Mâbet Şövalyeleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
CumartesiProfesör Dr. Ahmed Yüksel Özemre’nin “Masonluğun Kökeni” başlıklı ve oniki daktilo sayfası hacmindeki araştırmasını dikkatle okudum. Bu makale gayet önemlidir ve ülkemiz, milletimiz ve devletimiz için çok meraklı, çok dikkate değer bilgiler ihtiva etmektedir. Adı geçen yazıdan bazı paragraflar alıyorum:
“1826 yılında Vak’a-i Hayriye (Hayırlı olay) diye anılan bir operasyonla 20 bin Yeniçeri ortadan kaldırılır. Yeniçerilerin mânevî destekçisi durumunda bulunan Bektaşiler de cezalandırılır; suçlu görülenleri idam edilir, diğerleri sürülür. Tekkeleri ve diğer mülkleri başka tarikatlara devredilir. Bu andan başlayarak Bektaşilerin ve onlarla aynı paraleldeki bazı Alevî gruplarının ortak amacı: 1) Osmanlı hânedânının ve 2) Hilâfet müessesesinin ortadan kalkması olur.”
Üstad Ahmed Yüksel bey bu satırlarıyla yakın tarihimizin çok önemli bir konusuna parmak basmış olmaktadır. Yeniçeri ocağının kaldırılışının ve Bektaşî tarikatına yapılanların intikamını almak isteyenlerin Birinci Meşrutiyet, İkinci Meşrutiyet hareketlerinde büyük rolü ve tesiri olmuştur.
Nasıl ki, Sabataycıların yaptıkları bilinmeden yakın tarihimiz anlaşılamazsa, Bektaşilerin ve Farmasonların yaptıkları bilinmeden de Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiyesi ve Cumhuriyetin kuruluşu anlaşılamaz.
Özemre’nin yazısından başka paragraflar da nakletmek istiyorum:
“Bektaşiler 1867 yılından itibaren mason localarına üye olmaya başlarlar. Bu arada Fransa, ülkesindeki Jön Türkler denilen mûteriz ve ihtilâlci grubu destekler. Bunların çoğunluğu Fransız localarında tekrîs edilir. Jön Türklerin Fransa’dan döndükten sonra intisab ettikleri İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin üyelerinin hepsi de masondur. Gerek Jön Türkler gerekse İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin üyeleri, Bektaşiler ile Osmanlı hânedanı düşmanlığı konusunda çok iyi kaynaşırlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında görev almış olan eski İttihad ve Terakki mensupları ile Bektaşî/Alevî topluluğu bütün inkılapları kayıtsız şartsız destekler. Hilâfet’in 1924’te kaldırılmasıyla Osmanlı hanedanı da, Hilâfet de resmen çökmüş olur. İşin “Büyük Fransız İhtilâli’nin paradigması”na uygun olması için bunlar zaten gereklidir. Nereden bakılırsa bakılsın, sonuçta: Vak’a-i Hayriye’nin intikamı Osmanlı hanedanından alınmış olur.”
“Cumhuriyet Halk Partisi’nin, dini Türkiye’den söküp atmanın Fransa’daki kadar kolay olamayacağını sonunda idrak edecek kadar temkin sahibi kurmayları, hiç değilse diyanetin kontrolünü elden kaçırmamak için Şeyhülislâmlık makamına sahip çıkarak, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı ihdas edip, Diyaneti devletin uslu çocuğu kılarlar ve böylece dini de kontrol altında tuttuklarına inanırlar. Her ne kadar kendilerine özgü lâiklik kavramı ile bağdaşmasa da, yeni cumhuriyeti sürekli göz altında tutan çifte standartlı Mason Avrupa açısından bu, aslında olumlu bir gelişmedir.”
Üstad Ahmet Yüksel bey bu makaleyi kaleme aldıktan sonra bir yerde bastırabilmek için iki sene uğraşmış, sonunda Umran dergisinde bastırabilmiş. Boğaziçi Yayınevi de şu sıralarda yazıyı müstakil bir risale halinde yayınlamak için hazırlık yapıyormuş.
Bunca gazetemiz, dergimiz, televizyonumuz var. Bu medya organlarının bu gibi önemli, hayatî konuları işlemeleri; yazılanları, söylenenleri geniş kütlelere duyurmaları gerekmez mi?
Birtakım cemaatlerin, liderlerin, gazetelerin, televizyonların Haçlılarla, Siyonistlerle, Sabatayistlerle, Farmasonlarla, derin devletle gizli anlaşmalar yaptıklarına dair rivayetler duyuyorum. Bunlar inanılacak şeyler değildir ama yine de mide bulandırıyor. Mutlaka bu konuların incelenmesi ve milletin uyarılması gerekir.
Maalesef ülkemizde dini, imanı para olan, nefs-i emmarelerine put gibi tapan birtakım adamlar vardır. Bazı ünlü, kodaman, kocaman iri kişilerin milyar dolarla ölçülen kara servetlere sahip oldukları söyleniyor.
Ahmed Yüksel Özemre bey, yazısında “Mâbed Şövalyeleri” tâbirini sık sık kullanıyor. Geçenlerde İçişleri Bakanı Sadettin Tantan da bu tâbiri kullandı. Bunlar Masonlardır. Şu anda Türkiye’de çok güçlü bir lobi teşkil etmektedirler. Masonlar bir takım kirli, karışık, bulaşık, şâibeli işlere girmişlerdir. Güngörmüş yaşlı Masonların bu gidişattan çok rahatsız ve tedirgin olduklarına dair rivayetler duyuyorum.
Türkiye’deki Mason, Sabatayist, Siyonist, bir kısım Bektaşî/Alevî lobilerinin gerçek demokrasiye, Türkiye halkına geniş hürriyet verilmesine, evrensel ve temel hakların ülkemizde geçerli olmasına karşı oldukları anlaşılması zor bir sır değildir.
Halk ve aydınlar bu konuda yeterli bilgiye sahip değillerdir. Gazetelerimiz, televizyonlarımız bu konularda devamlı yayın yapmalı, açık oturumlar tertipleyerek meseleleri müzakere edip tartışmalıdır.
Türkiye üzerinde Masonların, Sabataycıların, Alevî-Bektaşî lobisinin, Siyonistlerin saltanat ve hakimiyet kurması, halkın çoğunluğunu baskı altında tutması elbette doğru ve sıhhatli bir şey değildir. Ülkemiz bu yüzden geri kalmıştır, bugünkü zayıf ve perişan duruma düşmüştür.
Halk uyutulmaktadır. Büyük medya; gerçekleri, manzarayı gözler önüne sermekten kaçınıyor. Onların sun’î (yapay), hayalî, gerçek dışı bir gündemi vardır. Bu gündemin birinci maddesi de irtica tehlikesi ve tehdididir. Böyle bir tehlike ve tehdit yoktur. Nitekim yapılan ciddî anketlerde böyle bir tehdit olduğuna inananların nisbeti yüzde dört civarında kalmıştır. Din konusunda Türkiye’de büyük bir sıkıntı ve kriz vardır. Bu da iki anormallikten kaynaklanmaktadır. Aşırı, azgın, militan din düşmanlığı; bunun karşı kutbu olan iğrenç, rezil, pespaye din sömürüsü. Türkiye’yi tekellerinde tutmak isteyen Mason, Sabataycı, Siyonist satranççılar din sömürüsünü el altından dolaylı olarak desteklemektedir.
Tarih hakkında araştırma yapmak, tezler ileri sürmek, izah ve açıklamalar getirmek suç değildir. Ülkemizde iki tarih vardır. Biri resmî, uyduruk, mitolojik, maval ve masallarla dolu ideolojik tarihtir. Diğeri ise, fazla kurcalayanların başına bir sürü belâ ve ceza getiren gerçek tarihtir. Tarihimizin üzerindeki baskılar kaldırılmalı, ilmin ve gerçeğin ışığında yeni bir gerçek tarih yazılmaya başlanmalıdır.
Üstad Ahmet Yüksel Özemre beyefendiyi tebrik ediyorum. 14 Ocak 2001