Davet edilenlerin hepsi zengin, kimisi süper zengin… Sofrada bir tek fakir yok… Fakirden başka her şey var… Bir kuş sütü eksik… Piyasada bulunsa ondan da alıp koyacaklar… Yenilenlerin listesi çok uzun…

Kısaca sayayım:

On beş çeşit iftariye, soğuk zeytinyağlılar, minik börekler, küçük nefis lahmacunlar, dolmalar, beş çeşit reçel, bal… Birkaç çeşit hurma… Peynirler sucuklar… Sonra çorba… Bilahare birinci ön yemek… Soğanlı pastırmalı tereyağlı yumurta… Ana yemek, garnitürlü kuzu incik yanında salata… Tereyağlı safranlı basmati pirinci pilavı… Zeytinyağlı baklalı enginar… Çeşit çeşit tatlılar… Cam şişede ithal suları, birkaç çeşit şerbet… İsteyenler, yemekle birlikte çay içebiliyor…. Sütlü ve unlu tatlılar… Dondurmalar… Sade kahve… Sizin anlayacağınız yedi yıldızlı bir iftar… Dillere destan bir şey…

Bu ne iftarıdır biliyor musunuz?

Hizmet iftarı, hizmet iftarı… Kuruluşun hizmetleri meyanında bu da var. Faaliyet raporunda bu da yer alacak?.. Ne lezzetli hizmet değil mi?

Parası nereden geliyor? Hizmet parası…

Kuruluş zekât da topluyor.

Zekât paraları nerelere harcanıyor!

Hizmet erbabı bir kodaman

beş yüz bin liralık lüks Mercedes’ine kurulmuş gidiyor. Bu da hizmet arabası…

Anlattığım iftara gelenlerin bazısının böyle arabaları var.

En ucuzu 120 bin liralık.

Hepsi de şatafatlı pırıl pırıl gıcır gıcır parıl parıl arabalar…

Bazı hizmetkârların saray yavrusu malikaneleri var…

İçlerinde her şey var… Lüks var, israf var, tantana debdebe gurur kibir var…

Eeee

“Müslümana her şeyin en iyisi layık” ya…

Asr-ı Saadet’ten bir menkıbe anlatayım:

Mescid-i Saadet’in avlusunda bir yere hasır serilmiş, üzerine zekât hurmaları konulmuş. Efendimizin torunu Hazret-i Hasan küçücük bir çocuk, orada oynarken, çocuk ya, karnı da aç, hurmalardan birini almış, ağzına götürürken

Hâce-i Kâinat Fahr-i Âlem Efendimiz

(Salat ve selam olsun ona)

öyle bir bakmış ki, zekâtı elinden düşürmüş.

Efendimize, ailesine, yakınlarına, bazen aç kalsalar bile

(kalırlardı da)

zekât düşmez.

İslâma, Kur’âna, Sünnete, Şeriata, mukaddesata hizmet için toplanan paralarla lüks iftarlar verilemez.

Hizmet erbabı lüks bir hayat sergileyemez.

Yukarıda anlattığım sofra, ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, Müslümanlara yakışmaz.

Bendeniz çorba kuru fasulye pilav hoşaf ikram edilsin demedim.

Et yemeği tatlı olabilir ama her şey ölçülü olmalı.

Ameller niyetlere göredir…

İftarın içine lüks ve gösteriş girerse, aradaki boşluklardan gurur ve kibir de sızar…

Gurur ve kibir çok büyük günahtır. İnsanı yere serer atar.

Lüks değil ama güzel bir sofra… Bundan muhakkak en az bir, daha iyisi birkaç fakir ve muhtaç da yemelidir.

Yukarıda anlattığım sofrada, oruç açıldıktan sonra namaz kılınmadı, en sona bırakıldı.

Hizmet erbabı namazı dikkatle, dosdoğru ve cemaatle kılmalı. İşin başı yemek değil, ibadettir.

Gönül arzu ederdi ki, yemekten sonra davetlilere birer harika kitap hediye edilsin.

Yemek hazm edilir biter.

Kitap kalır. Adam ölür oğluna kalır, oğuldan toruna intikal eder.

Ramazanda hizmetler şöyle olmalı:

Hizmet yoğun… Hizmet dolayısıyla hizmetkârların başlarını kaşıyacak halleri yok… Hizmet esnasında akşam ezanı okunmuş… Önlerinde bir tas çorba… Pide peynir zeytin helva… Birer avuç kiraz… Çay da var… Alelacele yiyorlar, hizmete devam ediyorlar…

Aksatmadıkları tek şey: Namaz… Eksik etmedikleri tek şey ihlas ve tevazu…

Hizmet bitmez ama çok yorulup bîtab düşünce gösterişsiz kimisi ucuz, kimisi orta halli otomobillerine binip biraz dinlenmeye gidebilirler.

(İkinci Yazı) Gururlanma, kibirlenme, belânı bulursun

Yere sert adımlarla güm güm basma, gurur ve kibir alâmetidir, burnun yere sürtülür, belânı bulursun.

Ne oldum deme ne olacağım de.

Dostuna fazla güvenme, sırrını verme,

dünya hâlidir, aranız açılır birbirinize düşman olabilirsiniz.

Ekmeği ziyân etme, çöpe atma, ekmek ulu nimettir, tahkir edersen ileride bir lokmasına muhtaç kalabilirsin.

Zart zurt etmeyi bırak, çeneni kapat, dilini tut, adam ol.

Çok yorgun ve bitkinsin, salonda koltukta külçe gibi oturuyorsun, balkona kuşlar geldi,

sakın üşenme mutfağa git, bir avuç bulgur getir, onlara ver. Bunda senin için büyük hayır vardır.

Kimse çarpmadı, itmedi, kendin düştün, ağlama sakın.

Pilav yerken tabağında bir tek pirinç tânesi bile bırakma.

Ziyân ettiğin, önemsemediğin her nimetin hesâbını vereceksin.

İhtiyâcından kat kat üstün pahalı ve israflı bir otomobilin var. Diyelim üç yüz bin TL, sana yüz bin liralık otomobil bol bol yetecek. Pahalısını sat, daha ucuzunu al, elde edeceğin iki yüz bin lirayla hayır hasenat yap. Ah bir bilsen bu senin için ne kadar iyi olur.

Lüks markalı kravatın rüzgârla ters dönünce seviniyorsun, yüzünde şeytâni bir tebessüm görülüyor. O yuları boynundan çıkart ve ateşe at.

Gevezeliği ve zevzekliği bırak, her gün faydalı bir kitap oku.

Böyle yaparsan bir müddet sonra alışkanlık olur, okumadan edemezsin, kazanan sen olursun.

Her gün en az bir kere tezekkür-i mevt et, ölümü düşün.

Ölüm düşüncesi azgınlıkları frenler.

Tarikat mensubuysan tarikatının ve şeyhinin reklamını yapıp durma.

Tarikat ve şeyhin deterjan gibi reklamı yapılmaz.

Osmanlıca öğren ve her gün Osmanlıca bir sayfa oku.

Lâtin yazısıyla okuma bilmek Müslümana yeterli değildir.

Bu konuda benimle tartışma, câhil kalmak istiyorsan o senin bileceğin iştir.

Sana haksızlık ve zulm eden mü’minin zatına

(tamâmına)

düşmanlık ve buğz etme,

sadece zulmüne karşı ol.

Uçmak istiyorsan ağırlıklarını, safralarını at.

(Yüksek tahsil yapmış parası olan kimseler için…)

Evinin salonunu, kütüphâneni göreyim, senin ne mal olduğunu söylerim.

Kendi kusur, ayıp, cürüm ve günâhlarına o kadar üzül ki başkalarınınkileri göremeyesin.

Sen istemedin ama kazara birinin ayıbına, günâhına muttali oldun…

Karanlık gece gibi ol.

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol…

BUGÜN MÜRŞİDÜL EMİN KİTABINI İMZALAYACAĞIM

Bugün saat 17.30’dan 19.30’a kadar Beyazıt Kitap Fuarı BEDİR Yayınevi standında İmamı Gazalinin son derece faydalı MÜRŞİDÜL EMİN kitabını, başka faydalı eserleri ve kendi kitaplarımı imzalayacağım. 12 Temmuz 2015