Salıİslâm dini kadınların tesettürü konusunda birtakım hükümler ve ölçüler koymuştur. Kadınların başlarını örtmeleri Kur’ân ile, Peygamberin sahih hadîsleriyle ve icmâ-i ümmet ile sâbittir. Tesettür Müslüman kadınlar için farz-ı ayındır, yâni mutlaka uyulması gereken dinî bir emirdir. Bu emri, inkâr etmeden ihlâl eden, uymayan günahkâr olur. İnkâr eden maazallah dinden çıkar.

İlâhiyat ihtisası (uzmanlığı) olmayan bir İlâhiyat fakültesi rektörü İslâm’da kadınların başlarının örtülmesine dair kesin bir emir olmadığına dair bir kitap yazmış. Gülünçtür, komiktir, boştur bu gibi iddialar.

Hiçbir lâik ve demokratik rejim, İslâm kadınlarının tesettürünü yasaklayamaz. Böyle bir yasak demokrasiye, lâikliğe, temel ve evrensel insan haklarına, hukuka aykırı olur.

Tunus devleti böyle bir yasak koymuş… Tunus büyük bir devlet değildir. Orada demokrasi ve hukukun üstünlüğü prensibi yoktur. Tunus’ta insan hakları ihlâlleri çoktur. Böyle bir ülke büyük bir devlete asla örnek olamaz.

Başörtüsü dinî, yahut siyasal bir sembol imiş, bu yüzden siyasî rejimin onu yasaklamaya hakkı varmış. Bu iddianın ve muhakemenin de bir kıymeti yoktur. Başörtüsü bir kere siyasî bir sembol değildir, dinî bir emrin gereğidir. Lâik ve demokratik devlet, vatandaşlarının dinî inançlarına, ibadetlerine, inançlarına uygun bir hayat sürmelerine karışmaz, karışamaz.

Tesettür gerilikmiş, çağdışı bir kıyafetmiş. Bu gibi iddialar da hezeyandır. Tesettür, yani örtünme, giyim kuşam medeniyetin, medenîliğin sembolüdür. Hayvanlar giyinmez, setr-i avret etmez. Avustralya’da, Amazon bölgesinde, Borneo ve Yeni Gine adalarında ormanlarda yaşayan bazı çağdışı, marjinal, taşdevri kültürüne sahip vahşi kavimler çıplak gezmektedir.

Başları örtülü tesettürlü kız öğrencilerin üniversitelere alınmaması çok vahim bir insanlık suçudur. Böyle bir uygulama ile ayırım yapılmakta, eşitlik ilkesi çiğnenmektedir. Başörtüsü bahane edilerek binlerce vatan evladının yüksek tahsil yapma hakları ihlâl edilmektedir.

Din ve inanç hürriyeti evrensel bir değerdir. Hiçbir siyasî rejimin, hiçbir siyasî gücün bu hakkı ve değeri kaldırmaya gücü yetmez. Yasak ve baskılar bir müddet sürer; acılar çekilir, gözyaşları dökülür, bir kısım vatandaşlar mağdur ve perişan edilir ve en sonunda hukuk, adalet, fazilet, vicdan, mantık galip gelir.

Ramazan gelince isteyen dindar vatandaşlar oruç tutuyorlar. Resmî dairelerde oruçlu olunamaz, üniversitelerde oruç tutulamaz deniliyor mu? Denilmiyor. İşte tesettür de böyledir. İnsan, bu dinî emri yerine getirecektir. Siyasî rejim de buna hürmet edecektir.

ABD’de, Kanada’da, İngiltere’de, Batı Avrupa ülkelerinde demokrasi yok mu? Âlâsı var. Peki oralarda niçin başları örtülü üniversiteli kızlara engel çıkartılmıyor?

Bizdeki bazı Masonlar, Sabataycılar, ateistler hem demokrasi edebiyatı yapıyor, hem de yasaklarıyla, zorlamalarıyla demokrasinin canına okuyorlar.

Akıllı ve bilge kişiler geleceği gören, geniş ufuklu insanlardır. Böyle kimseler başörtüsü yasağının, dinî uygulamaya konulan hukuk dışı kayıtların ebediyen devam edemeyeceğini anlarlar, algılarlar.

Kanun ve nizam varmış ve başörtülü kızlar bunlar yüzünden üniversitelere giremezmiş, yüksek tahsil yapamazmış… Hukuka, insan haklarına, demokrasiye, Türkiye’nin millî kimlik, kültür ve geleneklerine aykırı olan kanunlar geçicidir, ileride değişecektir. Hukuk devleti başka, kanun devleti başkadır.

Militan ve fanatik olmayan ateistlerin bu yazdıklarıma hak vereceklerinden şüphem yoktur. Medenî kimse odur ki, inanç ve görüşlerini paylaşmadığı vatandaşlarının da haklarını, hürriyetlerini, haysiyetlerini kabul eder ve korur.

Hindistan’da kadınların büründüğü sari adlı kıyafet o ülke hanımlarının simgesidir ve aynı zamanda onların hürriyetinin, kişiliğinin, kimliğinin, kültürünün bir bayrağıdır. Hindistan lâik bir ülkedir ama kadınlarının sarilerine, erkeklerinin istanbulinlerine, millî kıyafetlerine karışmaz. Demokrasi bunu gerektirir.

Japonya için kimono neyse, bir İslâm ülkesi için başörtüsü ve kadın tesettürü aynı şeydir.

Jakobenlikle, taassupla, militanlıkla medeniyet, demokrasi, huzur, güven olmaz. Çeşitliliğe hürmet edilmelidir. Örtülü kızlarımızla açık kızlarımız arkadaşlık edebilmekte, beraber gezebilmektedir de bazı aydın geçinenlerimiz niçin bu kadar sert ve amansız olmaktadır?

Birtakım militan ve fanatik Sabataycılar bu konularda baskıcılıktan, çoğunluğu ezmekten, Türkiye’yi kendi kalıpları içinde hapis tutmaktan artık vaz geçmelidir.

Masonlar kardeşlik, eşitlik, hak hukuk edebiyatı yapıyorlar ama konu çoğunluğun din ve kimlik hürriyetine gelince hiç de doğru ve âdil hareket etmiyorlar. ABD’deki, İngiltere’deki Masonlar kendi ülkelerinde yaşayan Müslümanların hürriyetlerine ne kadar saygı gösteriyorlarsa, bizdekiler de göstermek zorundadır. Onlara İslâm’la barışmalarını tavsiye ediyoruz. Aksi takdirde, er veya geç mağlup olacaklarını bilsinler.

Müslümanlar dışa açılsınlar, yabancı ülkelerde okullar ve üniversiteler açsınlar; çocuklarını okutsunlar. Zaten şu anda binlerce Müslüman genci Amerika ve Avrupa üniversitelerinde yüksek tahsil, yüksek lisans, doktora çalışması yapmaktadır. Bunların sayısı çoğaltılmalıdır.

Aklı olan dindar ana-babalar gerekirse bir kısım mülklerini satarak istidatlı ve kabiliyetli çocuklarına hariçte yüksek tahsil yaptırtmalıdır. Sadece mühendislik, işletme, iktisat değil; edebiyat, tarih, lisaniyat, güzel sanatlar, arkeoloji, antropoloji gibi sanat ve kültür branşlarında da dindar ve vatansever uzmanlar yetiştirmeliyiz.

Din düşmanları Müslümanların okumasını, şehir kültürüne sahip olmasını istemiyor. Yabancı ülkelerde öğrenci okutarak engelleri aşmalıyız. Fire verilecekmiş. Firesiz, kayıpsız savaş olmaz. Kalanlar bize yeter.

Bazı Müslümanlar da aşırılıktan, şiddet taraftarlığından, devlet yıkıcılığından uzak dursunlar. Devletimiz hepimizindir, onu korumalıyız. Bizim ihtilâfımız devletimizle değil; siyasî kliklerle, bitakım ideolojik mihraklarladır.

Haksızlıklarla mücadele akıl, mantık, itidal, teenni, hikmet dairesinde yapılmalıdır, yasal sınırlar dışına asla çıkılmamalıdır.

Allah’ın Kur’ân’da Müslümanlara zafer vaadi vardır. Bu zafere ve ilahî yardıma nail olabilmek için ilk yapılacak iş din ve mukaddesat sömürüsünü önlemek, dinî hükümlere ve uygulamaya sarılmaktır.

Din ile kin bir kalpte beraber olmaz. Kini olanın dini yoktur. Olgun ve şuurlu Müslümanların husumet (düşmanlık) etmeye vakitleri yoktur. Onlar muhabbet erleridir. Müslümanlar hak ararken ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozacak davranışlardan kaçınmalıdır. 18 Nisan 2001