Kürt Meselesi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Perşembe
Türkiye’de Kürt meselesi hakkında piyasada birkaç kitap var ama bunların hiçbiri ilmî ve objektif değil. Benim bu konuda, meseleye ilmî açıdan bakan, belgelere ve sahih bilgilere dayanan; tarihî ve kültürel açıdan inceleyen, metin yazısı kadar dip notları ve referansları bulunan, sonunda büyük bir endeksi olan, birinci sınıf kaynak olma değerine sahip bulunan, konunun dünya çapında uzmanı sayılabilecek bir kişi veya bir heyet tarafından telif edilmiş olan bir veya birkaç kitaba ihtiyacım bulunmaktadır. Bin sayfalık, belki birkaç bin sayfalık ve birkaç ciltlik bir eser…
Türkiye aydınları, uzmanları, akademisyenleri ülkemizin, milletimizin, devletimizin problemleri konusunda maalesef böyle eserler kaleme alamıyor.
Bırakınız Kürt meselesi hakkında, son yüz yıllık yakın tarihimiz hakkında bile, ilmî, objektif, ciddî, sahih büyük eserler yazılamamıştır. Ben yıllardan beri “Millî Mücadele ve Mustafa Kemal Araştırmaları Enstitüsü” adında çok ciddî ve yüksek seviyede bir müessese kurulmasını ve yakın tarihimiz hakkında araştırmalar yapıp bunları yayınlamasını teklif ve temenni etmekteyim. Lakin bu mevzuda hiçbir teşebbüs yoktur.
Merhum üstad İsmail Hami Danişmend, “Kronolojik Osmanlı Tarihi” adıyla dev bir eser yazmış, bunu 1922’de Osmanlı devletinin tarihe karışması ile bitirmiş, Millî Mücadele’ye yer vermemişti. Kitap piyasaya çıktığı vakit o zamanın ilerici, solcu, çağdaş gençlerinden bir grup protesto toplantısı yapmışlar, “Niçin Mustafa Kemal’i yazmadı?” diyerek kitabı yakmışlardı. Rahmetli Danişmend, nasıl bulduysa kitabının küllerini temin etmişti ve evinde bunları acı bir hatıra olarak saklıyordu. Sen bir ömür harcayarak, uzun yıllar boyunca didinip çalışarak muazzam bir eser yaz ve birkaç beyinsiz genç bu kitabı yaksınlar. Olacak şey miydi bu?
Kürt meselesinin dünü, bugünü nedir? Yarını ne olabilir? 1984’te ermeni ASALA gitti, yerine PKK geldi. Onbeş yıldan beri ülkemizin bir bölümünde çete savaşları oluyor, olağanüstü bir durum var. Bu işin içyüzü nedir? Büyük gazeteler, dergiler, televizyonlar maalesef bu işin içyüzünü ortaya koyamamışlardır.
Bazıları Türkiye’nin parçalanmak istenildiğini söylüyor. Topraklarımızın bir kısmı üzerinde ayrı ve bağımsız bir Kürdistan kurulması mümkün müdür? Benim çocukluğumda Kürtler belli bölgelerde ve şehirlerde yaşıyordu. Bazıları Diyarbakır’a “Başkent” derdi. Fakat şu anda Türkiye’de büyük bir iç göç yaşanmıştır. Ülkemizin en fazla Kürt nüfusuna sahip şehirleri doğuda ve güneydoğuda değildir. İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Mersin, Tarsus şimdi en büyük Kürt nüfuslu şehirlerimizdir. Yirmi beş senedir iç göç yüzünden etnik açıdan ülkemiz tam bir aşure kazanına dönmüştür. Böyle bir durumda bağımsız ve ayrı bir Kürdistan’dan bahsetmek gülünç olmaz mı?
Kürt meselesinin yerli ve haklı sebepleri vardır muhakkak. Lakin bu meseleyi yabancı güçlerin, düşmanlarımızın, emperyalistlerin de kaşıdıklarından, kullandıklarından, körüklediklerinden kimsenin şüphesi olmasın. Ermenistan’ın, Yunanistan’ın, Haçlı bazı Avrupa devletlerinin bu işi niçin kurcaladıklarını bizim kamuoyumuz iyi biliyor mu?
Bazıları Öcalan’ın yakalanmasıyla Kürt meselesinin bitmiş olduğunu sanıyor. Ben böyle dualara âmin demem. Çünkü gerçekler -maalesef- başkadır.
Kürt hareketi Kürtlerin lehine midir? Bu sorunun cevabını bilhassa Kürt kökenli aydınlarımız iyi düşünüp bulmalıdır. 19’uncu asırda bir Ermeni meselesi, Ermeni isyanları, Ermeni istiklal hareketi vardı. Bunlar Ermenilerin lehine netice vermemiştir.
1924’e kadar Anadolu’da iki milyondan fazla Rum yaşamaktaydı. Onlar da, Rum milliyetçiliğinin, Megalo İdea’nın kurbanı olmuşlardır. Milliyetçilik çok zaman bir milletin lehine ve faydasına olmaz.
Dünyada etnik köken, dil, mezhep itibarıyla yeknesak olmayan nice ülkeler vardır. İngiltere’de İngilizler, İskoçlar, Galliler, İrlandalılar birlikte yaşıyor. İsviçre’de Almanca, Fransızca, İtalyanca, Roto-Romanş diliyle konuşanlar var; Protestanlar ve Katolikler var. Birlikte yaşıyorlar. Türkiye’de de Türkler, Kürtler ve diğer etnik kitleler pekâlâ barış, huzur, güven, refah, hürriyet, adalet içinde yaşayabilir.
Ben Türkiyeli bir Müslüman olarak dostlarımdan ve ahbaplarımdan hangisinin Kürt kökenli olduğunu iyice bilmiyorum. Bunun ne önemi var? Hepimiz Türkiyeli değil miyiz?
İnsanlar zamana ve mekâna muhtaç varlıklardır. Zaman ve mekân olmadan varoluştan bahsetmek mümkün değildir. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkes üzerinde yaşadığı, yürüdüğü, havasını teneffüs ettiği Türkiye’ye muhtaçtır.
Ülkemizde bir sürü kötü şey bulunduğunu hepimiz biliyoruz. Bunları el birliği ile düzeltmemiz gerekir.
Türk kavmiyetçiliğinin Türkiye’de iki babası olmuştur. Biri Kürt asıllı ve Türkçülük yapmazdan önce Kürt grameri ve lügati üzerine bir kitap yazmış olduğu söylenen Ziya Gökalp’tir. Ötekisi ise, Tekin Alp takma ismiyle icra-i faaliyette bulunan Moiz Kohen adındaki Yahudidir.
Kürt kavmiyetçiliği nasıl Kürtlerin lehine değilse, Türk kavmiyetçiliği de Türklerin lehine değildir.
Akıl, fikir, ilim, irfan, yüksek kültür, vicdan, iz’an, insaf, adalet, feraset, hikmet ile hareket edilse; bunların ışığında çare ve çözümler bulunsa bu memlekette herkes güven, refah, haysiyet içinde yaşayabilir. Lakin içimizdeki beyinsizler ve şerirler yüzünden bir türlü bu çare ve çözümleri bulamıyoruz, hayata geçiremiyoruz.
İyi niyetli, temiz düşünceli vatandaşlarımız da yetersiz kalmaktadır. Kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş, marjinal kafa ve zihniyetle zor ve girift meselelere çözüm bulmak ne mümkün.
Ben bir ara, dostlarımdan birinin tavsiyesiyle Van gölü kenarında, içinde pınarı bulunan, nefis bir manzaraya sahip olan bir tarla satın almak istemiştim. Buraya tek katlı mütevazı bir bağ evi yapacak ve zaman zaman dinlenmek üzere İstanbul’dan oraya gidecektim. Lakin bu tarlayı satın alamadım, o evi yaptıramadım. Çünkü bazı Vanlı dostlarım, benim bu hayalimin güvenlik açısından tehlikeli olduğunu, çetecilerin beni orada yaşatmayacaklarını söylediler. Bir Türkiyeli olarak, vatanımın doğu tarafında bir tarla alıp orada küçük bir ev yapıp içinde oturmak benim hakkım değil miydi? Allah bu ülkenin idarecilerine, politikacılarına, Türklerine,
19 Şubat 1999