Kuruyan Göl
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Pazar
Hiçbir sorumlu
diyemeyecektir. İstanbul zelselesi bu sefer haber vererek, davul çalarak geliyor. Tuzla civarındaki bir göl kurumuş. Yaşlı biri,
” demiş. Sıcaktan kurumuş olmasın? Hayır, çok sıcaklarda bile kurumazmış.
Bu bir haber değil midir?
Biliyorum şimdi birilerinin zelzeleyle uğraşacak vakitleri yok. Tarkan’ın erkek sevgilisi ile Amerika’da çıplak çekilmiş fotoğrafları var. Sonra 24 saat günlük, yedi gün haftalık, hiç tatilsiz aylık Derviş hikayeleri var. Yolsuzluk ve hortumlama yüzünden hapse düşmüş sevgili dostları ve yâranları kurtarma çabaları aralıksız sürüyor. Büyük kardeşe kadar uzanan soygun meselesini örtbas etme işi varken şimdi zelzele ile uğraşılır mı? Gelecekse gelsin…
Depreme karşı büsbütün de tedbir alınmıyor değil. Milyonlarca naylon ceset torbası, mezar yerleri; yollar enkazla tıkanacağı için sahillerde iskeleler, meydanlarda helikopter alanları. Yalnız bir konuya çözüm bulamadıkları için çok üzgünler: Sıcakta bunca ceset gömülmeden önce kokarsa ne yapacaklar?
Bakınız üstad mimar ve şehirci
bey, Türk Edebiyatı
dergisinde ne diyor: “İstanbul nüfusunun yüzde 85’inin, hiç mimar ve mühendis katkısı olmadan inşa edilmiş yapılarda oturduğu ortaya çıkıyor. İTÜ ve Boğaziçi hocalarından sekiz kişi İstanbul’un jeolojik yapısıyla ilgili bazı çalışmalar yapmışlar. Bu çalışmalardan çıkan sonuca göre, son iki bin yıllık tarihe bakıldığında beş yüz senede bir İstanbul’da çok büyük bir deprem oluyor. Meselâ 1509 depreminde Balkanlar Viyana’ya kadar sallanmış; hattâ Suriye, Mısır, İtalya, Yunanstan ve Kırım sarsılmış. Depremin merkezi olan İstanbul ve civarı kırk iki gün sürekli sallanmış. Bu yüzden bu depreme
demişler…
…Dedim ki: Bakın, her şeyin ötesinde İstanbul imar edilirken sadece son on yılda kaliteli beton vardı. Bu beton son on yılda inşa edilen yapıların en fazla yüzde 10-15’inde kullanılmıştır.
Adapazarı depreminden sonra California’dan gelen bir deprem uzmanı İstanbul’a da uğramış ve yaptığı açıklamada
demişti. Gazeteler
diye sordular.
dedi. Evet “İstanbul boşaltılsın!” Gelecek depremde iki köprü ve yakın tarihte çok dikkatli şekilde inşa edildiğini bildiğimiz birkaç bina dışında her şey yıkılacak… …Her neyse, sözünü ettiğim uzman gruba
dedim.
dediler.”
Biliyorum yine bazıları bana
diyeceklerdir. 17 Ağustos 1999 zelzelesinden önce de çok yazılar yazmış, tedbir alınmasını istemiştim. Beklenen büyük İstanbul zelzelesinin şakaya gelir tarafı yoktur.
Şu güzelim ülkenin nasıl idare edildiğini görüyoruz. Kokuşma gırtlağa kadar çıkmıştır. Ahlaklı, faziletli, namuslu, şerefli hiçbir politikacıya, belediyeciye, sorumluya çamur atmayı aklımın köşesinden bile geçirmem. Lakin manzara meydandadır.
Geçmişte birtakım ahlaksız, vicdansız, namussuz sorumlular İstanbul’u betonlaştırmışlardır. Bu yolla kimlerin milyonlarca dolar götürdüğü kulaktan kulağa fısıldanıyor. Ahlâksız, rezil, namussuz, alçak, vatan haini birtakım adamlar memleketi, bu arada İstanbul’u mahv etmiş, bitirmişlerdir.
Halka gerçekleri açıkça söylemek gerekiyor.
Geçen sene otomobille bir Balkan seyahati yaptım. Yunanistan’da bir şehirden geçerken, tahta kalıpları yeni sökülmüş bir betonarme bina karkası
gördüm. Beton, ayna gibi parlıyordu. Üzerinde bir tek pütürük, pürüz, çatlak, aksaklık yoktu. Bir de bizdeki yeni inşaatlara bakınız,
Doğru dürüst ne hesap var, ne de malzeme. Ucuz olsun, birilerine bir yerden avanta gelsin…
Bir müddet önce Amerika’da şiddetli bir zelzele oldu, sadece bir kişi öldü, o da kalp krizi geçirerek. Bizde o şiddette bir zelzele olsa, tarih çapında bir facia yaşanır, on binlerce kişi hayatını kaybeder. Vazifelerini suiistimal eden, yolsuzluk yapan, rüşvet alan, kara para sahibi olan herkesi hapse atsalar mevcut cezaevleri yetişmez.
Gazetenin sahibi
bey Rize hapishanesinde yatıyor. Türkiye batıyor, bazıları hâlâ irtica tehlike ve tehdidinden dem vuruyor.
Geçenlerde Sultanahmet’te, çinileriyle meşhur
oturmuş, akşam namazını bekliyordum. Cemaatten, tanıdıklardan birkaç kişi ile konuşurken bir meczuptan bahsettiler. Çok korkutucu şeyler söylüyormuş. Onları tekrarlayıp sizi tedirgin etmek istemiyorum. Zaten
Her zaman söylediğim gibi Allah yolunda hayırlar yapmanızı tavsiye edeceğim. Paranız varsa fakirlere, muhtaçlara sadaka verin
kedileri köpekleri, kuşları doyurun, sıkıntılı insanları teselli edin. Peygamberimiz
buyurmuşlardır.
Yaz geldi, çocukların okulları tatil oldu. İmkanı olanlar şehir dışında yaşasınlar. İbadete, duaya sarılınız. Günlük dedikodulara önem vermeyiniz.
Günahlarınızdan tevbe ediniz, Allah’tan bağışlanma dileyiniz.
Dinimiz ilim, irfan, kültür, sanat, ahlak, fazilet, yüksek karakter, edeb, erkan, hikmet, kemal dinidir. Bunlara sarılınız; olgun insanlar, iyi Müslümanlar, faydalı vatandaşlar olmak için çalışınız. Hakikî din alimlerinin, hakikî şeyhlerin, kâmil mürşidlerin
daireleri içine giriniz, onlara itaat ediniz.
Zekatlarınızı Şeriatın ve fıkhın hükümlerine göre hakikî şahıslara veriniz, tüzel kişilere vermeyiniz.
Bir karıncayı bile incitmeyiniz, öldürmeyiniz. Kibri, gururu, azgınlığı, paraya tapmayı, nefs bendeliğini bırakınız.
Allah, ümmetimizi ve ülkemizi her türlü felaketlerden korusun. Kendimizi, ailemizi, çoluk çocuğumuzu, milletimizi, islah hususunda bizlere yardımcı olsun. Cenab-ı Hak azgın, militan, harbî din düşmanlarını ve dinimizi sömüren, mukaddesat rantı yiyen sahtekar ve münafık din sömürücülerini kahretsin.
18 Haziran 2001