Lâiklik, Din Hürriyeti, Zulüm
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Perşembe
Almanya’da Martin Luther Üniversitesi vardır ama Türkiye Müslümanları, meselâ bir Mevlânâ Celâleddin Rûmî veya İmam Azam Ebû Hanife Üniversitesi açamazlar. Lâikliğe aykırıdır, yasaktır.
ABD’de Trinity (Teslis, üçleme) üniversitesi vardır. Oradaki nice çok büyük hastahanenin ardında dinler, dinî cemaatler veya tarikatlar bulunur. Herkes dindarların öyle hizmetleri yapmasını çok tabiî bulur, bundan kimse gocunmaz. Aynı hizmet ve faaliyetleri Türkiye’de İslâm adına, islâmî tarikatlar adına yapmaya kalkarsanız, hemen gerici damgasını yersiniz, önünüze lâiklik engeli çıkartılır ve hattâ fazla direnirseniz Ceza Kanunu’nun 312’nci maddesinden Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden aleyhinize dâvâ açılabilir.
Bütün medenî, hür, ileri, demokrat, hukukun üstünlüğü prensibini esas almış ülkelerde din ile hayat iç içedir.
Bütün medenî ülkelerde din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyeti her şeyin üzerindedir. Anayasasında lâiklik yazan tek medenî ülke Fransa’dır. Orada hem hukuk devleti, hem de hukukun üstünlüğü prensibi olduğu için, din ve inanç hürriyeti ihlâl edilmemektedir.
Türkiye, lâikliği Fransa’dan almıştır ama bu konuda kraldan daha ziyade kralcı kesilmiştir. Bizde lâiklik dinî bir dogma gibi uygulanmaktadır.
Bizdeki lâiklik uygulaması, medenî ve demokrat Batı devletlerinin sağladığı din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini kısıtlamaya yöneliktir. Bu haliyle de eski Sovyetler Birliği’ndeki, Enver Hoca Arnavutluğu’ndaki, Mao Çini’ndeki lâikliğe benzemektedir.
İslâm diniyle ve dindar Müslümanlarla savaşan zihniyetin iki gayesi vardır:
1. Lâikliği bahane ederek dindarları siyasetin, devlet ve ülke idaresinin dışına itmek, onları marjinalleştirmek.
2. Sekülarizm, yâni din ile hayatı birbirinden ayırmak.
Bazılarının iddiasına göre, lâiklik demokrasinin ayrılmaz şartıdır, parçasıdır. Lâiklik olmazsa demokrasi de olmaz. Ne kadar yanlış iddia. İngiltere’de lâiklik yok ve demokrasinin âlâsı var. Aslında bizde demokrasinin önündeki en büyük engel İslâm değil, bize mahsus olan çarpık ve yanlış lâiklik anlayışıdır.
Türkiye bir kafası karışıklar ülkesidir. Bizde bütün kesimlerin, herkesin kafası müthiş şekilde karışıktır. Kavramlar, terimler, değerler karışıktır. Bunun sebebi de uzun yıllardan beri bizde çağ seviyesinde, uluslararası standartlarda, millî kimlik ve kültürü esas alan bir eğitim sisteminin olmamasıdır. Bütün medenî, ileri, akıllı ülkelerin liselerinde çok güçlü bir sosyal kültür verilir.
Öncelikle yazılı ve edebî anadil öğretilir. Fransa’da otuz kişilik bir lise sınıfının en az beş öğrencisi edebî Fransızca’yı çok iyi öğrenerek mezun olacaktır. Otuzda beş nisbeti, ileride Fransa’nın kadroları için yeterli bir orantıdır. Bizde ise liselerimiz doğru dürüst edebî Türkçe öğretemez. Bir Türk lisesinden mezun olup da, Fuzulî divanını anlayarak, zevk ve haz alarak okuyabilen bir Türk genci gösterebilir misiniz bana?
İkinci olarak, medenî ülkelerin liselerinde çok güçlü bir tarih eğitimi verillir. Gençler hem kendi tarihlerini, hem de genel tarihi iyi öğrenir. Bizde iki tarih vardır: Biri resmî, ideolojik, sun’î, düzmece bir tarih, diğeri ise üvey evlât muamelesi gören hakikî tarih. Bu ikincisi okutulmaz.
Üçüncü olarak medenî ve ileri ülkelerin liselerinde felsefe grubu denilen şu dersler okutulur: Psikoloji, mantık, ahlâk (aksiyon bilgisi), metafizik, estetik. Bizde bunlar okutulmaz, öğretilmez.
Dördüncü olarak medenî ülkelerin liselerinde sanat tarihi ve kültürü verilir.
Beşinci olarak da, sosyoloji okutulur.
Yukarıda belirttiğim gibi, otuz kişilik sınıfın beş parlak öğrencisi bu sosyal kültür derslerinde başarılı olsalar, bulundukları ülkenin gelecekteki kadrolarının kurulmasına yetecek bir nisbet ve sayı elde edilmiş olur.
Bütün medenî, demokrat, ileri, başarılı ülkelerde birtakım evrensel değerler ve güvenceler mevcuttur. Bunların bir kısmını sayayım:
1. Temel ve evrensel insan hakları, hürriyetleri, haysiyetleri.
2. Bunların birincisi olarak din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti ve serbestliği. Şu anda bu hürriyetin cenneti ABD’dir. Tarihte Osmanlı devletiydi.
3. Can, mal, ırz, kimlik, güvenliği. İnsanların kendi vatanlarında korkusuz yaşayabilmeleri.
4. Adil şekilde muhakeme edilme hürriyeti.
5. İşkenceden, baskıdan, haksız yere hapse atılmaktan, dosyalanmaktan, sicillenmekten emin olmak.
Eskiden Hıristiyan ülkelerinde insanlar inançları, fikirleri yüzünden diri diri yakılıyordu ama şu anda başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinde çok büyük bir din ve inanç hürriyeti vardır. Buna karşılık başta Türkiye olmak üzere nice İslâm ülkesinde bu hürriyet kısıtlıdır. Bazılarında lâiklik adına, bazılarında din adına din hürriyeti kısıtlanmaktadır.
Suudi Arabistan’da, Kur’ân ve Sünnet prensiplerinin ışığında kralı, kral âilesini, iktidarı tenkit etmek mümkün müdür? Böyle bir şey yapan doğduğuna pişman edilir.
Tunus’ta korkunç bir lâiklik taassubu ve terörü hüküm sürüyor. Orada namaz kılmak, bir genç kızın başını örtmesi suçtur, cinayettir, rejime karşı olmaktır.
Bir zamanlar Müslüman çoğunluğu ve farklı dinden olanlara geniş bir din ve kimlik hürriyeti sağlamış olan Türkiye bugünkü duruma nasıl düştü? Bu bataklıktan nasıl çıkacak?
Bence bugünkü olumsuzluğun üç sebebi var:
Birincisi: İslam dünyasına hakim olan kırsal kesim, köylü, gecekondu, varoş, taşra kültürü ve zihniyetidir. Müslümanların en kısa zamanda şehir, metropol, medeniyet kültürünü yakalamaları gerekiyor.
Dünyanın ve tarihin gerisinde, dışında kalarak kurtulmak, ilerlemek, hürleşmek mümkün değildir.
İkincisi: İslâm ülkelerinde büyük ölçüde din sömürüsü vardır. Bu da, cahillikten ileri gelmektedir. Müslümanlar arivistlerin, soytarıların, İslâmcı maceraperestlerin, din bezirganlarının peşine düşerek kurtulamaz.
Üçüncü olarak da, birtakım islâmî ideolojilerin, İslâmcı hizip ve fırkaların kendilerini yüce İslâm dini ile özdeşleştirmiş olmlarıdır. Kurtuluş İslâm’dadır, şu veya bu ideolojide, hizipte, fırkada, şuculuk veya buculukta değil. 06 Temmuz 2001