Meclis’teki yemin töreni esnasında cereyan eden üzücü hadiselerde bazı milletvekilleri ne kadar suçluysa, yemin metni de o kadar aksaktır. Bu metin anormalliklerle doludur. İnsanları; inanmadıkları, doğru bulmadıkları bir ideolojiye sadakat yemini ettirmek hem hukuka hem ahlâka hem de aklı selime (sağduyuya) aykırıdır. Komünizmin yıkılışına şâhit ol duğumuz bir devirde hâlâ bazı ideolojik prensiplerde diretmenin mânâsı yoktur. Laikliğe sadakat meselesine gelince. Bir kere laiklik bir “değer” değildir. Olsa olsa bir görüş, bir tercih, bir seçimdir. Cevher değildir, arazdır. Bir elma kırmızı olabilir, yeşil olur, sarı olur. Esas olan onun elmalığıdır, rengi değildir. Bence laik devlet tabiri yanlıştır. Laik rejim demek daha doğru olur. Laiklik konusunda da ısrar edilmesi hür düşünceye, eşitlik prensibine zıt düşer. Anayasayı korumak işi de başka bir âlemdir. Bu memlekette durmadan anayasa üretilmekte; eskisi atılıp yenisi yürürlüğe konmaktadır. 1982 Anayasası normal şartlar altında hazırlanıp, kabul edilip yürürlüğe konmamıştır. Aradan on sene geçmeden, bunu da değiştirmekten, hattâ tamamen atıp bir yenisini yapmaktan bahsedilmektedir. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra, Demokrat Parti iktidarını Anayasa’yı çiğnemekle suçlamış, Adnan Menderes’i ve iki bakanını ipe çekmiş, koskoca bir Meclis çoğunluğunu sürüm sürüm süründürmüşlerdi. Sonra, ihtilalciler o Anayasa’yı atıp başka bir Anayasa getirmişlerdi.

Milletvekili yemininin metninde evrensel değerler yer almalıdır. Bu yemin dinî inançlara ters düşmemelidir. Asla ideoloji, “…izm” bulunmamalıdır. Bu takdirde Meclis’te üzücü yemin törenleri olmaz, milletin vekâletini alanlar kerhen yemin etmek durumuna düşmezler. Unutulmamalıdır ki, Meclis’te kerhen (istemiyerek, mecburen) o yemini edenler sadece bayan Leyla ve bay Dicle değildir. Biz bu ikisini, ucuz kahramanlık yaptıkları, Meclis’i şov sahnesine çevirdikleri, sorumsuzca davrandıkları için elbette tenkid ve tel’in ediyoruz. Ama beride, böyle hafifliklere tenezzül etmemekle beraber, o yemini, inanmayarak eden daha nice kimseler vardır.

Tekrar ediyorum: Bu günkü yemin tabiî hukuka, temel insan hak ve hürriyetlerine, din ve vicdan serbestisine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Helsinki Nihaî Senedine ters düşen unsurlar ihtiva etmektedir. Devletimizin yücelmesini, milletimizin dirlik ve birliğini, vatanımızın bölünmezliğini elbette hepimiz istiyoruz. Ama bunları kalkan gibi kullanarak birtakım ideolojileri, bir takım arizî görüşleri yemin içine koymağa ve onu muallel (illetli) etmeğe kimsenin hakkı yoktur.

Arnavutluk’ta bile ideoloji kalktı. Yeter artık!

KALİTELİ POLİTİKACI

Parçalanmış, marksizm iflas etmiş, ABD dünyanın tek süper devleti ve jandarması olmuştur. Başımızda büyük belâlar vardır. Büyük Ermenistan, Sevr Andlaşması’na dönerek Türkiye’yi parçalamak, Ortadoğu’da bir su savaşı ihtimali ve daha neler neler. Bunları halledebilmek için çok kaliteli politikacılar gereklidir. Ümit ederim ki, yeni Meclis’in içinde:

  • Birkaç yabancı dil bilen, sosyal ilimlere ve klasik ve çağdaş düşünceye dayalı oldukça zengin bir kütüphânesi bulunan,
  • The Times, le Monde, Time, der Spiegel, le Point vs. gibi gazete ve dergilerden bazılarını takip eden,
  • Türkiye’nin meselelerini ciddi kitapların, ilmî araştırmaların ışığında inceleyen,

Şehircilik, çevrebilim, yakın tarih, uluslararası ilişkiler, estetik ve sanat gibi sahalarda yeterli kültüre sahip, kâfi miktarda eleman mevcuttur. Böyle Adnan Kahveci’nin, takdir ettiğim bir görüşü vardır. Meclis’e kaliteli politikacı sokmak. Yemin törenini beş on dakika kadar takip ettim. (Ben oldum olası televizyonu sevmem. Ona fitnevizyon, Deccal Kutusu derim. 1985’e kadar evimde televizyon yoktu. Şile hapishânesinden çıkıp eve dönerken, orada kullandığım ortaboy siyah beyaz televizyonu getirdim. Zaman zaman ibretle, iğrenerek bakıyorum. Her neyse, sadede gelelim.) Yemin edişlerini seyrettiğim milletvekillerinin çoğunun aksanı ve telâffuzu bozuktu. Osmanlıların “üslûb-i beyan ayniyle insan” diye Fransızcadan aktardıkları bir vecize vardır. Konuşması, insanın ta kendisidir, manasına gelen bir söz. Evet, giyimleri, kuşamları, gözleri, yüzlerinin ifadesi, çehre adalelerinin tonüsü, yürüyüşleri itibariyle alıcı bir gözle baktım da Meclis’in yeni üyelerini pek beğenmedim.

Lafı fazla gevelemeyeyim ve açık konuşayım. Türkiye büyük bir buhran devresine girmiştir. Dünyanın düzeni tepetaklak olmuştur. Sovyetler Birliği

  • politikacılar meselelerin çözümünde, buhranın atlatılmasında, kokuşmuşluğun tedavisinde büyük hizmet vereceklerdir.

Evet kalite bekliyoruz, kalite istiyoruz.

NOT: Şu sıralarda İstanbul’da iki kitap fuarı var. Biri Müslümanların, diğeri ilericilerin. Üzülerek söyleyeyim ki, Müslümanların fuarı, ötekilerininkinin yanında sönük kaldı. Biz kültür faaliyetlerinde bir türlü yüksek kalite seviyesine çıkamıyoruz. Yayıncılarımızın çoğu küçük esnaf tipinde ve zihniyetindedir. İslâm adına, Müslümanlar adına kitap yayımlamak, kültür faaliyetinde bulunmak için büyük bir birikime sahip olmak gerekir.

10.11.1991