Pazartesi

 

Fransa’da bu yıla kadar, Ramazanın başlangıç tarihinin tesbiti konusunda çeşitli Müslüman cemaatler arasında anlaşmazlık oluyormuş. Bu yıl, Fransa Müslüman Diyanet Konseyi (CFCM) Paris camiinde toplanmış, bizde olduğu gibi Ramazanın başlangıcını 27 Ekim olarak tespit etmiş.

“Fransa’da Ramazan bugün başlıyor” başlıklı haberinde Le Figaro gazetesi birçok fabrika ve müessesenin bilhassa otomobil endüstrisinin çalışmalarını Ramazana göre ayarladıklarını bildiriyor.

Fransa laik bir ülkedir. Laiklik konusunda da, Türkiye’ye örnek olmuştur. Ancak orada dine ve dindarlara saygılı bir laiklik hüküm sürmektedir. Zaman zaman bazı çatlak sesler çıksa da; demokrasinin, hukukun, insan haklarının, din ve inanç hürriyetinin gerekleri yerine getirilmektedir. Bu cümleden olmak üzere, işyerlerinde, fabrikalarda, Müslüman çalışanların oruç ibadetlerini yerine getirirken zorlanmamaları için tedbirler alınmış, mesai saatleri buna göre ayarlanmış.

Bizdeki birtakım militan, fanatik, yobaz, hak hukuk tanımaz adamlara Fransa’yı ve öteki medeni Avrupa ülkelerini göstersek, siz de onlar kadar anlayışlı ve toleranslı olun desek dinlerler mi dersiniz? Dinlemezler! Bundan birkaç sene önce Müslüman Türkiye’nin hükümeti Ramazanda memurların iftara yetişebilmeleri için, mesai saatlerinde değişiklik yaptığında bizim fanatik yobazlar az mı yaygara kopartmışlardı? Laiklik elden gidiyormuş! Be adamlar, bir şeyin elden gitmesi için, mevcut olması lazımdır. Türkiye’de gerçek manada bir laiklik var mı ki, elden gitsin.

Laiklik, din ile devletin ayrılmasıymış; dinin devlete devletin dine karışmamasıymış. Laiklik buysa, Türkiye’de laikliğin var olduğunu iddia etmek mümkün müdür?

– Devletin, genel müdürlük seviyesinde bir Diyanet İşleri Başkanlığı var. Bu başkanı Müslümanlar, Müslümanların temsilcileri, din hocaları seçmiyor, devlet seçiyor.

– Devletin yetmiş küsur bin camii var.

– Devletin yüz binden fazla müftüsü, imamı, müezzini, vaizi var.

– Devletin beş yüzden fazla resmi imam hatip okulu var.

– Devletin on yedi ilahiyat fakültesi var.

Sonra bu devlet laik oluyor. Yahu bu ne biçim bir laikliktir?..

Azıcık aklı, mantığı, iz’anı, siyasi kültürü olan bir kimse bizde laiklik olmadığını; bu sistemin adının “Devlet Dini” olduğunu bilir, anlar ve kabul eder. Peki bizdeki bazı adamlar niçin sürekli şekilde laiklik elden gidiyor yaygarasını kopartıyorlar?.. Onlar, laikliği bahane ederek kurmuş oldukları hakimiyet ve saltanatın, muazzam miktardaki rantların elden gitmesinden korkuyorlar.

Dindar insanların, dinden, dini konulardan sık sık bahsetmeleri tabiî karşılanır. Ama dindar olmayan, hatta dinsiz olan birtakım gazetecilerin, televizyoncuların, politikacıların, okuryazarların durup dinlenmeden dinden bahsetmeleri akıl kârı mıdır?

Adamların veya kadınların dinle, inançla, ibadetle bir ilgileri yok. Çoğunun alnı bir ömür boyu secdeye varmamıştır. Onların din ile bağları, öldükleri vakit cenazelerinin bir camiye getirilip musalla taşına konulup namazları kılındıktan sonra İslam kabristanına gömülmesinden ibarettir. O halde bu adamlar niçin din konusunu gündemlerinden hiç çıkartmıyorlar? Laik zihniyetli kimselerse bu konuları dindar vatandaşlara bıraksınlar.

Her Ramazan olduğu gibi bu Ramazanda da, geleneksel dindarlığa sıcak bakmayan bir takım büyük gazeteler yoğun bir şekilde dinî yayın yapmaya başladılar. Bazıları okuyucularına dinî kitaplar hediye ediyor. Acaba Ramazan gelince bunların din postuna bürünmeleri samimi midir, yoksa birtakım maksatları ve kasıtları mı vardır?

Şöyle bir projem var: Büyük gazetelerimizden birinin son yıllarda din konusunda atmış olduğu yüz kadar manşeti bir albüm haline getirmek. Sanırım bunlar bir araya getirilince ortaya çok ibretli bir tablo çıkacaktır.

MİT ile yakın ilgisi olduğu söylenen bir Diyanet büyüğü, makamından ayrıldıktan sonra, MİT’in yarı resmi yayın organı olan, tabiri caizse tetikçiliğini yapan büyük bir gazetede dinî köşe yazıları yazmaya başladı.

Sabataycı, çağdaş, uygar, ilerici, koyu Kemalist gazeteler kadrolarına sünni ilahiyatçıları ve hocaları almıyorlar. Nerede bir reformcu, yenilikçi, heterodoks bir ilahiyatçı varsa onlara birer köşe veriyorlar. Ardından gelsin reform ve yenilik reçeteleri.

Bir ilahiyatçı geçenlerde İslam ve kadınlar mevzuunda atmış tutmuş, esmiş savurmuş. Hazreti Aişe (Radiyallahu anha) validemizin ilim, irfan, akıl, hikmet, fıkıh bakımından nice erkekten üstün olduğunu söylüyor. Buraya kadar doğru. Ancak bundan sonra işi genelleştiriyor ve geleneksel İslam’ın semitik zihniyet yüzünden kadınlara eşitlik tanımadığını iddia ediyor.

Hazret-i Aişe’nin üstünlüğü istisnai bir vakadır. Azıcık mantık bilen kişi, Hazret-i Aişe üstündür diye bütün kadınların ilimde, irfanda, hikmette, fıkıhta onun gibi olduğunu ve olabileceğini iddia etmez.

Bugün dünyada kadın erkek eşitliğini mutlak şekilde ilan etmiş ve uygulamaya koymuş ülkeler vardır. Şimdi soruyorum:

– Onların millet meclislerinin yarısı kadın üyelerden mi oluşmaktadır?

– Kabinelerinin yarı üyesi kadın mıdır?

– Ordularının yarısı kadın mıdır?

– Kadınlarla erkekler her hususta eşittir de, futbol takımlarında kadın ve erkek oyuncular niçin karışık şekilde oynamıyor?

– Olimpiyatlarda ve diğer müsabakalarda niçin erkek oyuncular ayrı, kadın oyuncular ayrı yarışıyor?

Kadınlarla erkekler, hukuk önünde elbette eşittirler. İnsanlık haysiyetine sahip olmak bakımından yine eşittirler. Lakin, erkek erkektir, kadın kadın…

Militan laikleri beyinlerinden vuran bir haber Almanya’dan geldi. Bir şehirde güvenliği sağlamak için kurulan bir zabıta birimine başörtülü iki Müslüman kadın alınmış…

Laiklik konusunda Fransa bir istisnadır. Başka hiçbir medeni, demokrat ileri, hukukun üstünlüğü prensibini kabul etmiş, temel ve evrensel insan haklarına saygılı batı ülkesinin anayasasında laiklik yazılı değildir. Bazıları birtakım Afrika ülkelerinin anayasalarında laiklik ilkesinin bulunduğunu iddia edebilirler. Onlar ciddi örnekler değildir.

Militan ve fanatik zümreyi üzecek bir haberim daha var. Tunus’ta, başörtüsü yasağı kaldırılmış, artık o kardeş ve dost ülkede kadınlar tesettür kıyafetleriyle serbestçe dolaşabiliyorlarmış. Yasak kaldırılır kaldırılmaz, kütle halinde başörtüsü kullanılmaya başlanmış. Namaz ve camiler konusundaki kısıtlamalar da kaldırıldığı için, halk ve gençlik akın akın camileri dolduruyormuş.

Bizim fanatikleri, önce çok sevindiren sonra üzen bir haber de, Afganistanlı bir kadının güzellik yarışmasına katılıp bikini mayo ile vücudunu teşhir etmesi oldu. Gazete ve televizyonlarımız, aşırı sevinç içinde “Afganistan güzeli… Afganistan güzeli…” dediler. Dediler ama birkaç gün sonra, sevinçleri kursaklarında kaldı. Afgan hükümet sözcüsü, Afganlı yosmanın müstehcen bir kıyafetle güzellik yarışmasında boy göstermesini kesin bir dille kınadı. 11 Kasım 2003