Pazartesi

Çok önemli, çok hayatî, çok zarurî bir gerçeği bir kâğıt üzerine Çince yazıp, bu lisanı bilmeyen bir kimseye verseniz ne olur? Adam gerçeği öğrenemez.

Sadece iki üç yüz kelimelik bir sokak, iletişim, günlük konuşma Türkçesine sahip olan bir kimseye yazılı-edebî lisanla kaleme alınmış; binlerce kelime, kavram, terim ihtiva eden bir metin verseniz, adamcağız orada yazılı olan fikirleri, gerçekleri anlayabilir mi? Yine anlayamaz.

Dıştaki ve içteki düşmanlarımız Türk milletini bilhassa yazılı-edebî lisan ve genel kültür konusunda câhil bırakmışlardır. Türkiyelileri cehaletle terbiye ediyorlar?

Üniversite tahsili yapmış rastgele yüz kişiyi bir salona toplayıp ellerine kağıt kalem vererek, şu kavram ve terimler hakkında aydın bir insana yakışacak şekilde kompozisyon yazmalarını isteyiniz.

– Demokrasi, hukuk, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü prensibi, adalet, cumhuriyet, devlet, siyasî rejim… Bunları kısaca târif ediniz ve açıklamalarını yapınız…

Eminim ki, geçerli not alan çıkmayacaktır. Çünkü Türkiye’deki lise eğitiminin seviyesi son derece düşüktür. Üniversite adını taşıyan yetmiş iki kurum vardır ama ülkemizde çağ seviyesinde tek bir üniversite yoktur.

Medeniyetin, kültürün, eğitimin, ilmin, irfanın, hikmetin temel vasıtası ve âleti edebî-yazılı lisandır.

İki üç yüz kelimelik konuşma ve iletişim Türkçesiyle hiç bir yere varamayız. Konuşma Türkçesini bilmek, anlamak, kullanmak için okula gitmek bile gerekmez. Bu Türkçe ile medeniyet, kültür, devlet olmaz.

Okumuşlar, aydın geçinenler devlet, hukuk, siyaset, adalet, demokrasi denince bir şeyler anlıyorlar ama bu anladıkları asla yeterli değildir?

Kültür, insan hafızasındaki binlerce referanstan meydana gelen târifi zor, esrarlı bir şeydir. Öğrendikden sonra unutulan şeyler bile kültürdür, insanı kültürlü yapar.

Lise ve üniversite gençliğine edebî-yazılı anadilini öğretemeyen bir ülke batmış demektir.

Sade, uyduruk, arı, yabancı kelimelerden temizlenmiş Türkçe yirmi bin kelimelik çok fakir, çok yetersiz bir dildir. Bu yirmi bin kelimenin yarıdan fazlası da ilmî, fennî terimlerdir. Karından bacaklılar gibi.

Yüz bin kelimesi, kavramı, terimi olmayan lisan medeniyet ve kültür için yeterli değildir.

Türkiye üniversiteleri harıl harıl yarı aydınlar, yarı okumuşlar yetiştiriyor.

Bu duruma düşmüş, düşürülmüş halkımıza, aydınlarımıza önemli, hayatî, zarurî gerçekleri anlatmak mümkün değlidir.

Zaten şu anda fikir ve kültür sahasında bir sürü yasak ve tabu vardır. Resmî ideolojiye ters düşen, konvansiyonel olmayan bir takım inançları, düşünceleri, görüşleri, tezleri, gerçekleri açıklamak suç sayılmaktadır. Bu yasak ve tabulara bir de, lisan ve kültür yetersizliğini ve fakirliğini eklerseniz ortaya feci bir tablo çıkacaktır.

Milyonlarca insan şartlı refleksli hale getirilmiştir. Din ve millî kimlik düşmanı güçler milyonlarca insanımızı yalanla, masallarla, mavallarla, mitolojilerle uyutmuşlardır.

Binlerce genç, Marksizm gibi bâtıl ideolojilerin perçesine düşmüş, sağduyularını ve sâlim düşünme yeteneklerini kaybetmişlerdir.

Din hürriyetinin kısıtlanmış olmasından dolayı milyonlarca Müslüman yüce İslâm dinini gereği gibi öğrenememiştir. Şer güçleri tarafından vazifelendirilmiş birtakım zındık ilahiyatçılar Müslüman halkın ve gençliğin kafasını karıştırmak, zihinlerini bulandırmak için yıllardan beri yıkıcı ve aldatıcı propagandalar yapıyor.

Dini ve dindarları istismar ve istihdam ederek efsanevî servetler elde eden, layık ve ehil olmadıkları ünlere ve riyasetlere kavuşan din sömürücüleri, mukaddesat bezirganları milyonlarca saf Müslümanı kandırmışlar, kendilerine bende etmişler, robot ve zombi haline getirmişlerdir.

Akıllı ve firasetli insanlar leb demeden leblebiyi anlar; şartlanmış, beyinleri yıkanmış, sersemletilmiş insanlara gerçekleri bin kere ve bin yoldan anlatsanız bile anlamazlar, kabul etmezler, idrak etmezler.

Bin yıllık müesseseler, gelenekler, metodlar yıkılmış; yerlerine bir şey konamamıştır.

Cahillik çeşit çeşittir. Bir yıldızlı basit ve sade cahil mektep medrese görmemiş, okuma yazma bilmeyen kimsedir. Bunların tehlikesi yoktur.

İlköğretim diplomalı cahil iki yıldızlı cahildir. Lise bitirmiş cahil üç yıldızlıdır. Üniversite bitirmiş cahil dört yıldızlıdır. Akademisyen, profesör, “büyük düşünür” kılıklı cahiller beş yıldızlıdır.

En zararlı, en korkulacak, en tehlikeli cahillik eskilerin “Mürekkeb cahillik” dedikleridir ki, onlar kendilerini âlim, kültürlü sanan cahillerdir; câhil olduklarını bile bilmezler.

Sokrates, “Bir şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğimdir” demiş. Şimdi bizde böyle bilge kişiler var mı?

Adam “Diyanet” demesini bilmiyor, “Dinayet” diyor, elifi görse mertek zannedecek ve kalkmış din hakkında işkembe-i kübrasından konuşuyor, atıp tutuyor. Böylelerinden bu ülkeye, bu topluma fayda gelir mi?

Herif üniversite bitirmiş ve mâfevkine, makam ve rütbece kendinden yukarıda olan büyüğüne “Demin arzettiğiniz gibi…” diyor. Arzetmek mâdundan mâfevke olur, yukarıdan aşağıya olmaz!

Bazıları mektuplarda âcizâne yerine âcizhâne yazıyor…

Teşrif etmek “i” haliyle kullanılır. Bir yeri teşrif etmek denir, bir yere teşrif etmek yanlıştır. Yüksek tahsilli, kültürlü insanlar buna dikkat etmelidir.

Bunca cehâlet içinde bilenler ne yapsınlar? Şâir onların halini şu beyitle tasvir etmiş:

“Bedbaht ana derler ki elinde cühelânın

Kahrolmak için kesb-i kemâl ü hüner eyler” 02 Ocak 2001