Kurtuluş Yolu
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 24 Aralık 2018
İtikadın tashihinden (inanç bilgilerinin doğruluğundan) sonra ikinci önemli vazife niyetleri tashih etmektir. Müslüman o kimsedir ki, Allah’ın rızasını kazanmayı kendine tek gaye (amaç) edinmiştir.
Bil ki, bütün İslâmî hizmet ve faaliyetler ilahî rızayı kazanmak maksadıyla yapılmalıdır.
İslâmî hizmetlerin amacı benlik ve dünya çıkarları olursa bu gizli ve mecazî şirk olur.
İslâmî hizmet ve faaliyetleri Allah rızası için yapmak iki cins kimseye nasip olur:
Nefs-i emmaresini öldürmüş kâmil bir mü’min olmuş alim, arif hakîm velî kula.
Bu kemale erememiş, bu mertebeye çıkamamış ise, böyle bir zata itaat ve biat eden, onun talimatını yerine getiren, nasihatini tutan kimseye.
İyi bil ki İslâmî hizmet ve faaliyetler şu değerler için yapılır.
1. Allah için.
2. Peygamber için.
3. Kitabullah olan Kur’ân için.
4. Sünnet için.
5. Şeriat-ı Garra-i Ahmediyye için.
6. Ümmet-i Muhammed’e hizmet ve yardım için.
7. İmamet-i Kübra için.
8. Ahlak-ı Muhammediyye için.
Tarikat, cemaat, grup, klik, vakıf, dernek gibi şeyler amaç değil, hizmet için araçtır. Bunları amaç haline getirmek, putlaştırmak dalalettir.
İslâm’a, imana, Kur’ân’a, mukaddesata ve yukarıda saydığım diğer değerlere hizmet edenler kesinlikle erbab (rabler) haline getirilemez ve putlaştırılamaz. Böyle bir şey büyük bir sapıklıktır.
İmana, İslâm’a, Kur’ân’a, Sünnet’e hizmet edenlerin ücreti ve mükafatı yüce Haliq’a aittir, O Cömert ve Kerim’dir. Bu hizmetleri yapanlar mahlukattan kesinlikle ücret, sena, alkış, tahsin istemezler ve beklemezler. Şayet istiyorlarsa samimî değildirler.
Biz Müslümanlar gerçek İslâm büyüklerini sever ve sayarız, onlara çok dua ederiz. Lakin onların bunlara ihtiyacı yoktur. Onlar ulu saadeti bulmuş bahtiyar kimselerdir.
Enelerini öldürmemiş, benliklerini yenememiş, nefs-i emmârelerini gemleyememiş kimseler büyük değil, küçük kimselerdir.
Müslümanların
uğrunda harcanması gereken beytülmallerini zimmetlerine geçirenler; bağlılarını kaz gibi yolup, inek gibi soyanlar evliyaurrahman değil, evliyauşşeytandır.
Dünya, Kıyamet’e dek gerçek evliyadan, gerçek mücahidlerden, gerçek mürşidlerden hâli (boş) olmaz. Zamanımızda böyle kişiler kibrit-i ahmer gibi nadirdir. Aramak, bulmak, kendilerine intisab, itaat, biat etmek gerekir.
Onlar Kur’ân’a, Şeriat’a, Sünnet’e sımsıkı bağlıdır. Namazı dosdoğru kılarlar, mâruf ile emr, münkerden nehy ederler. Onlar fâsık ve fâcir-i mütecâhir değildir. Gözü iyi görenler onlardaki nuru fark ederler.
Âhir zamandayız, dehşetli bir fetret devri içindeyiz, fitne fesat almış yürümüş, insî ve cinnî şeyâtîn yolumuzu kesiyor… Tuzaklara düşmemek, yolumuzu kayb etmemek, sapmamak, sapıtmamak için mutlaka iyi ve kamil bir rehber edinmeliyiz.
Kamil mürşidler, gerçek kılavuzlar yol gösterdikleri ve hizmet ettikleri Müslümanlardan rehberlik ücreti almazlar, onlardan para toplamazlar.
Sahte mürşide, müteşeyyiha bağlananlar yularını şeytanın eline vermiş olurlar. Onların işi çok zordur. Âkıbetlerinden korkulur.
Akıllı ve firasetli Müslüman öyle alimlere, öyle fakihlere, öyle mürşidlere bağlanır ki, onların, ucu Resullerin Seyyidine (Salat ve selam olsun Ona) ulaşan sahih icazetleri vardır.
İslâm güzel ve yüksek ahlak, fazilet, hikmet (bilgelik) dinidir. İslâm mürüvvet ve fütüvvet dinidir. Ahlakı iyi ve güzel olmayan kişi iyi mü’min, olgun Müslüman değildir.
Ben hem dinime hizmet ederim, hem de çeşitli şeytanlıklar yaparak benliğimi tatmin eder, zengin olurum, riyaset ve ün kazanırım diyen şaşkın ve azgın kişilerdir. Onlardan ve tuzaklarından uzak durmak gerekir.
İki türlü şeytan vardır: Cinnî şeytanlar, insî şeytanlar.
Şeytanlar Müslümanları şöyle kandırır ve aldatırlar: “Sen ne iyi bir Müslümansın… Namazını kılıyorsun, oruç tutuyorsun… İçki içmiyorsun… Senin cemaatin en iyi cemaat, senin baronun en büyük baron… Herkes sapıtmış, şaşırmış… Sen maşaallah Cennetliksin…” Müslüman bu sözleri söyleyen Şeytana
derse büyük tuzağa ve vartaya düşmüş olur…
İyi Müslüman olmanın şartlarından biri de, kendisinin iyi olduğunu kabul etmemektir. Yüce Allah’ın yardımı, tevfiki, inayeti, keremi olmadan kurtulmak mümkün değildir. Bunları isteyelim, bunlara nail olmak için neler yapmamız gerekiyorsa onları yapalım.
Namaz kılarak, itikadımızı tashih ederek, ilmihalimizi öğrenerek, bol bol sadaka vererek hayır hasenat yaparak, evliyaullahı severek, iki günümüzün birbirine eşit olmaması için çalışarak kendimize yardım edelim.
Yüce Allah’ın bizim namazlarımıza, ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. Bizim bunları yapmaya çok ihtiyacımız vardır.
Gurur, kibir, enaniyet, benlik, nefs-i emmare, riyaset hırsı, mal ve mülk kuduzluğu, ün deliliği, lüks ve sefahat düşkünlüğü bizi felakete götürür.
Hüccetülislâm İmamı Gazalî hazretlerinin (Allah ona rahmetiyle muamele buyursun) İhyâu Ulûmiddin adlı büyük kitabı, bir Müslümana ebedî mutluluğu kazandıracak ilimlerin hepsini ihtiva etmektedir. Bu ilimler Kur’ân’dan, hadîslerden, Selef-i Sâlihînin âsârından çıkartılmıştır. Böyle kitapları dikkatle okuyalım, içindeki bilgileri iyice öğrenelim ve bunları hayatımıza uygulayalım. Faydalı kitapları alıp da okumayanlar, iki yanındaki küfelerin içi kıymetli kitaplarla dolu merkebe benzer.
İtikadı bozuk, Yüce Allah’a noksan sıfatlar izafe eden, edeb ve terbiyeden mahrum, mü’min kardeşlerini kaba ve hoyrat bir şekilde küfür ve şirkle suçlayan, gurur ve kibir içinde kendilerini dev aynasında gören kişilerde hayır yoktur.
Ne mutlu Kur’ân’a, Sünnete, icmâ-i ümmete, cumhur-i ulemaya, evliyaullah’a bağlı; alim, arif, ahlaklı, faziletli, hikmetli Müslümanlara. Vefat etmiş olanlarına rahmet okuyalım. Sağ olanlarından dua bekleyelim.
Medenî bir ülke olan İsveç’in başşehri
Son 30-40 yıl içinde İstanbul’u batırdık. Bundan 60 yıl kadar önce İstanbul’a
adında bir uzman getirmişler ona nâzım şehir planı yaptırtmışlardı. İstanbul’un her yerinde yeşil alanlar, parklar, ağaçlıklar planlanmıştı. Zaten bunların ham olarak, kaba olarak yerleri boştu. Tanzim edilecekti.
Sonra
geldi. Bütün yeşil alanları yapılaşmaya açtılar.
İstanbul’da son sel felaketini biliyorsunuz. Dere yataklarını bile binalarla doldurdular ve sonunda afet tepemize indi. İyi ki, sel halkın, okul çocuklarının yoğun olmadığı bir tarihte ve saatte geldi.
. Orada her taraf güllük gülistanlıktır. Büyük küçük her şehirde parklar, korular, yeşil alanlar, umuma açık bahçeler, yapay göller bulunmaktadır. Diğer medenî Avrupa ülkeleri de böyledir. Medenî dünya bizdeki gibi çok katlı dev meskenlerde oturmaz. Oralarda yeni yapılan binaların yüzde 95’i bahçeli evlerdir.
İslâm’da evler mal değil yuvadır. Biz evlerimizi mal yaptık ve yozlaştık. Çöllerde hayatı ayakta tutan vahalar vardır. Biz İstanbul’u Büyük Sahra’ya benzettik. Sur içi İstanbul’da ne kadar az vaha kaldı.
Yeşilliksiz, ağaçsız, çiçeksiz, gölsüz, havuzsuz, susuz yaşamak ne büyük bir felaket. İstanbul’u bugünkü hale getirenlere rahmet okumuyorum.
Rant için yeşilliklere, ağaçlara, korulara kıyanların iki yakaları bir araya gelmesin.
11 Ekim 2009