Le Monde (Fr) gazetesinin 5 Ekim 2006

nüshasında “Tunuslu Kadınlar, başörtüsüne geri dönüş” başlıklı uzunca bir yazı okudum. Tunus’ta başörtüsünün ve tesettürün tekrar revaç bulduğunu anlatıyordu. Yazıda anlatılanlar:

Herşey bir veya iki sene önce başladı. Üniversite anfilerinde, bazı kız öğrencilerin başlarında bandana (sadece saçları örten, kulakları, gerdanı açık bırakan başörtüsü) ve kasketler görülmeye başlandı. Sonra bunlar hicaba dönüştü, halbuki örtünmek yasaktı. İdarede de birçok sekreter (kadın bürokratlar) aynı şeyi yapmaya başladılar. Bunun sebepleri sorulduğunda: “Örtünmeye ihtiyaç duyuyorum” cevabını veriyorlar.

Cuma namazlarında camiler dolup taşıyormuş. Bir gün yeğenim, içinde köpek beslenen bir eve gitmeyi reddetti. “Köpek necistir, köpek olan yerde ibadet edilmez” dedi.

Tunus’ta başörtüsü örtenlerin sayısı artıyor. Başkentte dört kadından biri örtülü, taşrada dörtten üçü kapalı… Başkent’e 200 kilometre mesafedeki, İslâm’ın dördüncü kutsal şehri Kayruan’da kadınların erkeklerle birlikte kafelerde oturmaları düşünülecek bir şey değil.

Otuz yaşındaki Zekiye öğretmenin sınıfındaki kız öğrencilerin yarısı tesettürlü. Beden eğitimi hocası, derslerde bile başını açmıyor. Hemen hemen bütün erkekler bir kızın bekaretinin çok önemli olduğunda ittifak ediyor.

Le Monde gazetesi, Tunus’ta tesettür kıyafeti satan dükkanların çoğaldığını da yazıyor: Çeşit çeşit tesettür elbiseleri… Geleneksel kaftanlar, renkli ve rüküş (Bizdeki gibi), hattâ seksî giysiler, cilbablar (tam tesettür kıyafteleri)…. Bir dükkâncı, müşterilerin pek değişken olduğuna işaret ediyor: “Bazıları cilbaba giriyor ve bir sene sonra bunu terk ediyor. İslâmî giyim kuşam henüz yerine oturmuş değil…”

Bu yaz, “İslâmî plaj kıyafeti” büyük sükse yapmış. Polis tesettür dükkânlarına baskın yapıyormuş. Kolluk kuvvetleri böyle dükkanlara arada bir gidiyor ve “Bu saçma sapan kıyafetleri satmayı durdurunuz!” diyormuş. Sokakta rastgele yakaladıkları tesettürlü Müslüman kadınlara “Başörtüsünü aç! Tekrar da takmaya kalkma! Bir dahaki sefere soluğu merkezde (Emniyette) alırsın…” Tunuslu kadınlar titreyerek soruyor: “Kime itaat edeceğiz? Polise mi, Allah’a mı?..”

Tunus’taki siyasî rejim, kadınların ve kızların tesettüre, başörtüsüne dönüşü akımı karşısında stratejisiz ve aciz bir vaziyetteymiş…

Le Monde bu yazıyı yayınladıktan iki gün sonra 7 Ekim tarihinde bizim Hürriyet ceridesinde “Türbansız Tunus” başlıklı bir yazı çıktı. (Yazarı İsmail Şahin). Bu yazıdan da bazı cümleler alıyorum:

Tunus’u baştan sona kadar dolaştık, ancak tesettürlü kadına rastlayamadık.

Tunus’ta 10’a yakın kenti dolaştık, tesettürlü bir kadına bile rastlayamadık.

Bu iki yazıyı okuduktan sonra insanın kafası karışıyor. Dünyaca ünlü Le Monde gazetesi yalan mı söylüyor?.. Hürriyet gazetesinin muhabiri görme özürlü müdür?

Fransız gazetesi, Tunus’ta başörtüsü yayılıyor, başkentte dört kadından biri örtülü, taşrada dördün üçü örtülü diyor. Bizim gazete “Tunus’ta 10 şehri dolaştık, -bir tek- örtülü kadın görmedik…” diyor.

Bendeniz beş yıl kadar önce Tunus’a gezmeye gitmiştim. Gerçekten o zaman çok ağır, çok kahr edici bir baskı vardı ve sokaklarda, meydanlarda başörtülü kadın ve kız görülmüyordu. Sadece ihtiyar bir kadında, bizim Merzifon ihramlarına benzeyen, elde dokunmuş bir cilbab görmüştüm.

Sonra haberler gelmeye başladı. Başörtüsü konusundaki baskı biraz gevşemiş ve kadınlar kızlar örtünmeye başlamış. Le Monde’daki yazı bunu gösteriyor. Hürriyet yanlış yazıyor, gerçeği çarpıtıyor.

Tunus’ta bulunduğum sırada camilerdeki uygulama da pek garipti. Mesela öğle namazında başkentteki bütün camilerde aynı saatte ezan okunmuyordu. Onbeş yirmi dakikalık aralıklarla ezan okuyorlar ve namaz biter bitmez, camiyi kilitliyorlardı. Namaz kılan Müslümanların kalkışmasından korkuyorlarmış.

İnanılmayacak bir şey anlatmışlardı. İstihbarat teşkilatı, sabah namazı vaktinde ışıkları yanan evleri birer birer tesbit edip fişliyormuş. Namaz kılanlar rejime, uygarlığa, laikliğe düşman olarak görülüyormuş. Bunu duyduğum zaman gerçekten çok üzülmüştüm.

Hürriyet gazetesi bu yanlışı nasıl yaptı? Sanırım bunun birkaç sebebi var: Zaten oldum olası tesettüre, başörtüsüne karşıdır. Bunu bilmeyen yoktur. Bazen gerçekleri yazmak yerine, öyle olmasını istedikleri şekilde yazıyor.

Resmî bir davet olduğu için Hürriyet muhabiri beş yıldızlı bir otelde misafir edilmiş ve Tunus’u bir bütün olarak gösterecek manzaralar kendisinden esirgenmiş olabilir mi?

Böyle olsa bile, “10 kent gezdik, bir tek başörtülü kadın görmedik” cümlesini sarf etmek mümkün müdür? Le Monde, taşrada dört kadından üçünün başörtülü olduğunu yazıyor.

Tunus’ta hukuk devleti yoktur, polis rejimi vardır. Orada Müslümanların temel hak ve hürriyetleri ihlal edilmektedir. Bütün dünya bunu biliyor ve insan haklarını koruma kuruluşları ve dernekleri sık sık kınayıcı beyanlarda bulunuyor.

İslâm’ın iki temel şiarı, sembolü, bayrağı vardır: Erkekler için beş vakit namaz. Kadınlar için başörtüsü-tesettür. Bazıları tesettürü siyasal İslâm’ın simgesi olarak görüyor ki, bu bir çarpıtma ve saptırmadan ibarettir. Başörtüsü siyasal İslâm’ın da simgesi olsa, yine yasaklanamaz.

Sen Masonların simgesi olan pergel ve müsellesi yasaklıyor musun? Sen komünistlerin simgesi olan orak çekici yasaklıyor musun? Sen Musevîlerin simgesi olan kippayı (Yahudi takkesini) yasaklıyor musun? Yasaklamıyorsun, yasaklayamazsın, o halde başörtüsünü de yasaklayamazsın… 12 Ekim 2006