Kutlu Olsun!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Cumhuriyet’in kuruluşunun yetmiş beşinci yıldönümü kutlanıyor. Cumhuriyet şunlar demektir:
1. Fazilet sistemi demektir. Fazilete aykırı işler, davranışlar, prensipler cumhuriyete yakışmaz, ona zarar verir.
2. Cumhuriyet hikmet düzenidir. Kanunlar, uygulamalar, siyasetler, kaza (yargı) hükümleri bilgeliğin ışığında ve bilgeliğe uygun olarak yapılır ve verilir.
3. Cumhuriyet rejiminde devlet, hukukun üstünlüğü prensibi üzerine kurulmuştur. Her şeyin üzerinde âdil bir hukuk ve onun kanunları vardır. Âdil olmayan, hukuka aykırı olan kanunlar cumhuriyet rejimine yakışmaz. Cumhuriyet sisteminde devletin, şahısların, liderlerin, ideolojilerin üzerinde hukuk bulunur. Devlet ve rejim kesinlikle âdil bir hukuka tâbidir.
4. Cumhuriyet rejimi evrensel, temel, tabiî insan haklarına, hürriyetlerine, haysiyetlerine saygılı ve riâyetkârdır. İnsan haklarını ihlâl eden bir rejimin sadece adı cumhuriyet olur.
5. Cumhuriyet sisteminde, sistem ile halk arasında bir zıddiyet yok, aksine paralellik, uygunluk, uzlaşma vardır. Halk devlet için değil, devlet ve rejim halk içindir.
6. Cumhuriyet rejimi kendi ülkesinin, kendi halkının, kimliğine bağlıdır. O kimliğin korunması için çalışır.
7. Cumhuriyet rejimi tarihî devamlılığa, ecdada, millî kültür ve mirasa sahip çıkar, onları korur.
8. Cumhuriyet rejimi, çoğulculuğa, çeşitliliğe, farklılıklara saygı gösterir.
9. Cumhuriyet rejiminde vatandaşlar güvenlik içinde, korkusuz olarak yaşarlar. Fikirlerinden, tercihlerinden, dinlerinden, inançlarından, görüşlerinden dolayı onlara zulüm, baskı yapılmaz, tehdide mâruz bırakılmazlar.
10. Cumhuriyet rejimi her türlü ahlâksızlığa, faziletsizliğe, namussuzluğa, şerefsizliğe, soyguna, talana, hortumlamaya, haram yiyiciliğe, kokuşmaya, rüşvete, sömürgeye karşıdır. Bunları yapanlara aman vermez.
11. Cumhuriyet sistemi gelip geçici ideolojilerle, eskiyince değişmesi gereken ilke ve prensiplerle devleti, milleti, ülkeyi özdeşleştirmez.
Velhasıl cumhuriyet hikmet, fazilet, adalet, emniyet, korkusuzluk, hürriyet, refah sistemidir. Böyle olduğu içindir ki, insanlar bu rejimi destekler, severler, ayakta kalması için var güçleriyle çalışırlar.
Allah ülkemizi, milletimizi, devletimizi fesatlardan korusun; yıkılmalarına sebebiyet verecek kötülüklerden arındırsın; ahlâksızların, yiyicilerin, talancıların, hortumlayıcıların, sahte cumhuriyetçilerin, sahte demokratların, sahte medeniyetçilerin şerlerinden ve hilelerinden korusun. Bu topraklar üzerinde Türkiyeliyim diyen herkese selâmet, hürriyet, haysiyet, hukuk, güvenlik içinde yaşamayı nasip etsin. Âmin!
Bu memlekette yaşayan Müslüman çoğunluğun en büyük talihsizliği hem dostlarının, hem de düşmanlarının akılsız ve vasıfsız oluşudur.
Ben akıllı ve faziletli bir düşmanı ve rakibi akılsız ve faziletsiz dostlara ve taraftarlara tercih ederim. Akılsız, faziletsiz, hikmetsiz dostun ve taraftarın vereceği zararı düşmanlar veremez.
Bu ülkedeki İslâm ve Müslüman düşmanları maalesef çok akılsız, çok faziletsiz, çok hikmetsiz kimselerdir. Çünkü ülkenin asıl sahibi olan, ezici çoğunluğu teşkil eden Müslüman ahaliye zulmediyorlar. Böyle bir zulüm mülkün temellerini çökertir, Türkiye’nin varlığını tehlikeye atar; büyük bir yıkımda herkes enkaz altında kalır.
19’uncu asırda, 20’nci asrın ilk yarısında sömürgeci devletler bile idare ettikleri ülkelerin Müslüman halkının dinine, inançlarına, inandıkları gibi yaşamalarına, geleneklerine saygılı olmuşlardır. Çünkü az buçuk da olsa hikmete, iz’ana, akla sahiptiler.
Bugün Türkiye’de kendisini her şeyin üzerinde gören bir zihniyet ve bu zihniyetin fanatik taraftarları var. Onlar milletimizin temel hak ve hürriyetlerini tanımıyor, kimliğine, tarihine, millî kültürüne, kişiliğine, ecdadından kalan mirasa sahip çıkmasını istemiyor.
Bu zihniyet ve onun adamları ve kadınları milletimizi bir sömürge halkı, siyasî haklardan ve temel hürriyetlerden mahrum bir “ikinci sınıf vatandaş topluluğu” olarak görüyor.
İslâm’a irtica, Müslümanlara gerici diyorlar. Ülkeyi haraca kesen çetelere, mafyalara, kara para babalarına, hortumculara, talancılara pek ses çıkartmıyor, buna mukabil holding kuran, büyük ticaret yapan, ülke ekonomisine yararlı olan dindar şahısları ve kuruluşları “Yeşil sermâye” diyerek karalamaya, sindirmeye, yok etmeye çalışıyor.
2000 yılına şurada 14 ay kaldı. Bizde bazı çağdışı kafalar hâlâ kılık kıyâfetle uğraşıyor. ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, İsveç, Kanada, Avustralya gibi hür, medenî, demokrat, hukukun üstünlüğü üzerine kurulmuş devletlerde Müslüman kız öğrenciler kolejlere, üniversitelere istedikleri kıyafetle giderken, ABD üniversitelerinin kampüsleri içinde Müslümanlar serbestçe cuma namazı kılabilirken, mühtedi Amerikalı öğrenciler üniversitelere islâmî kıyafet ve serpuşlarla serbestçe girebilirken, bizde bazı engizisyoncular Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini çiğniyor, onlara yapmadık zulüm ve haksızlık bırakmıyor.
Cumhuriyeti, medeniyeti, çağdaşlığı âlet ve istismar eden bazı faziletsiz, hikmetsiz, akılsız kişiler ve egemen azınlıklar şu bilgi çağında, şu globalleşen dünyada hâlâ vatandaşların dinine, inancına, inandığı gibi yaşamak hakkında saygılı olamıyor.
Bizim gibi bir doğu ve Asya ülkesi olan Japonya ne kadar yükseldi, zenginleşti, refaha kavuştu; biz ise hâlâ verimsiz ideoloji meseleleriyle, temel bir hak ve vazife olmayan birtakım ilkelerle uğraşıyoruz.
Cumhurbaşkanımız ve Genelkurmay başkanımız bile “Sevr tehlikesinden” bahseden beyanlarda bulundular. Demek ki, bağımsızlığımız, bugünkü sınırlarımız, toprak bütünlüğümüz, varlığımız tehlikededir. Böyle bir zamanda hepimizin milletçe hak, hukuk, temel hürriyetler, gerçek demokrasi konularında anlaşıp uzlaşarak devletimizi, milletimizi, vatanımızı koruması gerekirken, içimizdeki bazı beyinsizler haksızlık üzerine kurulu hegemonyalarını sürdürmekten başka bir şey düşünmüyorlar. 29 Ekim 1998 Perşembe