Kurtuluş Tek bir Ümmet Olmakla, Ehliyetli bir İmama Biat Etmekle Olur
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Aralık 2018
Hıristiyanlık âleminde
Ona bu bütünlüğü ve birliği sağlayan iki unsur vardır. Biri
, ikincisi bunun başındaki
.
Katolikliğin zıddına,
İslam dininin iki temeli olan Kur’an ve Sünnet birliği emreder. Müslümanlar ümmet denilen bir topluluğun üyesidir. Bu ümmetin başında İmam-ı Kebir, Mü’minlerin Emîri, Resullulah’ın Halifesi unvanını taşıyan bir reis bulunur. Mü’minler bu reise biat ve itaat ederler.
Bugünkü İslam dünyası maalesef bir ümmet çatısı ve teşkilatı içinde yer alan ve ehliyetli bir imama biat eden bir topluluk değil; paramparça son derece bölünmüş, birbirinden kopuk, birçok parçaları birbiriyle çekişen ve tepişen bir
haline gelmiştir.
Osmanlı Hilafeti zamanında okullarda çocuklara ve gençliğe küçük yaştan itibaren, bütün Müslümanların tek bir ümmet oluşturdukları, oluşturmaları gerektiği, her Müslümanın zamanındaki halifeye biat ve itaat etmekte yükümlü bulunduğu öğretiliyordu.
Cumhuriyet’ten sonra medreseler kapatıldı, yeni nesillere din bilgisi ve kültürü verilmedi. Ümmet ve hilafet kavramları ve değerleri öğretilmedi, böylece ümmet ve İslami riyaset şuuru baltalandı.
Düşmanlarımız ümmet ve halife kavramlarını yıktılar, sildiler, onun yerine cemaat, parça, hizip, fırka, grup holiganlığını, militanlığını, fanatizmini getirdiler.
On yıllardan beri Müslümanların arasına sızan küfür ve nifak casusları, ajanları, istihbaratçıları, provokatörleri, yönlendiricileri kardeşi kardeşe düşman ettiler. Zamanımız Türkiyesinde iki tür holiganlık sosyal barışı ve mutabakatı dinamitlemektedir: Futbol holiganlığı, cemaat holiganlığı.
İslam dininin prensiplerinden biri şudur: Peygamber Efendimiz
buyurmuşlardır. Ashab sormuşlar:
Resullulah Efendimiz
buyurmuşlar.
Bugün maalesef bazı mutaassıp Müslümanlar meşrep ve cemaat farklılıkları yüzünden kardeşlerine düşmanlık ediyor. Müslümanların bir ümmet oluşturmamaları öldürücü bir günah ve felakettir.
Resullulah Efendimiz
buyuruyorlar. Ne büyük tehdit!
Ümmet şuuruna sahip olmayan ama
iyi bir Müslüman değil,
Ehl-i Sünnet dairesi içinde olmak, Şeriata aykırı iş yapmamak şartıyla çeşitli mezhepler, meşrepler, hayırlı cemaatler, hayırlı tarikatler olabilir ama İslam tefrikaya, çekişmeye, meşrep taassubuna asla izin vermez.
Türkiye Müslümanları Allah’ın emri ve Resullulah’ın kavli üzerine tek bir ümmet oluşturmazlar, ehliyetli ve liyakatli bir halifeye biat ve itaat etmezlerse akıbetleri Mısır Müslümanları gibi olacaktır.
Ümmet olmayan, bir imama biat etmeyen Müslümanları sabah namazlarında boş, müzeyyen camiler, lüks ve ihtişamlı Umreler, şadırvanlar, cami klimaları, cemaat koşuşturmaları kurtarmaz.
İlle de tek bir ümmet, tek bir halife.
Yaz tatili geçiyor. Çocuklarımız bu tatilden yararlanabildi mi?.. Lütfen bana boş şeyler söylemeyiniz. Sahildeki yazlıkmış, çocuk biraz hava alsınmış, deniz ve güneşmiş, yeşillikmiş… Bunlardan yararlanalım ama bunlardan daha önemli, daha faydalı, daha lüzumlu hattâ zaruri konular ve işler olduğunu unutmayalım.
Oğlun kocaman delikanlı oldu, kız maşallah gelinlik yaşta ve onlar henüz bu ülkenin bin yıl boyunca kullanmış olduğu
Oldu mu bu? Oğlun ve kızın hâlâ geleneksel sanatlarımızdan birini öğrenmedi.
Oğlun ve kızın gerçek dindar olabilmek için gerekli doğru bilgilere, sağlam kültüre sahip değil. Oğlun ve kızın iyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş olabilmek için öğrenilmesi ve yapılması gerekli şeylerden habersiz…
Bunlar olmadan denizi, güneşi, hoplayıp zıplamayı, eğlenmeyi, dinlenmeyi ben ne yapayım.
Tanıdıklarımdan biri İngilizcesini ilerletmesi için çocuğunu İrlanda’ya göndermiş. Bir yığın masraf ve külfet etmiş. Oğlunun ana dili Türkçe ama elifi görse mertek zannediyor.
İngilizce bilmek demek, o lisanla yazılmış derin edebiyat ve kültür kitaplarını okumak demektir. Doğru dürüst lise tahsili yapmadıysa Türkçesi yetersizdir, İngilizce öğrenemez, kültürlü olamaz.
Bilgisayarda on parmak imla kurallarına uygun yanlışsız yazabilmek bile başlı başına bir maharet ve kariyerdir. Herhangi millî bir sanatımızı öğrenip evin bir köşesindeki atölyesinde ürün vermek başlı başına bir kariyerdir.
On sekiz yaşını geçmiş bir delikanlının şoförlük öğrenmesi, trafik kurallarına uyarak dikkatli ve güzel şekilde otomobil kullanması, o da bir kariyerdir.
Gerçek dindarlık başlı başına bir zenginliktir.
Bir genç düşünelim, Osmanlıca öğrenmeye lisede başladı, üniversitede ilerletti… Bu genç uzmanlığı ile ilgili bir iş bulamasa bile Osmanlıcadan Latinceye kitap transkripsiyonu yaparak para kazanabilir, geçinebilir.
İnsan evinde kaktüs ve bonzai yetiştirerek para kazanabilir.
Şu gence bakınız, dört sene boyunca sadece üniversite dersleriyle ve sınavlarıyla meşgul olmuş, elinde diploma cascavlak ortada kalmış. İş yok, iş bulamıyor. Benim dediğim gibi yetişmiş olsaydı on parmağında on hüner olacaktı.
Üniversite mezununa soruyorsunuz:
Cevap: Hayır.
Çok düzgün, dikkatli, iyi şoförlük biliyor musunuz?… Cevap yok. Bizim milli iki yüz küsur sanat ve zanaatimiz vardır, bunlardan birini biliyor ve ürün veriyor musunuz?.. Cevap: Hayır. Sekreterlik yapabilir misiniz?.. Cevap: Yapamam.
Eğitimin, üniversitenin, toplumun, ailenin harcadığı bir genç…
Biz öyle marifetli gençler yetiştirmeliyiz ki, bu marifetlerin listesi hayli uzun olmalıdır. Saymak için el parmakları yetişmemeli, ayak parmakları da kullanılmalıdır.
Amerika’da Avrupa’da gençler benzin istasyonlarında çalışır, icabında lokantalarda, bulaşıkçılık yapar, bebek veya çocuk bakar, üç beş kuruş kazanmak için en süfli hizmetleri yapmaktan çekinmez.
Vefatı Türkiye için büyük kayıp olan merhum
Amerika’da okurken Türkiye’nin gönderdiği burslar geciktiğinde
Bizim eğitimimiz, üniversitelerimiz memur ve bürokrat yetiştiriyor. Bu bir intihardır. Lütfen gençlerimizi harcamayalım, onları bilgili, hünerli, marifetli, başarılı, iş bilir, iş bitiren insanlar olarak yetiştirelim.
Öyle ki küçük memuriyetlere kimse talip olmasın. 02.09.2013