kazanır.
33. Peygamberimiz Kur’ân ahlâkının, Kur’ân ahkamının, Kur’ânî sistem ve nizamın en büyük örnek ve modelidir. Onun Ashabı, Tabiîn, Tebe-i Tabiîn, Selef-i Sâlihîn, her asırda gelip geçmiş müctehid imamlar, gerçek fakihler, ‘âmil ulema, Peygamber Efendimizin vârisleri, vekilleri, halifeleri durumundadır. Müslümanların onların ahlâkıyla ahlâklanmaları, İslâm’ı onların anladığı gibi anlamaları ve hayata uygulamaları gerekir.
34. Bu mübarek kafileyi bırakıp da reformcuların, yenilikçilerin, dinde değişiklik taraftarlarının, sarıklı Farmason hayranlarının, Pakistan’dan kovulmuş Fazlurrahmancıların, Pembelerin ajanlarının peşlerinden gidenler Mevlâlârını değil belalarını bulmuş olurlar. Kendi düşen ağlamasın!
35. Hiçbir Müslümanın Kur’ân hükümleri konusunda tâviz (ödün) verme hakkı ve yetkisi yoktur.
36. Bin dört yüz yıldan beri gelip geçmiş onbinlerce, yüzbinlerce büyük âlim ve müfessir yanılmışlar da, zamanımızdaki birtakım “Oryantalist reformcular” doğrusunu söylüyormuş… Böyle bir iddiaya inanmak için geri zekâlı olmak gerekir.
37. Kur’ân hükümleri evrenseldir. Her zamanda ve her mekanda (coğrafyada) geçerlidir. Kıyamet’e kadar yürürlüktedir. Kur’ân’ın ve İslâm’ın reforma ihtiyacı yoktur. Müslümanların kendilerini islaha, Kur’ân’ın ışığında yenilemeye ihtiyacı vardır.
38. Reformcuların, yenilikçilerin, dinde değişiklik isteyenlerin Kur’ân’ı yorumlamaya hakları olmadığı gibi dinî konularda fetva vermeye, görüş beyan etmeye de hakları yoktur. Müslümanların böyle kişilere itibar etmemesi gerekir. Bunlara itibar eden kendi dinini kendi eliyle yıkmaya çalışmış olur.
39. Kur’ân Tevhid dininin kutsal kitabıdır, ana kaynağıdır. Allah’a şirk koşan, Allah’ın oğlu ve ortağı vardır diyen; Hazret-i Muhammed Mustafa’yı (Salât ve selâm olsun O’na) inkâr eden ve yalanlayan, İslâm’ı hak din olarak kabul etmeyip, ona “uydurmadır” diyen müşriklerle, kâfirlerle işbirliği yapanlar ve “Her iki din de esasta birdir, ibrahimîdir” diyenler Kur’ân yolunda değildir.
40. Kur’ân’a hürmet eden, Kur’ân’a hizmet eden kimseler aziz olur. Kur’ân’a hıyanet edenler zelil olur. 07 Mart 2005