Malatya’da Ahmet Emin Yalman’ın Vurulması
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Çarşamba
1952 yılının 11 Kasım günü Malatya’da bütün Türkiye’nin tepesinde bomba gibi patlayan bir kurşunlama hadisesi olmuştu. O tarihte, adı geçen şehirde bulunan Vatan gazetesi başyazarı Selânikli Ahmet Emin Yalman, Postahane binasından çıkarken geceleyin silâhlı bir saldırıya mâruz kalmış ve yaralanmıştı.
Ahmet Emin Yalman 1950’den sonra başlayan demokratikleşme havası içinde Müslümanların derlenip toparlanmalarından son derece rahatsız olan Sabataycı bir yazardı. Vatan gazetesinde, dinî faaliyetleri ve uyanışı irtica olarak vasıflandırıyor ve mâhiyetleri başlıklarından da kolayca anlaşılacak ağır ve tahrik edici makaleler yayınlıyordu. Bu başlıklardan bazı örnekler:
sözüne karşı.)
Selanik Dönmesi Ahmet Emin Yalman’ın bu yazıları ve Vatan gazetesinin aşırı, agresif, kışkırtıcı yayınları memleketteki milyonlarca dindar Müslümanı yaralıyor, vicdanları kanatıyor, büyük bir infial meydana getiriyordu. Ahmet Emin Yalman, kendi istek ve iradesiyle bir günah keçisi haline gelmişti ve bu yüzden de silâhlı bir saldırıya uğramıştı.
Ben, aradan şu kadar zaman geçtikten sonra, onun vurulmasını meşru görecek ve gösterecek değilim. Sadece, ortada ağır bir tahrik olduğu gerçeğinin altını çizmek istiyorum.
Bu hadiseden sonra bütün yurtta İslâm’a, Müslümanlara, dinî uyanış ve toparlanış hareketine karşı amansız bir terör başlatılmıştı. Yüzlerce yerde evler basılmış, işlenen suçla hiçbir ilgisi bulunmayan mâsum vatandaşlar tutuklanmış, dinî yayınlar toplanmış, çuvallara doldurulmuş, götürülmüştü. Sorgulamalar esnasında insan hakları ihlâl edilmiş, medenî bir sisteme yakışmayan işkenceler yapılmıştı.
Yalman’a kurşun sıkılan yerde bir bisiklet varmış, suçlu buna binerek kaçmış. Vak’a ile hiçbir ilgisi olmayan bisiklet sahibinin başına gelenleri öğrenmek isterseniz aşağıdaki satırları okuyunuz. (Sanık Şerif Dursun, ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından yöneltilen soruları cevaplandırırken, uğradığı haksızlık ve işkenceleri şöyle anlatmaktadır:)
“- Ben, okuması, yazması olmayan bir adamım. Ahmet Emin Yalman’ı ne tanırım, ne de bir satır yazısını okudum. Neden bu adamı öldüreyim? Hâdise yerinde bir bisiklet bulunmuş, bana ait olduğundan, suçu benim işlediğim zannedilmiş. Bu hâdiseden dolayı henüz beni yakalamamışlardı. Eve gittiğimde, evimizi aradıklarını duydum. Zabıta evi ararken baştan aşağı ev halkını dövmüşler. İşkence yapmışlar, 80 yaşındaki ihtiyar babamın parmakları arasına mermi koyarak sıkmışlar. Ben kardeşimin öldürülmesi dolayısıyla derdime yanarken, dert üzerine bir dert daha geldi. Evdeki bu vaziyeti, perişanlığı görünce sordum.
dediler. Bir kere düşününüz… Kardeşim ölmüş…Failleri serbest bırakılmış… Cürmümeşhüt yapmak için arandığımı duymuşum… Eve gelince, bütün ailem efradının dövülmüş olduğunu görüyorum…İnsan ne olmaz?.. Bu vaziyeti görünce aklım başımdan gitti… Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Haydi bisikletin bana ait oluşu sebebi ile beni arasınlar…Bulsunlar… Hatta, bulunca söyletmek için dövsünler… Bunda hükümeti kabahatli görmem. Çünkü nihayet ortada işlenmiş bir cinayet var.
Fakat ailemin bu işle ne alâkası ve kabahati var? O günahsız kadını niye döverler?.. Haydi… Karımdır diye onu dövdüler. Ya, bacımı niye döverler?.. Haydi onu da dövdüler…Küçük çocuğumu, onların gözleri önünde niye döverler?.. Haydi çocuğumdur diye onu da dövdüler… Ya, 80 yaşındaki ihtiyar babamı niye döverler?..
Evde yapılanlar yetişmiyormuş gibi, fabrika karakolunda da efradı ailemi gözümün önünde dövdüler. Sıra bana gelince, emniyet müdürü evvelâ kalbimi dinledi, bir şeyim olmadığını anlayınca yarım saat fasılalarla beni de dövmeye başladılar; kafamı birkaç yerinden kırdılar. O derece dövdüler ve tazyik ettiler ki…Efradı ailemin, 80 yaşındaki babamın durumunu gören ben o hale gelmiştim ki o sıra “Reisicumhuru öldürecek mi idin?” diye sorsalardı kurtulmak için “Evet öldürecektim” diyecektim.”
Maznun, olanları böylece anlatmakta iken mahkeme reisi müdahale ederek:
“-Bunlar hikâye… Esesa dair başka söyliyeceklerin varsa onları söyle!” diye tekrar ihtarda bulunmuş ve maznunun sözünü kesmiştir.
Bu sırada sanığın avukatı Mehmet Emin Akyüz, usule dair konuşacağını bildirerek, mahkeme reisinden söz almış ve:
“-Maznunun tazyike dair söyledikleri esasa müessirdir. Sözünün kesilmemesini, bu hususta söyledikleri ile söyliyeceklerinin tafsilen zapta geçirilmesini istemiş ve “Bu adamlar çok dertli… Hele bir dinleyelim. Tazyike dair söylediklerini zapta geçirelim…Bakınız, ne kadar mâsumane anlatıyor… Şimdi bunlar zapta geçirilmezse, ileride, sonradan uydurulmuş olduğu söylenebilir. Bunun için kendisini sabırla dinlemenizi rica ediyorum” demiştir. Müdafiin bu talebini mahkeme reisi: “Onun derdinden bana ne, burası dert dinleme yeri değil!..” şeklinde karşılamıştır. Böylece talebi red edilen avukat söze devamla:
“Reis bey… Nasıl olur?.. Emniyet müdürü, polisler, kendisini, efradı ailesini dövüyor, 80 yaşındaki babasına işkence yapıyor, müvekkilimin kalbini dinliyorlar, bir hastalık olmadığı anlaşılınca tekrar sopa atıyorlar… Müvekkillerimden ilki dinlenirken, kendisi tahrik eden sebeplerle tamamiyle konuşturulmadı; sözünü kestiniz. Müvekkillerimden ikincisi Şerif Dursun dinlenirken tazyike dair konuşmak isteyince “hep bunlar hikâye, masal, esası ilgilendirmez” deyip konuşturmadınız. Kaçtır sözünü kestiniz. Hepimiz görüyoruz, maznun ne kadar masumane konuşuyor. O mevkide bizler olsak bu derece güzel ve müessel konuşamayız. Kanun, sorguda maznunun sözünün kesilmeyeceğini emretmektedir. Çok rica ediyorum. Kendisini dinleyiniz…Söylediklerini esas hatlarıyla olsun zapta geçiriniz… Karar zamanı gelince, doğru veya yanlış olduğunu takdir size aittir. Fakat şimdi söylediğini dinlemeniz lâzımdır. Hem bu husustaki taleplerimiz de zapta geçirilsin. Kabul edilmeyecekse kararla reddolunsun. Çok rica ediyorum.”
Reis: “- Sormuyorum…Talebinizi de zapta geçirmiyorum!” cevabını vermiştir.
Avukat Emin Akyüz: “Mahkeme bir heyettir, talebimiz hakkında azaların reylerine müracaat ediniz ve reddedilirse kararla red edip zapta geçiriniz!..”
Reis: “-Lüzum görmüyorum.Şifahen reddediyorum…”.
Avukat: “-Şifahen ha… Daha ilk celsede müşkülâtla karşılaşıyoruz. Şayet heyetiniz derdimizi dinlemeyecek olursa, biz, sözümüzü dinletecek heyet buluruz!” demiş ve yerine oturmuştur. Müteakiben alelacele bir kağıda birkaç satır yazıp pulladıktan sonra mübaşir vasıtasıyla mahkeme reisine vermiştir. Bu dilekçede maznunun tazyike dair söylediği hususların hiç olmazsa esas hatlarıyla zapta geçirilmesinde ısrar etmiştir. (devamı yarına)
(Not: Malatya mahkemesi ile ilgili bilgileri M.Avni Özmansur’un “Başsız Şehid” adlı kitabından aldım. 1995 Ankara.) 16 Aralık 2004