Salı

 

İslâm’da kelâmın, yâni sözün büyük önemi ve yeri vardır. Kur’ân; Kelâm-ı ilâhîdir, Kelâm-ı kadîmdir. Allahü teâlânın kelâm sıfatı vardır. Yaratıkların en şereflisi olan insana lisan ve kelâm verilmiştir. Bildiğimiz boyutları dışında lisanın ve kelâmın nice esrarı bulunmaktadır. Harflerin, kelimelerin, isimlerin sırları vardır.

Kelâm-ı ilahî olan Kur’ân-ı azimüşşan bize verilmiş büyük bir güç kaynağıdır. Onun kıraati (okunması), dinlenmesi güç kazandırır. Kur’ân şifadır; ilmini bilenler belirli sûreleri ve ayetleri okuyarak hastaları tedavi edebilirler.

Söz ve lisan konusunda gelip geçmiş ve gelecek insanların efsahı (lisan bakımından en üstünü) Resûl-i Kibriya efendimizdir.

Onun mucizelerinden biri de en az sözle en yüksek fikirleri anlatıp açıklamasıdır.

Dervişlerin bir araya gelip, halka olup bazı mukaddes sözleri ahenkle tekrarlamaları büyük bir güç, arınma, şifa, feyiz kaynağıdır.

Müslümanlar lisan ve kelam bakımından insanların en üstün, en medeni en zengin taifesi olmalıdır.

Arapça konuşan kavimlerin hem anadilleri, hem de din dilleri Arapçadır. Bizim millî lisanımız Türkçe, din lisanımız Arapçadır. Yüce dinimizi en iyi, en medenî, en üstün şekilde anlamamız, anlatmamız, tebliğ etmemiz için çok yüksek bir Türkçeye sahip olmamız gerekir.

Camilerde yapılan konuşmalar, vaazlar, okunan hutbeler çok ince, çok edebî, çok ulvî bir Türkçe ile olmalıdır.

“Lisanın, edebiyatın önemi yok, sen fikre bak…”

Bu pek saçma bir bahanedir. Üç yüz kelimelik sokak ve pazar Türkçesi ile İslâm medeniyeti olamaz. Belki böyle bir Türkçe ile halk yığınlarına bir şeyler anlatılabilir ama yüksek tabaka cezb edilemez.

Gönül aynaları paslanmış, gaflet içinde kalmış insanları uyarmak için lisan ve edebiyat sanatlarından yararlanmak gerekir. Bu memleketin yetmiş küsur bin camiinde her hafta hutbe okunuyor. On milyonlarca Müslüman her yıl elli iki hutbe dinliyor; okunan hutbelerin senelik yekûnu üç milyondan fazladır.

“Bugünkü hutbemizin mevzuu temizlik hakkındadır…”

gibi basit ve ilkel cümlelerle başlayan edebiyatsız, sanatsız, belagatsız, fesahatsiz konuşmalar ruhları ihtizaza

(titreşime)

getiremez.

Belki her camide olmayabilir ama bu ülkenin en az bin camiinde her hafta heyecan fırtınaları esmelidir.

Hatip efendi kürsüye çıkıp hutbe okumaya başlayınca mabette çıt çıkmamalı, beş on dakika sonra cemaatten bazıları ağlamaya başlamalı, birkaç kişi heyecandan bayılmalı, zaman zaman biri gömleğini parçalamalıdır. Kelam ile arınma böyle olur.

Anadili Türkçe olanların gramer hatası yapmaları affedilmez bir eksiklik ve günahtır. Türkiye Müslümanları zengin, sanatlı, edebî Türkçeyi yitirmek suretiyle zillete, esarete, hakarete duçar olmuşlardır. Edebî lisanını kaybeden bir millet dejenere olur, bir ülke çöker.

Türkiye’de sadece Arapça bilmekle iş bitmez; onun yanında zengin ve edebî Türkçe de bilmek gerekir. İslâm’a ve Müslümanlara hizmet için. İslâm okumamışların, halk yığınlarının dini değildir sadece, İslâm evrenseldir. Yüksek tabakayı, okumuşları, üsttekileri İslâm’a çekebilmek için zengin ve edebî Türkçenin gücünden yararlanmak gerekir.

Günde beş kez, yetmiş küsur bin minareden ülke sathına yayılan Ezan-ı Muhammedî’nin en güzel, en ahenkli, en sanatlı şekilde okunması gerekir. Bed seslilerin ezan okumaları dolaylı bir hıyanettir.

Her Müslüman güzel Kur’ân okuyamaz. Ancak güzel Kur’ân okuyamayanların imamlık ve hatiplik gibi din hizmetleri görmelerine izin verilmemelidir. Bu ülkede ezanlar ve Kur’ân öylesine güzel okunmalıdır ki, insanlar fevc fevc (akın akın) ezan ve Kur’ân dinlemeye koşmalıdır. Bırakın Müslümanları, inançsızlar ve gayr-i müslimler bile ezan ve Kur’ân dinlemekten zevk ve haz almalıdır.

Eski büyük tarihî camilerimize hoparlör tertibatı yapılırken akustik ilmine ve tekniğine önem verilmelidir. Camları zangırdatan, kulak zarlarını zedeleyen haddinden fazla yüksek hoparlör sesleri bir şiddet ve kirletme hareketidir. Hoparlör, zaruret ve lüzum olmadıkça kullanılmamalıdır. Hoparlörü kutsallaştırmak zeka özürlülüktür. İmamın, hafızın, hatibin sesi ve tilaveti güzel bile olsa, 120 desibellik yüksek madenî gürültüler onların ulviyetini ve tesirini yok eder.

Diyanet teşkilatının ses, edebiyat, lisan, sanat, kültür, incelik zerafet ve medeniyet derecesi o kadar yüksek olmalıdır ki, bu faziletler karşısında dinsizler bile yumuşayıp insafa gelmelidir.

Türkiye Müslümanlarının en büyük vasıtası, aleti, silahı, gücü edebî ve medenî zengin Türkçedir. Kuşa çevrilmiş, sade suya tirit haline getirilmiş arı ve duru Türkçe ile davet ve tebliğ yapılamaz. Din ve cami Türkçesi şiir gibi olmalıdır. Ağlatamayan, tüyleri ürpertmeyen, gönülleri heyecan ve ihtizaza getiremeyen uyduruk, yalan yanlış, basit, zeka özürlü seviyesinde bir Türkçe ile köy olmaz, kasaba olmaz.

Müslümanların gazeteleri, dergileri, kitapları en zengin, en edebî, en sanatlı, en lezzetli Türkçeyle yazılı olmalıdır. Hüccetülislam Zeynüddin İmamı Gazalî hazretleri

“Öyle vaazlar vardır ki, edene de dinleyene de vebaldir”

buyuruyor. Kalitesiz vaaz ve hutbelerle dine hizmet olmaz.

Tarihte fatihler ve cihangirler ülkeleri, kıt’aları ordularıyla ele geçirmişlerdir. İskender’in Sezar’ın Atilla’nın, Çingiz’in, Timur’un saltanatları bir varmış, bir yokmuş olmuştur.

Büyük şairler ise lisanlarıyla, edebiyatlarıyla fütuhat yapmışlardır ve onların saltanatı sürmektedir.

Hem Türkiyeli olacaksın, hem de Türk Lisan ve edebiyatının en büyük şairi

Fuzulî’yi

anlamayacaksın. Bizim belimizi kıran, bizi zillet ve esarete mahkum eden bu cehalet, bu lisansızlık, bu edebiyatsızlık, bu sanatsızlıktır.

Yakın tarihimizde edebî-yazılı Türkçeye yapılan suikast ve hıyanet bizzat Türkiye’ye yapılmıştır. Lisanını, edebiyatını, kültürünü, medeniyetini, sanatını, kimliğini yitiren toplumlar siyasetle kurtulamazlar. İnsanı insan yapan lisandır. Medeniyet, üç beş yüz kelimelik konuşma ve iletişim lisanı ile olmaz.

Mutlaka yazılı-edebî-zengin lisana sahip olmak gerekir.

Bizim aptalca, geri zekalıca, sathî, sun’î bir gündemimiz var. Yeni bir gündem yapıp, onun baş maddeleri içine zengin, edebî, yazılı Türkçeyi koymadıkça bizim iflah olmamız, selamete çıkmamız, kurtulmamız mümkün ve muhtemel değildir. Din din din diyorsunuz,

Lisan ve kültür elden giderse din de gider.

Bunu aklınıza iyice yerleştiriniz. 06 Ağustos 2003