Salı

 

Bundan yıllarca önce merkezi Mekke-i Mükerreme’de bulunan Râbıtatü’l-Âlem’il-İslâmî, Yahudilikten dönme Muhammed Esed’e İngilizce bir Kur’ân meâli ve tefsiri siparişi veriyor. Kitap hazırlanıyor, ilk cildi İsviçre’nin Cenevre şehrinde basılıyor. Sonra birtakım tenkitler ve söylentiler üzerine sekiz kişilik bir komite kurularak ilmî açıdan bu meâl ve tefsir çalışması kontrol ettiriliyor.Bu heyetin içinde, merhum Hasan el-Benna’nın damadı, Dr. Said Ramazan da bulunmaktadır. Komite kitabı inceleyecek, herhangi önemli bir sakınca ve yanlışlık yoksa Batı dünyasında dağıtımı yapılacaktır. Heyet gereken incelemeleri yapıyor ve anlaşılıyor ki, bu meâl ve tefsir büyük ve vahim hatâlarla, heva ve re’y yorumlarıyla doludur. Kitabın bu haliyle yayılmasının ve dağıtılmasının uygun olmadığına rapor veriliyor ve yüz bin, evet tam yüz bin adet basılmış olan nüshaların hamur yapılmak üzere kağıt fabrikasına gönderilmesine karar veriliyor ve öyle de yapılıyor…

Ne büyük israf, ne büyük gaflet… Bu devir Müslümanlarının zaten hangi işi planlı ve programlı ki…

Sonra aradan yıllar geçiyor ve hatâlı meâl-tefsir Türkçe’ye İngilizceden çevriliyor, 1996’dan günümüze kadar en az yedi baskı yapıyor, bir günlük islâmî gazete tarafından Ramazan ilavesi olarak kupon karşılığı dağıtılıyor. Belki de yüzbinlerce satılıp dağıtılmış oluyor.

Bu esnada Sayın Diyanet İşleri makamı böylesine hatâlı, sakıncalı bir Kur’ân meâli-tefsiri hakkında kısa da olsa bir tenkit yayınlayarak halkı ikaz etmiyor.

Aylık “BEYAN” dergisinin Ocak 2003 tarihli nüshasında Ahmet Tekin imzası ve “Çarpık ve lakayt bir anlayış. M.Esed’in Kur’ân Mesajı” başlıklı bir tenkit ve uyarı yazısı çıktı. Okuyucularımın bunu tedkik etmelerini tavsiye ediyorum. (Beyan, 0216/495 04 25)

Yazıda Prof. Ahmet Akgündüz’ün Prof. Suat Yıldırım’ın bu sakıncalı kitapla ilgili tenkit yazıları ve raporları kaleme aldıkları beyan ediliyor ama henüz onları elde edip de okumadım.

Doç. Mustafa Bilge de bu kitabın İngilizcesinin ilk baskısı imha edildikten sonra, yazarı tarafından nasıl tekrar yayınlattırıldığı macerasını iyi biliyormuş.

Geçenlerde Muhammed Esed hakkında kısa bilgi vermiş, onun aslen Avusturyalı bir Yahudi olduğunu, bilahare İslâm dinini kabul etmiş bulunduğunu, büyük bir zekâya sahip olduğunu, nice yabancı dili kitap yazacak kadar iyi bildiğini söylemiştim. Bu zatın çok zekî olduğunu kimse inkâr edemez ama, zekâsı derecesinde aklı olduğunu söylemek yanlış olur. Aklı olsaydı, kendi heva, heves ve re’yi ile meâl ve tefsir hazırlamaya kalkışmazdı.

İslâmcı nesiller her nedense Batı’dan, mühtedilerden gelen dinî bilgilere ve kültüre son derece meraklı ve iştahlıdır. Martin Lings adındaki bir zat ihtida ediyor, kendine yeni bir Müslüman ismi alıyor. Lâkin bizde bu zatın kitapları Müslüman ismiyle basılmıyor, kapağa Martin Lings yazılıyor. Çünkü genç, heveskâr İslâmcılar Avrupaî, Batılı isimlere daha fazla rağbet gösteriyor. Bu, bir aşağılık kompleksinden mi ileri gelmektedir?

Maalesef son otuz yıl içinde kitap piyasası yanlış, sakıncalı meâl ve tefsirlerle doldu.Kur’ân tercümesi ve yorumu hazırlamak, bazıları için çok kolay. Daha önce çıkmış tercüme ve yorumları alıyorlar, onları önlerine koyuyorlar ve üç aşağı beş yukarı yeni bir metin meydana getiriyorlar. İslâm dini böyle bir şeye izin veriyor mu? Elbette vermiyor, Usûl-i tefsir (Tefsir metolojisi) ilmi, hangi âlimlerin meâl, tercüme, tefsir yazabileceklerini bize bildirmektedir. Bir kere icazetli bir din âlimi olacak, usulüne göre hocalardan okumuş ve imtihan verip diploma (icazet) almış bulunacak. Onbeş kadar dinî ve şer’î ilmi bilecek. Bunların ondördü hocadan okuyarak, çalışarak elde edilen ilimdir. Onbeşincisi ise vehbî ilmidir, yani onu, Yüce Allah, ilmiyle âmil olan sâlih ve muhlis kuluna bir mevhibe-i ilâhî olarak verir, ihsan buyurur. Bu onbeş ilimle de iş bitmiyor. Zamanının genel kültürünü de bilmesi gerekir müfessirin.

Batı dünyası İslâm dininin hızla taraftar kazanması, ilerlemesi karşısında dehşet içindedir. İslâm’ı, Müslümanları durdurmak istiyorlar. Bir buçuk milyarlık bir âlemi fiziken yok edecek imkânlara sahip değiller. O halde İslâm dinini tahrif etmek, Müslümanları din konusunda şaşırtıp sapıtmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Bunun için de:

1. Dinlerarası diyalog ve hoşgörü hareketini ve akınını başlatmışlardır.

2. Müslümanların içinden bazı kodaman kişileri maddî menfaat, şöhret, riyaset, pohpoh ile satın almış veya kiralamışlardır.

3. Var güçleriyle reformculuk, yenilikçilik, Fazlurrahmancılık gibi cereyanları destekliyor ve teşvik ediyorlar.

4. Fıkhı ve Şeriat’ı yıkmak için Sünnetsiz bir İslâm türetmek istiyorlar. Çünkü sünnet elden gidince fıkıh yıkılır.

5. Hıristiyan âlemindeki Protestan kiliselerine benzeyen, sulandırılmış, ılımlı hale getirilmiş, suya sabuna dokunmaz, sadece bir vicdan işi olan bir İslâm hümanizmasını hakikî din yerine koymak istiyorlar.

6. Geleneksel sünnî İslâmlığı bıraktırıp onun yerine çeşit çeşit yeni İslâmlar çıkartmak istiyorlar.

7. Kur’ân ve Sünnet’teki hükümlerin tarihsel olduğunu iddia ediyor, onların zamanımızda geçerli olmadığını iddia ediyorlar.

8. Herkesi ictihad yapmaya, herkesi dini ana kaynağından öğrenmeye, herkesi kendi kafasına göre dinî yorumda bulunmaya yapmasını teşvik ediyorlar. Böylece din ayağa düşecek, her kafadan ayrı bir ses çıkacak ve İslâm dünyası kaos ve anarşi içinde kalacaktır.

Müslümanlar bu tuzaklara düşmemelidir. Kur’ân’ı azimüşşan bizim birinci bilgi kaynağımızdır. Onu birtakım yetersiz, cahil, kötü niyetli, ihlassız, ehliyetsiz bezirgan kişilerin âlet ve istismar etmelerine, mıncıklamalarına izin vermemeliyiz. Hiçbir yayıncı, para kazanmak için bozuk ve sakıncalı Kur’ân tercüme, meâl ve tefsirleri basmamalıdır. Bunlar elbette kanunî yasaklarla sağlanmaz. Müslümanların uyanık, şuurlu, vicdanlı, birlik olmaları gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı bozuk, hatâlı, sakıncalı tefsirleri, meâlleri, tercümeleri ve diğer sözde kitapları ilmî ve seviyeli bir şekilde tenkit edip halkı ve gençliği uyarmalıdır.

Hatfada bir gün cuma namazına gidip alnını secdeye koymayan nice çağdaş ve ilerici yazar ve düşünür başımıza amatör din uzmanı kesildi. Birtakım oryantalist zihniyetli ilâhiyatçılar kendilerini Martin Luther sanmaya başladı. Reformun, yenilikçiliğin, sapıklığın bini bir paraya…Böyle giderse Müslümanların iki yakası bir araya gelmez.

Yanlış işler yapan, yanlış düşünen kardeşlerimizi en uygun şekil ve metodlarla uyarmamız, tenkit etmemiz gerekiyor. Kur’ân’ın bizim üzerimizde hakları vardır. Vazifelerimizi bilelim, gereğini en güzel şekilde yerine getirelim.

Yeni bir İslâm çıkartmak için Katolik kilisesiyle, Siyonistlerle, Protestanlarla, Sabataycılarla ve diğer İslâm dışı güçler ve mihraklarla işbirliği yapan, bu konuda planlar programlar hazırlayıp bunları sinsice uygulayan kişiler, gruplar, klikler teşhir ve tenkid edilmelidir. 29 Ocak 2003