Lockheed Dosyası
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Pazar
Halen Amerika’da yaşayan eski MİT’çi Mahmut Eymür www.atin.org. internet sitesinde “Tuğgenerale E-Mail Tuzağı” başlıklı yazısında (10.3.2002) şu cümleyi sarfetmiş:
“Lockheed askerî uçak alımındaki rüşvet olayını ortaya çıkartmayan tek ülke biz değil miyiz?”
Yazının tamamını okumanızı tavsiye ediyorum.
Evet, yıllarca önce bütün dünya, büyük ve ünlü Amerikan uçak firması Lockheed’in çeşitli ülkelerdeki birtakım bürokratlara rüşvet verdiği haberiyle çalkalanmıştı. Rüşvet listesindeki bütün ülkeler rüşvet alanları açıklamış, gereken adlî takibatı yapmıştı ama bir ülke, bizim Türkiye’miz böyle bir işleme lüzum görmemişti.
Türkiye’de milyonlarca dolarlık Lockheed rüşvetini kimler almıştı? Bu kişiler niçin adalet tarafından muhakeme edilmemişti? Hukuk niçin onlara diş geçirememişti?
Tarih bu soruları zabta geçirmiştir. Gün gelecek araştırıcılar çıkacak ve kitaplar, raporlar yazarak “Türkiye’deki Lockheed Rüşvet Hadisesi”ni aydınlatacaklardır.
Ülkemizde maalesef eşitlik yok. On üç yaşındaki İmam-Hatipli kız öğrencinin bileklerine kelepçe takan, çocuklarının okula alınması için bekleşen annelere “Siz kendinizi bir b.. mu sanıyorsunuz?” diye bağırarak hakaret eden zihniyet, bazı vahim suçlar konusunda hiç ses çıkartmıyor.
Bizde hem kadın haklarından, hürriyetlerinden, haysiyetlerinden bahsediliyor, hem de birtakım bedbaht ve zavallı kadınlara üzerinde TC amblemi bulunan resmî “vesikalar” veriliyor.
Genelevler imparatoriçesi Madam Matild Manokyan’a vergi rekortmenliği ödülü verilirken Cumhurbaşkanı da hazır bulunmuştu. Bu ödül dağıtımının fotoğrafı tarihimizin kara bir levhası olarak kalacaktır.
Rüşvet rüşvet rüşvet… Her taraftan gelen pis kokular burun direklerimizi kırıyor.
Bilmem hangi şehrimizde otellerde Nataşaların fuhuş yapmasına göz yuman zat ayda yirmi beş bin dolar topluyormuş.
Bütün meslek hayatı boyunca maaşından başka geliri olmayan şu adamlar bunca serveti nasıl biriktirdiler?
Boğaziçindeki o şahane köşk maaş parasıyla alınacak bir mülk değildir. Peki nasıl alındı?
Herifin eline ayda dokuz yüz milyon geçiyor. Başka meşru ve helâl kazancı yok. Miras falan da yememiş. Biletine piyango vurmamış. Peki bu uğursuz herif bunca mülkü, serveti, o şahane otomobilleri, kışlıkları, yazlıkları, şahane mobilyaları nasıl elde etmiş? Çocuklarını en pahalı okullarda ve fakültelerde okutuyor; prensler gibi lüks ve israflı bir hayat sürüyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Ben taraf tutmam. Rüşvet alan dindar geçinen biriyse Allah onun da belasını versin. Dini âlet ettiği için bin kere belasını versin!
Rüşvet alan Atatürk’ü kalkan olarak kullanıyorsa o da mel’undur.
Milliyetçi ve Türkçü geçinen bir sefil ise ona da lanet olsun, o da Cehennem’e gitsin.
Rüşvetçi laikse onun da yüzüne tükürülmelidir.
Namuslu, şerefli, temiz, haram yemez kimseler, hangi inanca ve ideolojiye bağlı olurlarsa olsunlar takdire ve tebrike şayan insanlardır.
“İrtica en büyük tehlikeymiş, başları örtülü kızlar rejim ve cumhuriyet için vahim bir tehdit teşkil ediyormuş…” Yok canım! Bazıları bir yandan böyle nutuklar atıyor, bir yandan da malı götürüyor.
“Biz İslâmcıyız, dinimize hizmet ediyoruz, bizi tenkit eden maazallah dinden çıkar, kâfir olur, münafık olur, müşrik olur…” Birtakım soytarılar da böyle konuşuyor. Efsanevî miktarlara ulaşmış olan haram, şüpheli, şâibeli servetlerinin hesabını versinler. Onları tenkit eden kâfir olmaz, aksine sevap kazanır.
“Biz milliyetçiyiz, kimse bizi tenkit edemez, astığımız astıktır, kestiğimiz kestiktir…” diye tehditler savuranların alınlarını karışlamak gerek. Hakikî milliyetçi, hakikî Türkçü rüşvet almaz, ihaleye fesat karıştırmaz, emanete hıyanet etmez, haram yemez.
Büyük Millet Meclisi’nin yolsuzluk ve rüşvet hadiseleri üzerine azimle, sabırla, sebatla gitmesi gerekir. Üzerinden hayli zaman geçmiş olmasına rağmen Lockheed rüşveti tekrar gündeme getirilmelidir.Rüşvet alanlar zamanaşımından, bir sürü aftan yararlanmış olsalar bile tarih ve millet önünde teşhir ve takbih edilmelidir (kötülenmelidir). Onlar lanet ve bedduaya layık uğursuzlardır.
Meclis Başkanlığı’na bir sayfalık bir soru önergesi vermekle iş bitmez. Polis hafiyesi, istihbaratçı gibi çalışarak araştırma yapmak, sağlam bilgiler, belgeler bulmak, bunları bir araya getirmek, gerekçeler tanzim etmek icap eder.
Lockheed rüşveti bir defaya mahsus değildir. Lockheed’ler devam etmektedir. Birtakım adamlar, çeteler milyonlarca dolar haram para kazanmaktadır. Bu paralar Türkiye’nin yani bu ülkenin, bu milletin, bu devletin aleyhine, zararına işler yapılarak haince kazanılıyor.
Ben devletin ve onun temel müesseselerinin korunmasına taraftar bir okur-yazarım. Ancak rüşvetçilerin mutlaka üzerlerine gidilmelidir.
Birtakım çeteler yüz milyonlarca dolar, hattâ milyarlarca dolar götürüyor. Gerektiğinde kendilerini kurtarmak, temize çıkartmak için beş on milyon dolar vermek, harcamak bu çeteler için çok tabiî ve olağan bir masraftır.Yüz milyon vurmuş beş milyon dolar vererek kendini kurtarması gayet tabiî değil mi?
Her kesim kendisine mensup birtakım adamlara göz kulak olmalıdır. Başkaları rüşvet alıp malı götürünce feryad ü figan kopartmak, bizden olanlar kötülük yapınca susmak, böyle iki ölçekli olmak vatanseverliğe yakışmaz. Hazret-i Peygamber, hırsızlık yapmış olan soylu bir Kureyş kadını için şefaatta bulunan ve affedilmesini rica edenlere şöyle demiştir:
“Vallahi hırsızlık yapan Muhammed’in kızı Fatıma olsa bile elini keserim!”
Haram yiyiciler, rüşvetçiler, hırsızlar lanetli insanlardır. “Bu düzen bozuktur, bozuk düzende haram yemek caizdir” diyenler kâfir olur.
Hangi kesime, inanca, ideolojiye mensup olurlarsa olsunlar namuslu ve dürüst sorumlular başımızın tacı olsun. Rüşvet alan, haram yiyenlere de lanet olsun! 08 Nisan 2002