Pazartesi

Başta

“Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”

olmak üzere temel insan hakları ve hürriyetleri ile ilgili bütün

(tekrar ediyorum: BÜTÜN)

metinleri, beyannameleri, sözleşmeleri açınız ve oralardaki hak, hürriyet, haysiyet

değerlerinin

neler olduğuna bakınız. Hürriyet bir değerdir, âdil yargılanma hakkı bir değerdir, toplantı ve yürüyüş hakkı bir değerdir; din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ana bir değerdir. Düşüncelerini, görüşlerini, tenkitlerini açıklamak hakkı ve hürriyeti bir değerdir…

Seyahat hürriyeti… Basın, yayın hürriyeti… Güvenlik… Adalet hep birer değerdir… Demokrasi de (mutlak olmasa bile) değerdir.

Evrensel ve temel insan haklarıyla ilgili metinlerin hepsinde haklar, hürriyetler, değerler, yerine göre vazifeler yazılıdır da, bunların içinde (hiçbir metinde, beyannamede, sözleşmede) laiklik ve sekülarizm diye bir değer, bir hak, bir hürriyet, bir vazife yoktur.

Şu medenî Avrupa’ya bakınız. Sadece Fransa’nın ve Portekiz’in anayasalarında laiklik kelimesi bulunuyor. Diğerlerinde yok.

İngiltere’de hükümdar aynı zamanda resmî/millî Anglikan kilisesinin başıdır.

Norveç anayasasında, “Devletin dini, Norveç Lüteryen Kilisesidir. Bu kiliseye mensup her Norveçli, çocuklarını onun öğretilerine göre yetiştirmekle mükelleftir” diye yazılıdır.

Almanya’da kiliseler ile devletin münasebetlerine bakınız. Orası sanki bir din devletidir. Devlet, kiliseler için vergi toplar…

Ne mi demek istiyorum? Yukarıya yazdım. Anlamamak için zekâ özürlü olmak gerek…

Devletimizin, ülkemizin, halkımızın idaresinde evrensel değerler, haklar, hürriyetler esas alınmalı, geçerli olmalıdır.

Laikliği özde veya sözde benimsemiş olmak… Mesele bu değildir.

Demokrasiyi özde benimsemiş olacak.

Temel insan haklarını özde benimsemiş olacak.

Din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini özde benimsemiş olacak.

İnanç, düşünce, görüş, tenkit hürriyetini özde benimsemiş olacak.

İnanç ve düşünce özgürlüğünün karşısında hiçbir engel, hiçbir tabu, hiçbir zorlama olmayacak. Bu hürriyeti kullanırken hakaret ederse cezasını görecek. Şiddete teşvik ederse yine “âdil” şekilde yargılanıp cezalandırılacak.

Toplumda fitne ve fesat çıkartmak isterse ve somut şekilde gerçekleşirse yine ceza görecek. Lakin ortada somut bir unsur yoksa ceza görmeyecek.

Vatandaşlar düşüncelerinden, görüşlerinden, tenkitlerinden, tekliflerinden dolayı hapse atılmayacak, mahkemelerde süründürülmeyecek.

İşte insan haklarına ve demokrasiye özde inanan bir kimse, yukarıdaki zihniyeti samimî şekilde benimseyen ve savunan kimsedir.

İnsan hakları ve hürriyetleri ile ilgili evrensel metinlerde, beyanname ve sözleşmelerde yazılı olan değerleri kabul etmeyen kimseler özde değil, sözde kişilerdir ve bunlar Türkiye’yi idare etmeye ehil ve layık değildirler.

Suçum, Kabahatim Neymiş?

Bir fırkanın başındakiler bendenizi kara listeye almışlar. Onlara göre büyük suçlarım, cinayetlerim ve günahlarım varmış. Tenkit ediyormuşum… Peki suç ve günahlarım acaba nelermiş?

* Allah katında hak ve doğru din olmakta

İslâm’ın ortağı yoktur

demem mi? Bu benim kendi fikrim değil ki… 14 asırlık, Kitapla, Sünnetle, icma-i ümmetle sabit bir hüküm ve inançtır bu. Aksini iddia eden dinden çıkar, mürted olur.

* Hazret-i Muhammed’in (sallallahü aleyhi ve sellem) risaletini ve davetini inkâr eden, Kur’ân Allah’ın kitabı değildir, uydurmadır diyen inkârcılar Cennete giremez dediğim için mi? Bu da kesin, şeksiz şüphesiz bir inançtır. İslâm’ın temellerindendir.

* En büyük cinayetim, tenkit etmem, uyarmam imiş… İsim vermiyorum, anonim tenkit ve uyarılar yapıyorum. Niçin üzerlerine alınıyorlar?

Tenkit ve uyarılarımda hata etmem mümkün müdür? Kesinlikle değildir. Çünkü ben bir Müslüman olarak kendimden konuşmuyorum, İslâm dininin çok açık, çok kesin

müttefakun aleyh

hüküm ve ilkelerini söylüyorum.

“Allah katında tek hak din İslâm’dır”.

Bu benim lafım değil, Kur’ân ayetidir.

Hazret-i Muhammed’i

(s.a.v)

inkâr eden, O’na yalancı diyen, O’nun davetini kabul etmeyen kişiler Cennete giremez. Bu da benim lâfım değil,

İslâm’ın temel hükümlerinden biridir. Bana boşuna düşmanlık ediyorlar. Filanca cemaat reisi ismet sıfatıyla muttasıf imiş, mâsummuş.

Bendeniz din alimi değilim ama böyle bir hezeyanı reddedecek kadar dinî kültürüm vardır. Bunun Yüce İslâm dinine kesinlikle aykırı olduğunu bilirim.

İslâm’da yıkıcı olmamak şartıyla sorgulama, tenkit etme, denetleme vardır. Bu üç şey sadece Peygamber Efendimiz için geçerli olmaz, O’ndan başka herkes için geçerlidir

. Tabiî yapıcı olmak şartıyla.

Bana kızanlar

“Ehl-i Kitab ile Müslümanlar arasında Amentüde İttifak olduğunu”

iddia ediyor. Ne büyük yanlış…

Hiç Tevhid ile Teslis bir olur mu?

Hiç, bütün Peygamberlere iman eden Müslümanlarla Hazret-i Muhammed’i

(s.a.v)

inkâr edenler bir olur mu? Hiç, bütün ilahî kitapları

(tahrif edilmemiş şekilleriyle)

hak kabul eden Müslümanlarla, Kur’an-ı Azimüşşan’ı inkâr edenler bir olur mu?

Ehl-i Kitab ile Ehl-i İslâm arasında amentüde ittifak olmadığını bilmek için din alimi olmak gerekmez. Azıcık ilmihal bilgisine sahip olan her Müslüman bunu bilir.

Birtakım fanatiklerin suçlamalarının hiçbir dinî gerekçesi ve temeli yoktur. Beni boykot edeceklermiş… Etsinler… Ne kayb ederim…

Şöhret, itibar, riyaset, prestij, menfaat, para, nüfuz, avane isteklisi değilim. O halde ne kayb edeceğim?

Bu saydıklarımın hepsi onların olsun… Hasep, nesep, şan, ün, alkış, milyarlarca dolar, riyaset, ene, benlik, yükseklik, tepeden bakmak, uçmak… Bütünü parçanın içine sığdırmak gibi akıl ve mantık dışı bir iş peşinde koşanların bizim tenkit ve uyarılarımızdan mütenebbih olmaları mümkün müdür?

Siz şan u şeref ile âlâ vâlâ bir vadide; hiç olmak isteyen, onu da olamayan bendeniz başka bir vâdide… 14 Ağustos 2007