Kurtuluş Kolay mı?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Soru: Anayasa
hale gelmesi için elli sene beklemek gerekmektedir. Halkın düzelmesi de böyledir. Kaldı ki, Türkiye halkını, gençliğini, aydınlarını bozmak için çalışan dış ve iç iradeler çok güçlüdür, çok kararlıdır, çok azimlidir.
Cevap: Değildir. İktisadî ve malî (finansla, parayla ilgili) kriz sebep değil, neticedir. Krizin asıl sebepleri şunlardır: (1) Yazılı ve edebî Türkçenin bozulması, dejenere edilmesi. Bir toplum yazılı-edebî lisanını kaybedince sarsılır, çözülür, dağılır. (2) Uzun yıllardan beri millî kimliğe karşı savaş açılmış, Türkiye halkına yeni bir kimlik aşılanmak istenmiştir. Bu da tabiatıyla mümkün bir iş olmadığından bugünkü dejenerasyona sebebiyet vermiştir. (3) Türk eğitimi çökertilmiş, üniversiteler yozlaştırılmıştır. (4) Din ile siyasî rejim veya hâkim ideoloji arasındaki savaş ve zıddıyet ülkenin, halkın ve devletin harabiyetine sebep olmuştur. (5) Ülke ve halk olarak Türkiye’nin yapısına uymayan hukukî zorlamalar çöküntü doğurmuştur. (6) 1923’te Lozan’ın gizli protokollarıyla emperyalist güçlere birtakım tâvizler verilmiş, bunun sonucu olarak da Türkiye dinamizmini, hayatiyetini, milletler ve ülkeler müsabakasında varlık gösterme şansını ve imkânını yitirmiştir.
Soru: Kokuşma, hırsızlık, talan, hortumlama, devlet ve belediye bütçelerini yağmalama yeni çıkartılacak kanunlarla veya mevcut kanunları sıkı bir şekilde uygulamakla ortadan kaldırılabilir mi?
Cevap: Kesinlikle kaldırılamaz. Çünkü kokuşma Soru: Türkiye’nin asıl krizi iktisadî ve malî midir?
ve büyük hırsızlık “Temel bir prensip” haline gelmiştir. Şu anda ülkemizdeki en büyük rant kaynağı devleti soymaktır. Bir alkoliği, ona içki vermemek suretiyle tedavi edip kurtarabilir misiniz? Kurtaramazsınız. Çünkü alkolik, içkiye bağımlı olmuştur. Alkol alamadığı zaman “delirium tremens” denilen bir buhrana girer, ağzından köpükler saçarak sağa sola saldırır, yere yıkılır, debelenir, kırar döker. Alkoliği tedavi edebilmek için uzman hekimlerin uzun bir müddet onu tedavi etmeleri gerekecektir. Hırsızlık mübtelalarının rehabilitasyonu da böyledir, çok zordur. Fahişeliği bir kazanç vasıtası olarak yapan, bundan zevk alan müptezel bir karı da, sırf kanunla yola gelmez. Onu da, uzman ekiplerin bin zahmet ve zorluk ile tedavi etmeleri, eski alışkanlığından ve ibtilasından kurtarmaya çalışmaları gerekir.
Soru: Bugün ortada Türkiye’yi çeşitli hastalıklarından ve krizlerinden kurtaracak, islah edecek, yeniden yüceltecek çareler, çözümler, reçeteler var mıdır?
Cevap: Maalesef yoktur. Türkiye’yi kurtarmak, yüceltmek, güçlendirmek için dört başı mâmur, efradını câmi, ağyarını mâni reçeteler, çare ve çözüm teklifleri olması gerekir. Bunlar da birkaç yüz sayfalık kitaplar şeklinde ortaya konulmalıdır. Günlük gazete fıkralarıyla (köşeyazısı) kurtuluş reçetesi olmaz. İsabetli bir cümle veya paragraf, mozayiğin binde bir parçasıdır, yeterli olmaz. İkinci meşrutiyet’ten sonra Prens Sabahaddin “Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?”, Avukat Haşim Nâhid (Erbil) “Türkiye İçin Necat ve İtila (Kurtuluş ve yücelme) Yolları” adında kitapları yayınlayarak fikirlerini, görüşlerini, çare ve çözüm tekliflerini kamuoyuna arzetmişlerdi. Doğru veya yanlış… Bugün böyle kitaplar yazılmıyor. Okur yazarımız çok ama içlerinden reçete yazabilecek toplum doktorları veya mühendisleri çıkmıyor.
Soru: İslâm bir alternatif midir?
Cevap: Elbette… Lakin bugünkü bazı İslâmcılarla bu alternatif büyük darbeler yemiştir. İslâm’ın önündeki en büyük ve sonuncu engel moloz ve vasıfsız İslâmcılardır.
Soru: Türkiye tam mânasıyla hür ve bağımsız bir ülke midir?
Cevap: Değildir. Birtakım dış ve iç güçler ülkemize bazı ipotekler koymuşlardır. Öyle ipotekler altındayız ki, ihtiyacımız kadar buğday ekip üretemiyoruz, kendimize yetecek kadar hayvan besleyemiyoruz; tütün, soya fasulyası, yağlı bitki ziraati de kısıtlanmıştır. Bir takım emperyalist güçler kendimize yettikten sonra dışarıya da ihraç edebileceğimiz miktarda üretmemizi yasaklamışlardır. Türkiye kasıtlı olarak bir borç tuzağına düşürülmüştür. Örümcek, ağına takılan sineği sımsıkı bağlar, adeta kundaklar ve sonra onun kanını, iliğini, suyunu emer. Biz de bu duruma düşmüşüz, düşürülmüşüz.
Soru: Birtakım politikacılar “Biz ülkeyi kurtarırız” diyorlar. Bunlara inanabilir miyiz, güvenebilir miyiz?
Cevap: Onlara inanmak ve güvenmek için birtakım şartlar gerekir. Birincisi: Kara ve haram para ve servet sahibi olmayacaklar; servetleri, harcamaları açık ve şeffaf olacak. İkincisi: Nasıl kurtaracaklarını yazılı olarak ve çok ciddî bir üslupla ortaya koyacaklar. Ucuz kurtuluş edebiyatıyla, demagoji ile, popülist nutuk ve beyanlarla, cart curt etmekle bizi inandıramazlar. Üçüncüsü: Yalan söylemeyecekler, söz verince sözlerinden dönmeyecekler, emanete hıyanet etmeyecekler.
Soru: Türkiye’nin en büyük ihtiyacı nedir?
Cevap: Beyindir. Yani bilgili, irfanlı, hikmetli, ahlâklı, faziletli, vatansever, vasıflı, güçlü, üstün insanlardır. Bu olmadıkça kurtuluş olmaz.
Soru: Türkiye halkı bugünkü yönetim sistemine layık mıdır?
Cevap: Elbette layıktır. Her toplum layık olduğu şekilde idare edilir. Serbest genel seçimler yapıldı ve halk bugünkü idarecileri seçti. Cezasını (karşılığını) da görüyor. İyi seçersen iyi olur, kötüyü seçersen kötü.
Soru: Ümitli misiniz?
Cevap: Allah’tan ümit kesilmez. İnsanlar hakkında fazla ümitli değilim. 04 Ocak 2002