CumaAtv’deki kurban tartışması tahmin ve tahayyül edemeyeceğim kadar büyük ilgi ile karşılanmış. Sokakta, çarşıda, dükkanlarda kimi görsem bu programdan bahsediyor. Dindar Müslüman kesim bazı konuşmacıların beyanlarından ve görüşlerinden hayli rahatsız olmuş. Beni şiddetli olmamakla, ağır cevaplar vermemekle suçlayan da çıktı. Huyumdur, sükûneti severim. Sabırdan zarar gelmez.

Yaşar Nuri Öztürk,

“Bundan önceki seneler Kurban Bayramlarında dört koyun kesiyordum, bu sene bir keseceğim, üçünü Mehmetçik Vakfı’na verceğim”

diyerek bazı kesimlere hulûs çaktı ve mesajlar verdi.

Hüseyin Hatemi bey

hayli infiale sebebiyet verdi, yıldırımları üzerine çekti.

Ehliyet, selahiyet ve icazetleri olmadığı halde bâtıl fetvalar verenler yanlış ictihadlar yapanlar boşuna uğraşmaktadır. Onlar kaybedilmiş dâvaların fuzulî avukatlığını yapıyor.

Halkın, bilhassa çağdaşlaşmış ve yabancılaşmış kesimin dinî kültürü, ilmihal bilgisi yok. Kafa karıştırmak kolay. Kolay da, vebali ağır. Yarın Mahkeme-i Rûz-i Ceza’da, Rabbü’l-alemîn’in huzurunda ne cevap verecekler? Kur’an’da yokmuş, vacip değil, sünnetmiş… Falan, filan… Vacib de olsa, Sünnet de olsa Müslümanlar kurban ibadetini edaya devam edecektir.

Peygamber kurban kesmemiş… Doğru değildir bu iddia. O kesmiştir. Ashab-ı Kiram hazeratı kesmiştir. Tâbiîn kesmiştir, Selef-i Sâlihîn kesmiştir, Eimme-i müctehidîn (müctehid imamlar) kesmiştir, ondört asır boyunca ulemâ-i âmilîn, kâmil mürşidler, evliyaullah hep kesmişlerdir. Bu konuda öyle kuvvetli bir icma ve tevatür vardır ki, yüz reformcu ilahiyat profesörü karşı çıksa hiçbir hükmü olmaz. Biz dinimizi hokkabaz kılıklı reformculardan öğrenecek değiliz. Şeriat, fıkıh, ilmihal kesilecek diyorsa keseceğiz.

Bazı etyemezler (vejetaryenler) hayvan kesmeyi kötü görüyorlarmış. Görsünler. Onların görüşleri biz Müslümanları bağlamaz. Hem o ot-yiyenler bilmiyorlar mı ki, bitkilerin de canları vardır. Şair ne demiş?

Her kiyahi ki, ez zemin ruyed

Vahdehu lâ şerike leh guyed

“Her ne yeşillik ki, yerden biter / Birdir O, şeriki yoktur der.”

Koyun veya tavuk kesmekle, patlıcan ve kabak koparıp yemek arasında can telef etmek bakımından fark yoktur. Vaktiyle, bir Avrupa dergisinden bitkilerin hisleri konusunda bir yazı tercüme edip Büyük Gazete’de yayınlamıştım. Bir saksı bitkisini, elektrik akımlarını ölçen hassas bir alete bağlamışlar. Biri “Ben bu çiçeği çok seviyorum” demiş, âletin ibresi tatlı tatlı oynamış. Başka biri “Bu çiçeği hiç sevmiyorum, bunu koparıp atmalı” der demez, ibre çılgınca titremeye, ileri geri gitmeye başlamış. O esnada oraya bir adam gelmiş. İbre yine şiddetle hareket etmiş. Adama “Sen ne yaptın da, aletin ibresinin böyle oynamasına sebep oldun?” diye sormuşlar. “Biraz önce bahçedeki çimleri biçmiştim” cevabını vermiş.

Ucuz edebiyatlarla islamî geleneklere toz kondurmak mümkün değildir. Allah’ın ilahî sünneti vardır. Etlerinin yenilmesi helal olan hayvanlar kesilecek ve insanlara gıda olacaktır. Şeriat bunun şartlarını koymuştur. “Bismillah… Allahu Ekber…” denilerek Yüce Yaratan’ın adı anılarak kesilecektir. Hayvana eziyet edilmeyecektir. Bilen biri keskin bıçakla zebh edecektir. Hayvanın gözleri bağlanacaktır. İtilip kakılmayacaktır.

Hayvan zebh etmeyi kötülük sayanlar ciddî insanlar değildir. Şu canlılar âlemine baksalar ne ibretli ve ne hikmetli şeyler göreceklerdir.

Beyimiz ilahiyatçıymış, İslam kumaş, o makas, kesip biçecekmiş, kendi aklına, hevasına, hevesine, kaprislerine, menfaatlerine göre saçmasapan fetvalar verecek, uyduruk ictihadlar yapacakmış. Müslümanlar da kabul edecekmiş. Yok canım!

Bizim ülkemizde çoğunluk Hanefî mezhebine bağlıdır. Hanefi fıkıh kitapları ne diyorsa o hükümleri doğru olarak kabul eder ve hayatımıza uygularız. Şafiî kardeşlerimiz de Şaflî fıkıh kitaplarının ahkamını tatbik eder. Küçük bir Câferî azınlık vardır. Onlar da kendi fıkıhlarını uygulasınlar. Sünnî ve sahih itikadlı ilahiyatçıları tenzih ederim, lakin reformcu ilahiyatçılara kalırsa ne din bırakırlar, ne şeriat. “Kur’an’da var mıymış?..” Behey mübarek, Kur’an’da yoksa Sünnet’te olamaz mı? Sünnet kaynak değilmiş… Kim çıkartmış bu ucûbe görüşü? Yahu biz Müslümanlar “Lâ ilahe illallah, Muhammed Resûlullah” diyoruz. Müslümanlık, Muhammet aleyhissalatü vesselamın Hak Teala katından bize tebliğ ettiği dindir. Biz dinimizin teferruatını elbette Resulullah’tan öğreneceğiz. Kur’an’ın yorumu elbette Sünnet’in ışığında yapılacaktır. Resulullah’ı, onun mübarek sünnetini bırakıp da reformcu ilahiyatçılara bağlanacak kadar aklımızı yitirmedik.

Din, diyanet nedir bilmeyen iyi niyetli, fakat bilgisiz bir hanım geçiyor, reformcu ilahiyatçıya soruyor: “Hocam dinimizde tesettür var mı?” Bizim naylon müctehid “Yoktur efendim. Tesettür âyeti bütün Müslüman kadınlar için değil, sadece Peygamber hanımları içindir” cevabını veriyor. Yalandır. Tesettür konusunda on dört asırlık icma vardır. Bütün muteber tefsir alimleri, bütün büyük fakihler, bütün âmil ulema, bütün vârisi Resûl meşayih tesettürün farziyeti konusunda ittifak etmiştir. Merhum şehid İskilipli Âtıf Efendi hazretleri şer’î tesettür hakkında risalesini boşa mı yazdı?

Ojeli kadın bizim reformcuya soruyor. Hocam ojenin abdeste zararı var mıdır? Cevap: Yoktur efendim… İctihadın, fetvanın, ruhsatın bini bir paraya. Abdestsiz Kur’an tutulurmuş, namazların sünnetlerini kılmaya lüzum yokmuş…

İslam’a yabancı düşmüş zümreyi dine çekmek için hiç kimsenin bâtıl ictihadlar yapmaya, yanlış fetvalar vermeye hakkı yoktur. Mevlana Celalüddin Rumî efendimiz (Allah yüce sırrını takdis buyursun) gibi veli bir zat bugün aramızda olsaydı, hiçbir batıl fetva vermemek, yanlış ictihad yapmamak şartıyla dinden uzak insanları hidayet dairesine sokabilirdi.

Reformcu ilahiyat profesörlerinin mezhebi ibahiyye, yâni dinimizin yasak kılmış olduğu nice mahzurlu şeyi mübah gösterme mezhebidir. Bu yol insanı ebedî saadete değil, cehenneme götürür.

Adamın çok ilmi varmış. Biraz ilmi olabilir ama çok ilmi yoktur. Çok ilmi olsa bile ne işe yarar. Şeytanın da ilmi vardı. İlmin ve aklın yanında firaset, fetanet, basiret olması gerekir. Nice âlim sanılan kişi Allah’ın varlığını bile inkâr ediyor. Onlara âlim denilebilir mi?

Zelzele paralarının ve yardımlarının bir kısmı ne oldu? Bazı çıkarcı çevrelerin kurban, zekat, sadaka paralarında da gözü var. Her yıl iki yüz trilyon liralık (bugünün râyiciyle) kurban kesiliyormuş. Bu rakam birtakım statükocu çağdaşların ağızlarının suyunu akıtıyor.

Müslümanları uyarıyorum. Dininizi öğrenmek, Allah’ın rızasını kazanmak istiyorsanız, muteber bir ilmihal kitabı, meselâ merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocanın “Büyük İslam İlmihali” adlı eserini alınız. İtikada, taharete, namaza, oruca, zekata, hacca, İslam ahlakına, iyi ve güzel huylara, kötü ve helak edici ahlaka ait bilgileri o güvenilir kitaptan öğrenip, elden geldiği kadar hayatınıza uygulayınız. Dünya hayatı nedir ki? Gururdur, faniliktir. Ne gençliğin ve güzelliğin, ne servetin, ne makamın, ne riyasetin, ne çoluk çocuğun bekası vardır. Bizden önce şu dünyadan kimler gelip geçmedi ki. Müslümanlar dünyaya, onun âlayişine, oyunlarına, gururuna aldanmasınlar. Kur’an, Sünnet, Şeriat, büyük alimler ve veliler ne diyorlarsa onlara tâbi olsunlar.

Kestiğimiz kurbanlar, sizin onları Allah için zebhetmenizden razıdırlar. Yarın Rûz-i Ceza’da size şahitlik edeceklerdir. Dökülen kanların esrarı vardır. Kurban kesiniz, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu emniyete alınız. 11 Mart 2000