Kurtuluş Yolu
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
PerşembeHazret-İ Muhammed (Salât ve selâm olsun ona) Allah katından bize İslâm dinini getirmiş ve tebliğ etmiştir. Dinimiz bir yoldur, bir nizamdır, bir kanundur ebedî mutluluğa ve selâmete götüren. Bütün doğru inançların, fikirlerin, hükümlerin; bütün iyi ahlâkın ve faziletlerin; bütün güzelliklerin kaynağıdır dinimiz.
Bu din bize, “Ey insanlar biliniz ki, sizler yaratıksınız ve sizin bir Yaratıcınız vardır. Bu dünyaya gönderilişinizin, varoluşunuzun gayesi O’na kulluk ve ibadet etmektir. Aklınız O’nun künhünü ve mahiyyetini bilip idrak edemez; sıfatları, Esmâ-i hüsnâsı (Güzel isimleri), tecellileri, âyetleri ile O’nu bilebilirsiniz. Hazret-i Âdem’den Hazret-i Muhammed’e kadar gelip geçmiş bütün Peygamberlerin (Selam olsun hepsine) dinleri birdir; İslâm’dır, Tevhid dinidir. İnançlarda hiçbir değişiklik olmamıştır; füruatta, amelî hükümlerde, şeriatlarda farklılıklar vardır. Son Peygamber’i dinleyiniz, ona iman ediniz, onun getirdiği Kitaba, Şeriat’a uyunuz; Allah’ın emir ve yasaklarına dikkat ediniz; sizin için bu dünya hayatında sınırlar vardır, sakın onları çiğneyip aşmayınız. İyi ve güzel şeyleri emrediniz, kötü ve çirkin şeyleri yasaklayıp köstekleyiniz. Bu dünyada geçici olarak bulunuyorsunuz, ebedî kalacağınız yurt âhirettir. İmtihan olunuyorsunuz; inanan ve yararlı işler işleyen kullardan olursanız Cennet’e girersiniz, inkâr ederseniz ve yeryüzünde fesat çıkartırsanız Cehennem’e atılırsınız. Sizin en büyük düşmanınız kendi nefs-i emmârenizdir, sonra şeytanlar ve tağutlar; sakın onlara uymayınız” diyor.
Hazret-i Muhammed aleyhissalatu vesselamın bize Hak Teâlâ katından getirdiği bu din yalanı, emanete hıyaneti, fitne ve fesat çıkartmayı, zinayı, ribayı ve para ticaretini, her türlü fısk ve fücuru, zulmü, haksızlığı, kibri ve gururu, açık ve gizli her türlü şirki, kişileri putlaştırmayı, gaddarlığı yasaklıyor.
Dinimiz müjdeliyor, bu müjdeyi kabul etmeyenleri uyarıyor. Peygamber beşîr ve nezîrdir, yâni müjdeleyici ve uyarıcıdır. Dinimiz bize azgınlığın, fuhşun, kötülüğün her türünden uzak durmamızı emrediyor. Dinimiz kadınlara en yüksek hürmeti gösteriyor; “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyor. Kadının fuhuş, zevk, günah âleti vasıtası haline getirilmesine izin vermiyor. İslâm’ın tesettür emri ve farzı onların iffetlerini, hürmetlerini, makamlarını yükseltmek içindir.
Dinimiz ilmi, irfanı, kültürü, hüneri, mârifeti, sanatı, çalışmayı teşvik ediyor. İslâm insanın insanı sömürmesine, para sahiplerinin çalışmadan riba yoluyla fakirleri ve muhtaçları ezmelerine izin vermiyor. Allah Kur’ân’ında ticareti helâl kıldığını, ribayı ise yasakladığını sarahaten bildiriyor; “Ribacılar Allah’a ve Resûlüne savaş ilân etmişlerdir” buyuruyor.
İslâm medeniyeti insanlığın boyutlarına ve üzerinde yaşadığımız şu yerküresinin şartlarına en uygun olanıdır.
Ataları Müslüman ve dindar olup da, çocukları ve torunları dinden uzaklaşmış bir toplumun saadet ve selamete değil, felaket ve helâke doğru gitmekte olduğundan kimsenin şüphesi olmasın.
Allah’tan yüz çevirenlerden Allah da yüz çevirir ve onlara yardım etmez. “Bize din gerekmez, biz dindar olamayız” diyenlerin hallerini görüyoruz. Belâlar ve musibetler başlarına yağmur gibi yağıyor; halleri her geçen gün kötüye gidiyor. Tevbe edip, peşiman olup Allah’a dönecekleri yerde başka kapıları çalıyor ve her kapıdan tard olunuyorlar.
Müslüman geçindikleri halde, dinlerinin hükümlerine uymayan, Peygamber’in yolundan gitmeyen, onun sünnetini hayata uygulamayan ism ve resm dindarları da gaflet içindedir. Dinimiz bize israfı, saçıp savurmayı, lüks ve konfor içinde yaşamayı, dünya fânilikleri ile öğünmeyi, kibri ve gururu yasak etmişken bazılarımıza ne oluyor ki, servetleriyle, lüks ve müzeyyen meskenleriyle, pahalı otomobilleriyle, elbiseleriyle böbürlenip duruyorlar ve etraflarına caka satıyorlar.
İslâm dini münafıklar için “Onlar söylerlerse yalan söylerler, kendilerine bir emanet verilirse ona hıyanet ederler, vaad ederlerse o vaadi yerine getirmezler” diyor. Şimdi ne kadar çok münafık var.
Müslümanlar zillet ve esarete düşmüşler, çünkü İslâm’ı hakkıyla, doğrudürüst yaşamıyorlar. Ezanlar okunur onlar camilere varıp da cemaat halinde kulluk etmezler. İyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek farzını terk etmişlerdir. Niceleri nefs-i emmârelerini put haline getirmiş, paraya ve dünya zenginliklerine taparcasına bağlanmıştır. Peygamber böyleleri için “Onların dinleri paraları, kıbleleri karılarıdır” buyurmuştur. Böyleleri ticaret, iktisat, finans işlerinde İslâm’ın temiz hükümlerine uymazlar, kazançlarına haram ve ateş karıştırırlar. Dünya şehvetleri onların gözlerini karartmış, akıllarını dumura uğratmıştır.
Her gün dünya semasından bir melek insanlık âlemine şöyle seslenmektedir: “Ey bugün doğacaklar, ölmek üzere doğunuz; ey bugün yapılan binalar, harap olmak üzere inşa olunuz!” Peygamber böyle haber veriyor, akıl sahipleri bu uyarıyı işitirler ve ona göre hareket ederler.
Ticaretlerin en kötüsü, en çirkini, en iğrenci din ticareti ve sömürüsüdür. Hiçbir Müslüman böyle bir şeye tevessül etmemeli, edenleri desteklememeli, aksine elinden geldiği kadar onları kösteklemeye çalışmalıdır.
Peygamber bize “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”, “Müslümanları aldatan bizden değildir” buyuruyor. O halde bu ülkedeki bunca aç varken tok Müslümanların hali ne olacaktır? Müslümanları aldatan, onları soymak ve bağlılıklarını kazanmak için bin türlü yalan, dolan, mekr ü hile peşinden koşan adamlara ne oluyor?
Müslümanlar! Siz, bu dünya yaratılmaz ve ruhlar cesetlerin içine konulmadan önce ezelde Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna “Elbette Sen bizim Rabbimizsin” şeklinde vermiş olduğunuz cevabı hatırlayıp İslâm dinini kabul etmiş kimselersiniz. Kelime-i Şehadet’in ikinci kısmı ile de Peygamber aleyhisselatü vesselama biat etmiş bulunuyorsunuz. O halde sizin için “Bilmiyorduk, haberimiz yoktu” gibi bir mâzeret mevzuubahis olamaz. Gafleti bırakınız ve uyanınız.
Herkes imana, ibadete, güzel ahlâka, hayır ve hasenata sarılsın. Yarım hurması olan onu vererek, ona da sahip olmayan din kardeşine tebessüm ederek iyilik yapsın. Bir yandan yararlı işler, iyilikler yaparken öte yandan kötülüklerle en uygun ve güzel şekilde mücadele etsin.
Geçmiş günahlar ve isyanlar tevbe ile, pişmanlık ile, onlara mukabil iyilik yaparak affettirilmeye çalışılsın. Nemrudluklar ve Firavunluklar bırakılsın; topraktan yaratılan insana tevazu ve alçak gönüllülük yakışır; Müslüman, Neron tıynetli olmaz.
Allah düşmanlarına yaltaklanıp, inkârcılarla sıkıfıkı olup da Müslümanlara düşmanlık etmek de nereden çıktı? Müslümanlar! Müslüman olunuz… 29 Aralık 2000