Lisan
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Cuma
İnsanların ve toplumların anadilleri üzerine yaptığı bir araştırmada Frédéric Hebel (1813-1863) şu önemli hükmü veriyor:
“İnsan, hem içinde yaşadığı dünya ile, hem de kendisiyle olan ilişkilerinde bütün varlığıyla kendi lisanı üzerine oturmaktadır. Lisan, fertler için olduğu gibi, halklar için de, onların şuur ve vicdanlarını ve terakkilerini ölçmeye yarayan bir ölçü birimidir.” (Encyclopédie Universelle, c. 6, Linguistique kısmı, s. 643, Marabout, Paris)
Evet bir insan, bir toplum, bir millet anadilinin seviyesiyle ölçülür. Lisan da ikiye ayrılır: Birincisi günlük konuşma dilidir. Bu o kadar önemli değildir. İkincisi yazılı-edebî lisandır. Kültür, medeniyet, sanat, yükseklik ölçüsü işte bu ikinci lisandır.
Türkiyemizde siyasî, kültürel, sosyal, iktisadî bir sürü büyük buhran var ama bunların en vahimi lisan buhranıdır. Yazık ki, bu konu üzerinde durulmuyor. Nâdir istisnâlar dışında aydınlarımızın, idarecilerimizin, yüksek tabakamızın gündemlerinde lisan diye bir madde ve mesele yoktur.
Bir Türkiyeli aydın, anadili olan Türkçeyi ne kadar biliyorsa o kadarlık bir adamdır.
Türkler nasıl lisansız bırakılmışlardır? Madde madde açıklamaya çalışalım:
(1) Soykırım yaparak Türkleri yok etmek mümkün değildi. Dilkırım yaparak onları mânen yok etmişler, zillete düşürmüşler, sömürge yerlisi haline getirmişlerdir.
(2) Türk düşmanlığı sadece Yunanistan’a, Sırbistan’a, Bulgaristan’a ve başka küçük milletlere ve ülkelere ait bir olgu değildir. Bütün Haçlı Batı dünyası Türkiye’den, Türklerden çekinmektedir. Türkler, Japonlar gibi başarılı oldukları takdirde dünyanın dengeleri bozulacak, Batı âlemi üstünlüğünü kaybedecektir. Böyle bir şeye imkân vermemek için en geçerli çare Türkleri dilsiz bırakmaktır.
(3) Yakın tarihimizde, millî kimliğimizin iki büyük temeli olan lisana ve tarihe radikal müdahalelerde bulunulmuştur. Halide Edib Adıvar, “Türkiye’de Şark, Garp ve Amerikan Tesirleri” adlı kitabında bizde lisana ve tarihe yapılan baskı ve müdahalelerin Hitler Almanya’sında ve Stalin Rusya’sında yapılanlardan daha şiddetli olduğunu yazar.
(4) Türkiye’nin, Türkiyelilerin kül altında bekleyen büyük bir enerjisi vardır. Ülkemiz bu enerjiyi kullanabildiği takdirde Türkiye dünyanın büyük güçlerinden biri olacaktır. İçimizdeki ve dışarıdaki düşmanlarımız böyle bir şeye imkân ve fırsat vermemek için lisanımıza, tarihimize, dinimize, bize güç veren geleneklerimize, millî kimliğimize, kültürümüze, kişiliğimize ambargo koymuşlardır.
(5) Türkiye bir Japonya, bir Güney Kore, bir Taiwan, bir Singapur gibi başarılı olamıyorsa, bin türlü rezalet ve mânevî sefalet içinde çırpınıyorsa bunun birinci sebebi Türkçe’nin bitirilmiş olmasındadır.
(6) İngilizce için Latin harfleri en uygunsuz alfabedir. Buna rağmen ve imlâları son derece çetrefil olduğu halde İngilizce dünyanın en zengin ve güçlü dili olmuş, çağımızın lingua francası haline gelmiştir. İngilizlere yeni bir alfabe yapın, onu yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan Bantuca, Papuaca, Eskimoca gibi bir lisana çevirin, elli sene içinde İngiliz irfanı ve kültürü söner.
(7) Japonları bu kadar akıllı, başarılı, azimli, sabırlı, güçlü, vasıflı, üstün yapan kendi millî yazılarıdır. Bir Japon çocuğu bu yazıyı öğrenebilmek için dişini tırnağına takar, dehşetli bir gayret sarfeder ve sonunda güçlü bir insan haline gelir. Japoncayı kolaylaştırın, arılaştırın, sadeleştirin, sonunda ne Japonya kalır, ne Japonluk.
(8) Bildiğim kadarıyla dünyanın okuma-yazma itibarıyla en zor dili Çincedir. Günlük gazete basabilmek için bile onüç bin ayrı şekil kullanmak gerekiyormuş. Çinliler bir gün dünyaya hakim olurlarsa işte bu zor yazı sayesinde olacaklardır.
(9) Üniversite reformundan önce, İstanbul Üniversitesi’ne “İstanbul Darülfünunu” deniliyordu. Darülfünun müderrislerinden (profesörlerinden) Avram (Abraham) Galanti, 1927’de İstanbul’da eski Osmanlı harfleriyle (Yazı devrimi 1928’de olmuştur) “Arabî Harfleri Terakkimize Mâni Değildir” başlıklı bir kitap çıkartarak, alfabe değişikliği yapılmamasını istemişti. Galanti bu eserinde, yeni yapılacak kelimelerin Arapça köklerden yararlanarak türetilmesini de tavsiye ediyordu. Lisan ve yazı konusunda Avram Galanti’nin teklifleri kabul görmedi; Bulgaristan’dan bu iş için özel surette getirtilen Agop Martayan dil devrimi hareketinin başına geçirildi. Bu zat, Türkiye’ye geldikten sonra imzalarını A. Dilaçar şeklinde atmıştır.
(10) Bugünkü arı, sade, kuşa çevrilmiş, özleştirilmiş zayıf edebî-yazılı Türkçe ile milletlerin ve ülkelerin medeniyet, kültür, üstünlük yarışında koşmanın imkânı ve ihtimali yoktur.
(11) Eğitimimiz bitmiştir. Liselerde biraz cebir, geometri, fizik, kimya, biyoloji okutuluyor. Bazı özel kolejlerin öğrencileri bu fen konularında uluslararası ödüller kazanıyor. Bunlar kimseyi aldatmasın. İşin temeli zengin, yazılı, edebî anadildir. Sonra tarih, felsefe, (psikoloji, mantık, ahlâk, metafizik, estetik), sosyoloji, tarih, sanat tarihi gibi sosyal konulardır. Türkiyeli bir genç bu sahada yeterli kültüre ve tahsile sahip değilse, matematik sahasında ödül kazanmış olmasının kıymeti yoktur.
(12) Zengin ve münevver kimselerin, maddî imkânları varsa oğullarına ve kızlarına özel edebiyat dersleri aldırmalarını, onlara Osmanlıca öğrettirmelerini, düzgün rık’a yazısı yazacak kadar hattata göndermelerini tavsiye ederim. Gençlerimiz üniversiteye girebilmek için büyük meblağlar ödeyerek dershanelere gidiyor. Lisan ve edebiyat kültürü hepsinden önemlidir, hayatîdir, zarurîdir. Asıl masrafın ve yatırımın bunları elde etmek için yapılması gerekir.
(13) Edebî-yazılı lisan, alfabe, zengin dil gibi konular Müslümanların, aydınların, idarecilerin gündeminde olmalıdır. Lisanın sadeleştirilerek bitirilmesini bir oldu-bitti olarak kabul etmek son derece kötüdür, âdeta bir intihardır.
(14) Lisansızlık yüzünden zekalar dumura uğramış, ufuklar daralmış, iradeler körlenmiştir. Lisan en büyük mucizedir. Dört kitabın esası lisandır. Tarih boyunca ne kadar iyi, güzel, doğru, faydalı, hikmetli iş yapılmışsa lisanla yapılmıştır. Türkiye halkının, Türkiye Müslümanlarının en büyük silahı zengin Türkçedir. Bu silaha sahip olamazlarsa kurtulmaları ve yükselmeleri mümkün değildir. Birkaç yüz kelimelik konuşma Türkçesiyle hiçbir şey yapılamaz.
(15) Hizmet maksadıyla şimdiye kadar Müslümanlardan milyarlarca dolar yardım parası toplandı. Bu paraların bir kısmı ile bir “Türk Lisan ve Edebiyat Enstitüsü” kurulması, büyük lügatler, büyük gramer kitapları yayınlanması, edebiyatımızın binlerce eserinin edisyon-kritiklerinin neşredilmesi gerekmez miydi? Bol şerefeli, uzun ve çirkin minarelere, kulakları tırmalayan hoparlörlere, cami helâlarına, meşrutalara, lojmanlara yaptırılan doğalgaz tesisatlarına, beton binalara milyarlarca dolar harcandı da; lisan, kültür, sanat, ilim, irfan, hikmet gibi hayatî sahalara yatırım yapılmadı. Yazıklar olsun! 30 Eylül 2000