Kürdistan’ı Türkiye’ye Kurdurtmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Perşembe
Başlangıçta şöyle kandırdılar: “Hele Kuzey Irak’ta bir Kürdistan kurulsun… Sonra Türkiye ile birleşir, siz de büyümüş olursunuz…”
İçeride de Kürtleri devletten soğutmak için ne lazımsa yaptılar. Kürdüm demek yasak, Kürtçe konuşmak yasak, üst veya alt Kürt kimliğinden bahsetmek yasak.
ASALA’nın faaliyetlerine son verdirdiler, yerine PKK’yı çıkarttılar. Terör bahane… Uyuşturucu/Beyaz ticareti doların on milyarlarıyla… Silah ve cephane kaçakçılığı yine doların milyarları ile…
İsrail, Kürdistan kurulması için 50 yıldan beri çalışıyor. Burada Müslüman görünen Kürt Yahudileri şimdi orada koyu Yahudi…
ABD ve İsrail, bütün güçlerine rağmen Kürdistan’ı kuramazlar. Bunun için mutlaka Türkiye’nin yardımına ihtiyaçları var. Türkiye bu işi doğrudan yapmaz, o halde dolaylı şekilde yapacaktır, yaptırılacaktır.
PKK’nın gölgesinde şimdiye kadar yüz milyarlarca dolar kara para elde edildi. Bunların yüzde 49’u terör masraflarına, yüzde 51’i rantçıların cebine girdi.
ABD ve İsrail, kesinlikle PKK’yı bitirmezler. Onu bitirirlerse başka isimde bir terör teşkilatı getirirler yerine.
Örtülü ödenekten milyarlarca dolar akıtıldı…(Konuyu biraz açar mısın?.. Hayır açamam, ben canımı sokakta bulmadım!..)
Amerika casus uydularla, pilotsuz uçaklarla PKK teröristlerini bize bildirecekmiş, biz de onları vuracakmışız… Kah kah kah…
Güneyimizde Kürdistan kurulmuyor, ikinci bir İsrail kuruluyor…
Kürdistan mürdistan derken güneyimizde, Irak tarafında birileri dolar milyarderi oldu.
Sınırın kuzeyinde de yine dolar milyarderleri türedi. Bunların hepsi Kürt mü? Hayır, çoğu Yahudidir. İçlerinde Türkler de vardır.
19’uncu asırda başlayan Şark meselesi devam ediyor.
Kürt meselesi Washington’da değil, Ankara’da halledilir,
Kürdistan işi, PKK terörü, Kürt milliyetçiliği, Kürtçülük en fazla Kürtlere zarar verecektir.
Kürtler, eskiden olduğu gibi ülkenin belli bir bölgesinde yaşamış olsalardı, mesele bu kadar zor ve çetrefil olmazdı. Onlar, ülke geneline dağılmış vaziyetteler ve bağımsız veya federatif bir Kürdistan kurulması mümkün ve muhtemel değildir. Yakın zamanlarda en fazla Kürt nüfusuna sahip şehrimiz Diyarbakır idi. Şimdi İstanbul’dur.
PKK terörünün gölgesinde uyuşturucu, silah, cephane, yakıt kaçakçılığı yaparak, büyük paralar vuranlar bu ülkede korkusuzca, güven içinde, şan ve şerefle yaşıyor ve işlerine devam ediyor…
Birilerinde bunların listesi yok mudur?.. Vardır vardır vardır.
Devlet’in istihbaratı bunları bilmiyor mu? Biliyor biliyor biliyor…
Uyuşturucu, silah, cephane, yakıt kaçakçılığı devam ediyor mu? Ediyor ediyor ediyor…
Zavallı halkın bunlardan haberi yok. “Tunceli’de bir Mehmetçik daha şehit düştü…” Feryatlar, figanlar, gözyaşları… Beride Türkiye’nin bütünü yaralanıyor, şehit edilmek isteniyor, aldıran yok.
Medyaya bakınız. Bir yanda şehit haberleri, PKK terörünü bitirme reçeteleri, öbür tarafta futbol, magazin, fuhuş, seks… Hindistan’da dört kollu ve dört ayaklı bir kız ameliyat edilmiş… Filan denizde dev bir denizanası yakalanmış… Çanakkale boğazında, Kızıldeniz balığı bulunmuş… Şarkıcı Filane dün Falanla yatmış… Türkücüler, mankenler, iç gıcıklatan haberler, şehevî resimler… Ortaköy’deki eğlence yerleri hafta tatillerinde lebaleb doluyormuş… Ah Kazdağları vah Kazdağları… Ah Türkiye diyen yok…
Ne ABD’nin, ne İsrail’in, ne Türkiye’nin, ne de Barzanî ve Talabanî biraderlerin dediği olur. Peki ne olur? Bunu bilmeyene şaşılır: Allah’ın dediği olur. Peki ne olacak? Bekleyin, ömrünüz yeterse görürsünüz.
İnsanların hepsi bir değildir. Sayıları çok az olan öyle gençler vardır ki, yaşlılardan daha olgundur. Yaşlıları hor görmek, onları eski kafalı olmakla nitelemek, hele bunak demek büyük terbiyesizliktir. Bir kısım insanların aklı, fikri, birikimi, tecrübesi, kemali yaşlandıkça artar.
Bir toplumda elbette fikir ve görüş tartışmaları olabilir. Olmalıdır da. Lakin bunlar hep edep, terbiye, efendilik, vakar, insaf, kibarlık, mürüvvet sınırları içinde yapılmalıdır.
Bundan on küsur sene önce Mason Cemaleddin Efganî aleyhinde bir yazı kaleme almıştım. İddialarımın hiçbiri yalan, uydurma, iftira, haksız değildi. Onun, Müslümanlara takiyye yaparak, İranlı ve Şiî olduğu halde kendisini Afgan ve Sünnî göstermesini doğru bulmuyordum, Biz Müslümanlar hep kardeş değil miyiz? Niçin dinî ve etnik kimliğini gizliyor ve kardeşlerini aldatıyor? Sarıklı bir Müslümana Mason olmak yakışır mı? İngiliz ajanı Blunt ile işbirliği yaparak Halife Abdülhamid’i tahtından indirmeye çalışmıştır, bu da bence onun büyük hatâlarından biridir. Herkesin ictihad yapması gerektiğini istemiştir, bu da İslâm dünyasında anarşiye yol açmıştır…
Benim Efganî aleyhtarı olmam, yukarıda bazılarının başlığını yazdığım tenkitlerim tartışılmaz mı? Tabiî tartışılır. Lakin nasıl?… İşte bu nasıl çok önemlidir.
Yapılması gereken, fikirleri fikirle çürütmektir. İddia ve tenkit edenin gerekçeleri ele alınır ve yanlışları (varsa) gösterilir.
Benim Efganî aleyhindeki yazım dolayısıyla birileri bendeniz için “Dinozor” tâbirini kullanmıştı. Fikirler, görüşler, iddialar, tenkitler tahkir ederek, hafife alarak çürütülemez. Doğum tarihinin yeni veya eski olması hiçbir kulun elinde değildir. Zaten bugün genç olan, ömrü vefa ederse yarın ihtiyar olacaktır,
Şu anda medyada bazı yazarlar, karşıtlarını genç veya ihtiyar olmaları ile suçlayıp ezmeye çalışıyor. Mesela otuz yaşındaki biri, ellisindekini yaşı dolayısıyla kınıyor, küçümsüyor, tahkir ediyor. Açıkça yazmıyor (yazsa suç olacak ve tazminata mahkûm edilecek…) satır aralarında “Bunak, Dinozor…” demeye getiriyor.
Bunlar acizliktir… Terbiyeye ve edebe, insaniyete ve İslâmiyete uymaz…
Varsa aklın, fikrin, kültürün; genç olsun, orta yaşlı olsun, ihtiyar olsun karşıtını çok güzel bir şekilde çürütüp susturabilirsin.
Müslümanlar arasında fikir ve görüş farklılıkları olabilir. Bunlar tartışılır ve müzakere edilirken din kardeşliği zedelenmemelidir. Mü’minin mü’mine düşmanlık yapması haramdır. Kırıcı olmadan, hakaret etmeden, şahsına saldırmadan da pekala fikir çatışması olabilir.
Suriye ulemasından Sabunî hazretlerinin bir Türk İlahiyatçısını tenkit eden makalesini okudum ve onun hilmine, ahlâk ve edebine, kibarlığına hayran kaldım. İlahiyatçı çok vahim, çok aykırı, son derece yanlış fikirler, görüşler, re’yler ileriye sürüyordu. Sabunî yazısında ona sık sık “Aziz kardeşim, muhterem kardeşim…” diyerek hitap ediyor ve kendisini gayet yumuşak, gayet tatlı bir şekilde hiç kırmadan uyarıyordu.
Müslümanlar birbirlerine karşı yumuşak, kibar, şefkatli, merhametli, anlayışlı olmalıdır. Kur’an “Onlar kendi aralarında rahmetli, küffara karşı şiddetlidir” diye tarif ediyor mü’minleri.
Yine Kur’ân’da Yüce Allah, Resulü Hz. Musa’yı (aleyhisselam) Fir’avuna, nasihat etmesi ve doğru yola çağırması için gönderirken, yumuşak hareket etmesini öğütlüyor.
Müslümanları yok etmeye ahd etmiş harbi, saldırgan, amansız ve azgın küffara karşı elbette şiddetli olunur. Lakin her hâl ü kârda mü’min ve müslim kardeşine düşmanlık etmek, onu tahkir etmek, onunla uhuvvet bağlarını kopartmak caiz olamaz.
Genç bir Müslümanı toylukla, yaşlı bir Müslümanı bunaklıkla suçlamak Muhammedî terbiyeye yakışmaz.
Lütfen birileri ve bazıları, akılları ve kültürleri yetiyorsa sakin ve güzel bir şekilde yanlış gördükleri (veya sandıkları) fikirleri, iddiaları, tenkitleri çürütsünler, yahut sussunlar.
Resul-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz hazretleri “Ya hayır söyle, ya sus!..” buyurmuşlardır. 09 Kasım 2007