Light İslam Tuzağı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Şubat 2019
Pazar
Zaman zaman reformcuları, yenilikçileri tenkit eden yazılar kaleme almaktayım. Bundan sonra, bu konuda daha sık aralıklarla yazmam gerekecek. Çünkü reform, yenilik, değişim “light Islam” konusunda gizli, sinsi, çok derin birtakım planlar, programlar, stratejiler üretildiğine dair zannî ve istihbarî bilgiler almaktayım. Bir Müslüman olarak, bunlar beni çok yakından ilgilendirmektedir.
Birtakım reformcular makas, benim mukaddes dinim kumaş değildir. Onların din konusunda istedikleri gibi at koşturmalarına seyirci kalacak değiliz. Bütün yasal ve medeni yollarla onları tenkit edeceğiz. Yapmak istedikleri şeyin yanlış ve çirkin olduğunu ispata çalışacağız.
İşin en vahim ve üzücü tarafı, İslâm’da reform ve yenilik hareketinin Müslümanlar tarafından değil, gayr-i müslimler tarafından planlanmış olmasıdır.
Peki, bizim reformcu ve yenilikçi İlahiyatçılar Müslüman değil mi? Elbette onlar da Müslümandır. Biz, ehl-i sünnet Müslümanları, bid’atleri ve yanlışlıkları kendilerini küfre götürmeyen Müslümanları asla tekfir etmeyiz. Reform ve yenilik sahnesinde birtakım İlahiyatçılar görülmekteyse de sahnenin arkasındaki görünmeyen kulis kısmında gayr-i müslimler vardır. Çağımızda sessiz sedasız, gürültü etmeden, şamata çıkarmadan dünyayı idare eden uluslararası bir gizli “Dünya Devleti” bulunmaktadır. Söylemeye hacet yok ki, bu devletin başta gelen ricalinin büyük kısmı açık Yahudi, bir kısmı gizli Yahudi ve bu ikisinin ekseriyeti de masondur.
Son yıllarda, hiç hatıra gelmeyen bir gelişme oldu. İslâm dünyasında bir şahlanma görüldü. Batı Avrupa ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Kanada’da binlerce, on binlerce, yüz binlerce insan ihtida etti (İslâmiyete geçti). Gizli dünya devleti, bu kütlevi ihtidaları durduramayacağını anlayınca; kendilerine zarar vermeyecek ılımlı, light, Protestanlaştırılmış, beşeri bir hümanizma ve ideoloji haline getirilmiş bir İslâm türetmek üzere hesaplar kitaplar, planlar programlar, stratejiler yaptı. Şimdi bunları uygulama safhasına geçirmek istiyorlar. Bu konuda da Türkiye’yi en müsait zemin, tecrübe tahtası olarak görüyorlar. Bizim ülkemizin yakın tarihinde din konusunda çok tahribat olmuş, Türkiye’de İslâm kültür ve medeniyetinin can damarları kurutulmuştur.
Aslında bu dinde reform, yenilik, köklü değişim planları o kadar da yeni değildir. 1923’te Lozan müzakerelerinin arka planında, çok gizli görüşme ve müzakerelerde planlanmıştır. Bu işin baş mimarı da Osmanlı Devleti’nin son başhahamı Hayim Nahum cenaplarıdır. Bunlar çok netameli konular… Mayınlı bir arazide yürürcesine dikkatli hareket etmek, ihtiyatlı yazmak gerekiyor…
İslâm dinini bozmaya, tahrife, değiştirmeye yönelik bu dinde reform, light Islâm teşebbüsü karşısında samimi müminler ne yapmalıdır? Madde madde tekliflerimi açıklıyorum:
(1) İslâm dini bize Hazret-i Muhammed Aleyhisselam tarafından tebliğ edilmiştir. Bizim Peygamberimiz, Önderimiz, Rehberimiz, Seyyidimiz, kılavuzumuz odur. Binaenaleyh, onun Şeriatına, sünnetine, ilkelerine, metotlarına sımsıkı sarılmalı, bunlardan en küçük bir uzaklaşmaya bile izin vermemeliyiz. Peygamberin eteğine yapışan kurtulur. Onun eteğini ve elini bırakan sapıtır, felakete uğrar, Allah saklasın ebedi saadetini yitirir.
(2) Peygamberimiz, “Benim ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız doğru yolu bulursunuz.” buyurmuşlardır. Binaenaleyh din konusunda Ashab-ı kirama tabi olmamız gerekir.
(3) İlk asırlarda İslâm’ı çok iyi anlamış, bu yüce dinin hükümlerini hayata başarıyla uygulamış, Allah’ın izniyle büyük bir başarıya ve fütuhata nail olmuş örnek ve yüksek Müslümanlara Selef-i Salihîn diyoruz. Onlara da uymamız gerekir.
(4) İlk asırlarda büyük müctehitler çıkmış, Kitap ve Sünnetten Şeriat ve fıkıh hükümlerini çıkartarak, İslâm dininin taharete, ibadetlere, muamelata, cezalara, ahkam-ı sultaniyeye ve diğer konulara ait hükümlerini tedvin etmişlerdir. Bu müctehitlerin dördünün mezhepleri İslâm dünyasında uygulanmaktadır. Biz bu dört mezhepten hangisine bağlı isek, ona hassasiyet ve titizlikle sarılmalıyız. Zamanımızda çok tahripkar bir mezhepsizlik cereyanı vardır. Bu tuzağa düşmeyelim. Anadolumuzun yetiştirdiği büyük İslâm alimi Düzceli Muhammed Zahit El-Kevserî hazretlerinin “mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür” uyarısını hatırımızdan hiç çıkartmayalım. Yine başka bozuk bir cereyan da telfik-i mezâhib hareketidir. Bu da son derece yanlıştır, ondan da uzak durulmalıdır.
(5) Geçmiş asırlarda İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Şaranî, Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî gibi büyük ve rabbanî alimler, kamil mürşidler zuhur etmiş, çok çok değerli kitaplar yazmışlardır. Bir hadis-i şerifte “Ulema peygamberlerin varisleridir.” buyurulmaktadır. Dini anlamak ve hayata uygulamak hususunda bu büyüklere tabi olalım. Onlar ehl-i sünnet ve’l-cemaat cadde-i kübrasının, Sevad-ı Azam yolunun aydınlatıcı kılavuzlarıdır. Kim bu büyükleri bırakıp da reformcu ve yenilikçi ilahiyatçıların peşinden giderse Mevlasını değil, belasını bulmuş olur. Ancak tasavvuf ve tarikatlar hususunda da şu temel prensibi hatırımızdan hiç çıkartmayalım: Şeriatsız ne tarikat olur ne tasavvuf. Bir tarikatın hak olması, bir şeyhin gerçek şeyh olması Şeriata uygunluk ile olur.
İslâm’ın ilk asrında Hülefa-i Raşidin devrinde, Yemen Yahudilerinden bir haham yalancıktan Müslüman olmuş, Abdullah İbn Seb’e ismini almıştı. Bu zat Hazret-i Ömer’den kadılık istedi, firaset sahibi olan Hazret-i Faruk, ona böyle bir memuriyet vermedi. Daha sonra eline fırsat geçiren bu adam, İslâm’da zuhur eden ilk büyük fitne ve fesat yangınının kundakçısıdır.
Osmanlı Devleti zamanında da, İzmir Yahudilerinden Sabatay Sevi haham olmuş, “Beklenen Mesih” olduğunu iddia etmiş, daha sonra kellesini kurtarmak için yalancıktan ihtida etmiştir. Bugün ülkemizde Sabatay Sevi’nin dinine mensup hayli “Gizli Yahudi” bulunmaktadır. Bunlar zahiren Müslüman görünüyorlar. Gerçekte ise Museviliğin bir koluna mensupturlar. Bu taife dinde reform, yenilik, light Islâm cereyanını teşvik etmekte, desteklemektedir. Bu husus da hiç hatırdan çıkartılmamalıdır.
Ülkemizde Sabataycılardan başka da “Gizli Yahudiler” bulunuyor. Resulullah zamanında Medine’den kovulan Yahudilerin kuzeye göç ettiklerini ve bunların bir kısmının Anadolu’ya yerleşmiş oldukları biliniyor. Yine İslâm’dan önce de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya hayli Yahudi göçü olmuştur. Musevilik dininde, “İki dinli” olmaya ruhsat ve fetva verilmiştir. Bu Yahudilerin bir kısmı şimdi kendilerini Kürt gibi göstermektedir.
16. ve 17. yüzyıllarda Polonya’da ve Rusya’da zulme maruz kalan bir kısım Yahudiler de Osmanlı mülküne hicret etmişler, yeni yurtlarında rahat edebilmek için kendilerini İslâm’ın bazı bozuk fırkalarına mensupmuş gibi göstermişlerdir. Araştırıcıların bu konularda derin ilmî tedkikler yapması gerekir.
AKP iktidarının dinde reform, yenilik, light Islâm konusunda uluslararası Derin Dünya Devletinin, uluslararası siyonizmin, İsrail’i destekleyen Evangelistlerin tuzaklarına düşmemesini temenni ederiz.
Cenab-ı Hak Kur’an’ı ve İslâm’ı koruyacağını vaad buyurmuştur. Hiçbir beşer Kur’an’ı ve İslâm’ı değiştiremez. Yapabilecekleri tek şey reformculuk, yenilikçilik, light Islâm, ılımlı İslâm adlarında birtakım bozuk ve sapık fırkalar çıkartmak olabilir.
İlahiyat fakültelerimizde maalesef bozuk cereyanlar cirit atmaktadır. Kelam, akaid ve fıkıh imamları, müctehidleri, fukahası ve uleması tarafından reddedilen bozuk Mutezile mezhebinin bile taraftarları olduğunu duyuyoruz. Cenab-ı Hakk insanlara akıl, fikir, cüz’î irade vermiştir. Hidayeti seçen kazanmış, dalâleti seçen kaybetmiş olur.
Politikacılar kendi şahsi menfaatleri, İkballeri, prestijleri için bazı yanlış işler yapabilirler. Bu gibi yanlışlıklar tarihte çok görülmüştür. Ancak mümin ve müslim olan birtakım politikacılara bu sütunlardan sesleniyorum:
Din konusunda yanlış işler yapmaya kalkışmayınız. Din konusunun şakası yoktur. Tokat ve sille yersiniz, perişan olursunuz. Din işi öteki işlere benzemez… 17 Kasım 2003