Pazar

Müslümanlar kurtulmak istiyorlarsa, öncelikle kendilerini dinî bakımdan islah etmeleri, iyileştirmeleri gerekir. İslâm dinine sarılmadıkça, Şeriat’ın emirlerini yerine getirmedikçe, Resûlullah’ın yoluna girip Sünnetine sarılmadıkça, farzları eda edip günahlardan uzak durmadıkça, hatâ ve yanlışlıklarımız için Allah’tan af dilemedikçe kurtuluş, hürleşme, haysiyetli bir hayat mümkün değildir. Bunu iyice kafamıza yerleştirmemiz gerekir. Bugünkü dinî gevşekliği sürdüreceğiz, dinimizin temel hükümlerine arka çevireceğiz ve kolayca, ucuzca kurtulacağız… Bu hayalleri, bu kuruntuları bırakalım artık.

Filan parti iktidar olacak ve Türkiye kurtulacak… Ne kadar basit ve işporta işi bir reçetedir bu!

Kurtulmak, hürleşmek, haysiyetli bir hayat sürmek, yücelmek için neler yapmalıyız, nelerden kaçınmalıyız? Bunları, muteber dinî eserlerden öğrendiğim kadarıyla yazıyorum:

(1) İlk yapılacak iş itikadta yâni inanç bilgi ve hükümlerinde Ehl-i Sünnet ve Cemaatin sahih hükümlerini öğrenmek ve onları kafasına ve gönlüne yerleştirmektir. İşin başı tashih-i itikadtır yâni inanca ait bilgilerini doğrultmaktır. İnanç konusundaki yanlışlar, bid’atler, aykırılıklar kişiyi bazen -maazallah- (Allah korusun) küfre kadar götürür. Ehl-i Sünnet ve Cemaat inançları muteber akaid ve ilmihal kitaplarında yazılıdır. Bunları okumak, öğrenmek, esaslarını ezberlemek gerekir. Tevhid inancının tamam olması için Allahu Teâlâ hazretlerini bütün noksan sıfatlardan tenzih etmek gerekir. “Benim şeyhim her şeyi bilir…” demek şirke, küfre yol açacak bir sapıklıktır. Her şeyi sadece Allahü Teâlâ bilir. Cenâb-ı Hak dilediği kullarına, dilediği miktarda ilim verir; bazı evliyanın ve ehlullahın istikbale, gayba ait bazı keşifleri olabilir ama bunlar asla “… her şey…” değildir… Yine bir mü’mini tekfir etmek de kişiyi küfre götürebilir. Tekfir edilen kişi kâfir değilse, böyle bir iddia ve isnadta bulunan kâfir olur… Başta itikad hükümleri olmak üzere din hükümlerinde halk, avam, cahiller asla tartışamaz. “Şu dinî konuda benim fikrim, benim görüşüm şöyledir…” şeklinde konuşmak çok büyük bir terbiyesizlik, edebsizlik, haddini bilmezliktir. Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihali adlı mübarek kitabının baş tarafında itikad/inanç bilgileri kısmı bulunmaktadır. Bu kısmı hemen okumaya başlamalı ve zihnine nakş etmelidir.

(2) Kurtuluşun ikinci temel şartı ibadetleri edâ etmektir. İbadetler de farzlar, vacibler, müekked sünnetlerdir öncelikle. En önemli ibadet beş vakit farz namazlardır. Her mü’min ve muvahhid bunları dikkatle, çok önemseyerek, tadil-i erkân ile yerine getirmelidir. Hür ve mukim erkekler cemaatle kılmalıdır. Cemaati terk eden, hür Müslüman olma sıfatını terk edip kendi arzu ve ihtiyarıyla köleliği seçmiş olur. Müslüman kesimin ileri gelenleri kodamanları, başı çekenler beş vakit namaz konusunda yurt çapında geniş ve tesirli bir kampanya başlatmalıdır. Müslümanlardan her yıl dinî hizmet ve faaliyetler için toplanan milyarlarca dolar paranın yeterli miktarı bu konuda basılacak risaleler, yapılacak propaganda için dikkatli bir şekilde harcanmalıdır.

(3) İhlâs ve adalet İslâm’ın iki önemli temel prensibidir. Müslüman, Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretlerine karşı ihlâslı, yaratıklara karşı adaletli olacaktır. İhlâs katışıksızlık demektir. Allah için yapılan bütün ibadetler yüzde yüz O’nun için yapılmalıdır. İçine riya, samimiyetsizlik, dünya menfaati ve niyeti karışan ibadetler ibadet olmaktan çıkar.

(4) İslâm’ın temel prensiplerinden biri de istikamet yâni doğruluktur. Doğruluk farz-ı ayndır. Hiçbir islâmî hizmet ve faaliyet eğrilikle, haram yiyerek, insanları aldatarak, yalan söyleyerek, emanetleri ehil olmayanlara vererek yürümez. Müslümanlar, dosdoğru olmadıkça, seçimleri yüzde doksan çoğunlukla kazansalar yine kurtulamazlar, yine felah ve necata kavuşamazlar.

(5) Emanetlerin ehil ve layık olanlara verilmesi. Bütün makamlar, memuriyetler, vazifeler, rütbeler, işler, hizmetler ancak ehil ve layık olanlara verilecektir. “Bu bizim kardeşimizdir… Bu adam bizim partiye senelerdir hizmet ediyor… Bu adam bizdendir…Bu kardeşimiz de biraz yesin, sebeplensin…” gibi şeytanî kuruntular ve düşünceler İslâm’a ters düşer. Tarikat veya parti kardeşin ehliyetli değilse ona emanet veremezsin. Yiyecekmiş… Zıkkım yesin! Müslümanlar, bu emanete riayet prensibini ayaklar altına aldığı müddetçe sürünmeye, esir ve zelil kalmaya, zebunluğa mahkûm olacaklardır.

(6) Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmak. Bu bir farz-ı kifayedir. Ümmetin tamamı bu farzı terk ederse hepsi birden mes’ul ve günahkâr olur. Müslümanları eğitmek, genç nesilleri yetiştirmek, bid’at ve sapıklıklarla mücadele etmek, dinî konularda müjdelemek ve uyarmak gibi faaliyetlerin tümü emr-i mâruf ve nehy-i münker içine girer. Bu farzı herkes kendi kafasına göre yapamaz. Yapmaya ehliyeti olanlar yapar, öteki Müslümanlar onları destekler.

(7) Münafıklara, din sömürücülerine, kaş yapayım derken göz çıkartan ehliyetsizlere engel olmak, onları desteklememek. Maalesef Müslüman kesimin içinde birtakım mukaddesat rantçıları, din sömürücüleri, dışı yeşil içi kızıl münafıklar, ajan provokatörler, casuslar, dini imanı para ve menfaat olan sürüngenler bulunmaktadır. Bunlardan uzak durmak, bunları engellemek ve kösteklemek gerekir. Bunların peşinden gitmek, bunları alkışlamak, bunları desteklemek dini yıkmak demektir.

(8) İslâm medeniyet, ilim, irfan, sanat, kültür dinidir. Bütün imkânlarımızı seferber ederek var gücümüzle medenîleşmemiz, ilim ve kültürde karşıtlarımızın önüne geçmemiz gerekiyor. Aksi takdirde sömürge yerlisi, parya, zenci, ikinci sınıf vatandaş statüsünden çıkamayız.

(9) Müslümanlar çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik teşkil etmelidir. Şu anda çeşitlilik ve hattâ tefrika var ama birlik yok. Bu yüzden de bir buçuk milyarlık İslâm dünyası tezebzübe düşmüş, az sayıdaki düşmanlarının esiri ve oyuncağı olmuştur. Birlik konusu çok su götürür… Birlik olmadan kurtuluş olmaz. Ezan okunduğu zaman camiye gidip büyük cemaatler halinde alnını secdeye koymak da bir birliktir. İş onunla bitmez ama hiç olmazsa bu konuda birleşelim, cemaat olalım.

(10) Yüce İslâm dini materyalist, hedonist felsefeyi reddeder, bunları sapıklık olarak görür. Binaenaleyh dünyaya, mala mülke, zenginliğe, konfora, lükse önem vermeyelim, bunları gaye olarak kabul etmeyelim. Aksi takdirde bozulur ve yıkılırız.

(11) Müslümanın en büyük düşmanı kendi nefs-i emmaresidir. Bu konuda büyük cihad yapmadıkça, nefsi dizginlemedikçe kurtuluş olmaz. 25 Kasım 2002