Çarşamba

 

ABD’nin ve İsrail’in yararına, ülkemizin Lübnan’a asker göndermesi çok yanlış bir iş olacaktır. Oraya giden Birleşmiş Milletler kuvvetleri, barışı korumak için mi bulunacaklardır, yoksa İsrail’i korumak için mi?

İlle asker gönderilecekse Sayın Başbakanın, sayın Bakanların, sayın iktidar milletvekillerinin, sayın büyük bürokratların, holding sahiplerinin, zenginlerin, medya patronlarının, para babalarının, güçlülerin çocukları da, fakirlerin çocuklarıyla birlikte Türk birliğinin içinde yer almalıdır.

Devletimiz büyük bir devlettir, bağımsız bir dış politikası olması lazımdır. Ankara’da bazılarının ABD’ye ve İsrail’e aşırı bağımlılıkları devlet olarak, ülke olarak, halk olarak Türkiye’nin menfaatlerine uygun değildir. CHP muhalefetinin Lübnan’a asker gönderme konusunda ucuz, popülist, kolay bir muhalefet yapması düşündürücü ve kaygı vericidir.

Birtakım adamların ABD’ye “diyet borçları” bulunmaktadır. Şimdi bunu ödemek istiyorlar. Ödeyeceklerse milletin kesesinden ödemesinler.

Ortadoğu’daki savaş kesin şekilde sona ermiş değildir. Bölgede kalıcı, adil, gerçek bir barış mümkün görülmemektedir. İleride çok şiddetli, genel bir savaş patlak verdiğinde oradaki küçük Türk birliği büyük kayıplar verebilir.

Ankara’da bazıları, cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda ABD ve İsrail’den destek ümit etmektedir.

Şu hususu da hatırlatmakta yarar vardır: Falkland adaları konusunda Arjantin ile İngiltere arasında patlak veren savaşta, İngiliz Kraliçesinin küçük oğlu pilotluk yapıyordu…

Bundan elli küsur yıl önce Amerikalılara yaranılmak için Kore Savaşına tugay çapında bir Türk birliği gönderilmiş ve büyük sayıda kayıp verilmişti. Dünyanın öbür ucundaki o ülkede, ay yıldızlı kabir taşlarına sahip büyük bir Türk şehitliği bulunmaktadır.

Sevgili vatanımızın, devletimizin, halkımızın menfaatleri Lübnan’a asker göndermeyi gerektiriyorsa ve bu gereklilik zaruret derecesinde ise, elbette buna bir itirazımız olamaz. Lakin birtakım siyasetçilerin menfaatleri için böyle bir sevkiyat yapılması asla caiz görülemez.

CHP’li biri iktidarı tenkid ederken son Osmanlı padişahına çatmış ve onu memleketi yabancılara peşkeş çekmekle suçlamıştır. Bu, son derece talihsiz bir iddiadır. Son padişah Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ve bitik çıkmış bir devletin başına geçmiş; ülkeyi ve devleti elinden geldiği kadar korumaya çalışmış talihsiz bir şahsiyettir. Vatan haini değildir. Ciddi ve insaflı bir politikacının talihsizlikle vatan hainliğini birbirine karıştırmaması gerekir.

Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki terör yüzünden binlerce askerimiz şehit oldu. Şu anda İmralı adasında mahpus bulunan terörist Apo, bundan yıllarca önce kendisiyle görüşen bir Türk gazetecisine şu cümleyi söylemişti: “Bu savaşı bitireni bitirirler…” (Neşe Düzel’in Radikal gazetesinde Avni Özgürel ile yaptığı röportajdan…)

Lübnan’dan Türkiye’ye şehit tabutları gelmeye başlayınca ne olacak? Bunun sorumluluğu kimlere ait olacaktır? İktidar, Meclis’ten bu konuda bir kanun geçirmek için harekete geçmiştir. Bu meseleyi devletimizin, vatanımızın, halkımızın lehine AKP’li milletvekilleri halledebilir. Asker gönderme konusunda olumlu oy kullanmasınlar, “lüzum yoktur, bekleyelim, görelim” desinler.

Sabah Gazetesinde Ergun Babahan

“Önce El kaldıranların Oğulları Gitsin”

başlıklı fıkrasında şu satırları yazdı: “Genç bedenler Türk Bayrağı’na sarılı tabutlarla geliyor. Bu uğurda kaybettiğimiz can sayısı binlerle ifade ediliyor… Peki size soruyorum:

Bunca kayıp arasında bir tane bakanı bırakın, milletvekili, general, üst rütbeli subay, işadamı, etkili gazeteci oğlu var mıdır?.. Veya Teşvikiye Camii, Bebek Camii, Levent Camii’nden kalkan şehit cenazesi var mıdır?..”

“Kendi oğlunuzu sakındığınız bir göreve başkalarının oğullarını gönderirken eliniz titremeyecek midir?” “Türkiye’nin bölgesindeki etkinliğini artırmak diye palavralar sıkmayın… Hepimiz biliyoruz ki, Amerika’yı memnun etmek adına yapacaksınız.” (24 Ağustos Perşembe 2006)

Sayın Babahan Teşvikiye, Bebek, Levent camilerinden bahsederken neyi kasd etti acaba? Ülkemizdeki iki kimlikli ve hakim bir lobinin cenazelerinin Teşvikiye Camii’nden kaldırıldığını biliyoruz…

Böyle önemli satırların, birtakım köşe yazarlarının küçük puntolarla basılan fıkra metinleri arasında kalıp unutulması doğru değildir. Bütün aydınların, bütün vatanseverlerin, bütün vicdanlı okumuşların, aklı ve vicdanı olan bütün Türkiyelilerin hep birlikte ayağa kalkarak Sayın Babahan’ın cümlelerini koro halinde, çok yüksek sesle ve devamlı olarak tekrarlamaları gerekir.

Cumhuriyet fazilet demektir. Demokrasinin vazgeçilmez ana ve temel prensiplerinden biri eşitliktir. Sıcak çarpışma bölgelerine, hayatî tehlike olan yerlere asker gönderirken mutlaka, kesin şekilde eşitlik ve adalet prensibine riayet edilmelidir.

Büyük adamların, kodamanların, pabucu büyüklerin, para babalarının, medya ağalarının ve bilumum zadegan sınıfının çocukları da, halk çocukları, fakir fukara çocukları gibi sevk edilmelidir.

İsrailsever, Yahudiperver birtakım politikacılarımızın, bir sürü olumsuzluk içinde İsrail’de sergilenen şu son hadiseye dikkatlerini çekmek istiyorum: İsrail cumhurbaşkanı, hizmetindeki bir kadına sarkıntılık yapmakla suçlandı. Bunun üzerine oradaki mekanizma harekete geçti ve Siyonist devletin başı son derece sıkı, son derece ağır bir sorgulamaya tabi tutuldu. Madem ki Yahudiyi tutuyorsunuz, destekliyorsunuz, o halde onun en yüksek kademedeki devlet sorumlularına karşı takip ettiği amansız ve hoşgörüsüz muameleyi de benimseyiniz.

Devletimizin, vatanımızın, milletimizin, varlığımızın, millî kimliğimizin korunması için yapılacak savaşları, gönderilecek askerleri elbette doğru bulur ve bu yoldaki siyasetleri destekleriz.

Filanca zat çok yüksek bir makama çıkmak istiyormuş. Bu konuda Amerika’dan ve İsrail’den destek ve yardım istiyormuş. Bunun karşısında, Türkiye’nin aleyhinde olacak birtakım tavizler verecek, fedakârlıklar yapacakmış, buna eyvallah diyemeyiz.

Vaktiyle Alman devletinin şansölyesi Bismark, “Bütün, Şark meselesi, Pomeranyalı bir askerin kemiklerine değmez…” demişti. Onun bu lafından ibret alalım.

Son söz:


Sayın AKP’li milletvekilleri, siz bulunduğunuz makamda Türkiye’yi temsil ediyorsunuz, küçük hesaplara, şahsî prestijlere, parti disiplinine âlet olmayınız; Türkiye’nin yüksek menfaatlerini koruyunuz. Unutmayınız, yaptığınız her şeyden sorumlusunuz. Dünyada veya başka bir yerde hesap vereceksiniz. 07 Eylül 2006