Pazartesi

 

Kısa bir müddet önce, İstanbul’un tarihî selatin camilerinden biri olan Yavuz Sultan Selim Camiinden, 15 kadar son derece değerli yazma Kur’an-ı Kerim çalındı.

Maalesef son yıllarda camiler, vakıf depoları, kütüphaneler sistemli şekilde talan edilmektedir

Adı geçen camide tamirat ve restorasyon yapılıyormuş. 15 kıymetli yazma Mushaf-ı Şerif, cami müştemilatının bir binasına konmuş ve oradan kayıplara karışmış.

Eskiden bu ülkenin, bu toplumun haydutları, eşkıyası, iti uğursuzu, hırsızı mukaddesatta saygısızlık etmezdi. Şimdiki itler ve hırsızlar camileri soyuyor. Kur’an nüshalarını çalıyor.

Yakın tarihimizde on binlerce cami, kelimenin tam manasıyla talan edilmiştir. Bu topyekun talan hakkında kitaplar yazılmalıdır. Talanın konu başlıkları şunlardır:

  1. On binlerce eski camideki, bazıları müzelik yüz binlerce tarihî halı ve kilim yok edilmiştir.
  2. Camilerdeki kıymetli hüsn-i hat levhaları çalınmış, atılmış, elden çıkartılmış, yok edilmiştir.
  3. Kıymetli tarihî çiniler çalınmıştır.
  4. Tarihî şamdanlar çalınmıştır.
  5. Kubbelerdeki alemler çalınmıştır.
  6. Ahşap ve madenî eserler çalınmıştır.
  7. Bazı mermer kitabeler çalınmıştır.

Bu hırsızlıklar bir türlü önlenemiyor. Niçin, niçin, niçin?

Topkapı surları dışında Yenikapı Mevlevîhanesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kıymetli eşya deposuydu. Eşkıya buradaki eşyaları soydu, götürdü ve sonra binayı yaktı. Tahkikat, mahkikat yapıldı, çoğunda hırsızlar bulunamadı, dosya rafa kaldırıldı.

Adı geçen depodan müzelik, seksen kadar kıymetli halı çalınmıştı. Bereket bunların renkli fotoğrafları çekilmişmiş, hırsızlıktan aylarca sonra Londra’da yayınlanan “Halı” dergisinde, depodan çalınan halılardan birinin fotoğrafını bir satış ilanında gördük. Bendeniz İstanbul Malî Şube Müdürü’ne gidip durumu anlattım, halıyı satışa arz eden Alman tacirini Türkiye’ye geldiğinde yakaladılar ve bir tek o halıyı geri alabildiler. Ötekiler gitti, gider.

Toplumumuzda o kadar berbat, o kadar rezil, o kadar iğrenç adamlar var ki, para için yemeyecekleri halt yoktur. Camileri de soyarlar, vakıf depolarını da soyarlar. Para karşılığında ruhlarını şeytana satarlar. Bu toplumu, bu hale getirenlerin Allah belasını versin!

Sadece camiler, vakıf eserleri mi? Bundan yirmi sene kadar önce, güneydoğudaki büyük vilayetlerimizden birinin müzesinin deposundaki onikibin tarihi kıymetli eşya da “kayboldu!”

Bazı müzelerde kıymetli eserlerin yerlerine, ustalıkla yapılmış sahteleri konulmuş diye duyuyoruz. Bazı kıymetli kitaplar da, kıymetsiz nüshalarla değiştirilmiş, Çok kıymetli eski ciltler “fersudedir” diye “atılmış”, yerlerine yeni ciltler yapılmış. Eski, kıymetli, tarihî, müzelik cilter dışarıya gönderilmiş.

Bazı tarihî binalar tahta perdelerle sımsıkı kapatılıyor, eski çinileri elden geçiriliyor Bu konuda da bir takım yolsuzluklar yapıldığını duyuyoruz, bu rivayetler doğru mudur, yalan mıdır, bunun tesbiti o kadar zor değildir. Çiniden anlayan üç kişilik uzman bir bilirkişi heyeti binaları gezer, yerinde tetkikler yapar ve raporunu verir…

Bir ara Amasya müzesinden Hafız Osman hattı çok kıymetli yazma bir Kur’an-ı kerim çalınmış. İslâmî kesimin gazetelerinden biri, bu hırsızlık haberini “Hazret-i Osman’ın yazdığı Kur’an çalındı” başlığıyla verdi. Be hanesi harap olasıca!.. Hafız Osman’la, Hazret-i Osman’ı ayırt edemiyorsun, sen nasıl gazetecilik yapabilirsin.

Birtakım geri zekalıların indinde çininin, şamdanın, oymalı rahlenin, yazma tezhibli Mushafın, kök boyalı antika halının kıymeti yoktur. Onlar için kıymetli olan cami ışıldakları, cami zırıldakları, cami fırıldakları, cami klimalarıdır, cami helalarıdır. Ne günlere kaldık?

Çalınan tarihî, antika eserler geriye gelmez. Bari bu konuda mufassal, müdellel kitaplar yazılsın, hırsızlar ve soyguncular lanetlensin, vazifelerini hakkıyla yapmayan sorumluların yüzüne tükürülsün, gelecek nesillere bilgi verilsin. Kültürden, sanattan, incelikten, zarafetten, hikmetten, ilmî araştırmadan uzaklaşmış bir toplum, ecdadından miras kalmış yüksek eserlere sahip çıkamaz.

Sultanahmet Camii İstanbul’un incisidir diyoruz, kimimiz oraya gidip aval aval bakınıyoruz. İnsanlığın yüz büyük mimarlık anıtı listesinde bulunan bu camimizin son tamirat ve restorasyonu başarılı olmuş mudur, olmamış mıdır, bu konuda söz söyleyecek, hüküm verecek kaç Müslüman vardır? Maalesef Sultanahmet Camiinin iç tezyinatı (tarihî çiniler dışında) son derece başarısızdır, hatta bazı hususlarda felaket derecesinde kötüdür.

Tamirat ve restorasyon ucuza mal edilmek isteniyor, müteahhit bir firmaya veriliyor, firma en ucuz ücretle çalışan elemanlar buluyor ve sonunda restorasyon faciaya dönüşüyor.

Hattan anlayan birkaç kişi götürünüz ve Sultan Ahmet Camii’nde üzerinden geçilen eski kubbe yazılarını inceletiniz. Yakından bakıldığında anlayana saçını, başını yoldurtacak cahillikler, sabotajlar yapılmıştır.

Bana “çok konuşuyorsun” diyenler çıkabilir. Hayır, çok değil az konuşuyorum.

Kendine güvenen varsa ortaya çıksın, bahsettiğim konular uzman ve ehliyetli bilirkişilere havale edilsin, raporlar yazdırılsın, ben neticeye razıyım.

Yakın tarihimizde tahrib edilen, içlerindeki kıymetli eşya yağma edilen türbeleri anlatmak için bin sayfalık bir kitap yeterli olmaz. Eski padişah, valide sultan, sadr-ı azam, vüzera, ekabir türbeleri birer küçük müze gibiydiler. Yazma Mushaflar, sandukalar üzerindeki puşîdeler, şamdanlar, halılar, seccadeler, rahleler ve daha neler neler. Şimdi gidin bakın, bunlar yerinde mi? Tarihî türbeler öylesine boşaltılmış ki, fare düşse başı yarılır…

İslâm’da öyle rast gele lanet okumak yoktur, lakin vakıf eserlerini çalanlara lanet okumakta beis yoktur. Çünkü vakfedenler, vakfiyelerinde “Vakfımızı bozanlara, vakıf eşyaları çalıp zimmetine geçirenlere Allah lanet etsin…” diye beddua etmişlerdir. (Ecdad yadigarlarını bu hale getirenlerin) Mekanları nar olsun! 18 Mayıs 2004