Mâlumlar Mâhutlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Pazartesi
ve saire ve saire…
– Darvin teorisinin hiçbir bilimsel tarafı yoktur. Şimdiye kadar yüz kere çürütülmüştür. Siyaset ve iktisatta Marksizm neyse, felsefe ve biyolojide Darvinizm odur. Müslümanlar bu çürük, bilimdışı, mesnetsiz teoriyi kabule mecbur değillerdir. Biz Yaratılış inancına bağlıyız.
– Sus gerici sus! Yahu ne günlere kaldık… Herif insanın maymundan türediğini inkâr ediyor… Bilimdışı, çağdışı kafa!.. Konuşturmayın, susturun, ağzını tıkayın… Ciyak miyak…
BİR MERAKLI SORAR – İnsanın maymundan türediğini iddia ediyorsunuz, anne tarafından mı, baba tarafından mı?
ONLAR – Zevzekliği ve edepsizliği bırak… Şimdi zabıt tutar, 312’nci maddeyi ihlâlden seni şikâyet ederiz.
O KİŞİ
ONLAR – Olmaz olur mu? Sen Darvincilerle, Darvinci olmayanlar arasında fitne fesat çıkartıyorsun, toplumun huzurunu bozuyorsun.
BİR MÜSLÜMAN – Onlar İki Kimliklidir, Müslüman gibi görünüyorlar ama değiller. Böylelerinin benim dinime, inançlarıma, ibadetlerime karışmaya ne hakları var?
ONLAR – Sus Acı Soğan sus!.. Sizi kendi halinize bırakırsak, bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti gericilik karanlıklarına götürürsünüz. Senin istediğin din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyeti İngiltere’de, ABD’de, İsveç’te, Norveç’te olur ama Türkiye’de olmaz, durum müsait değildir. Fazla konuşup durma…
ONLAR
MÜSLÜMAN – Siz hiç namaz kılmıyorsunuz, camiye de gelmiyorsunuz, ezana, ibadete ne karışıyorsunuz?
ONLAR – Biz bu memleketi sokakta bulmadık. Bu günlere gelinceye kadar ne kadar çalıştık, çabaladık. Elbette karışırız.
MÜSLÜMAN
ONLAR – Niçin olmasın? Biz yapıyoruz, pekâlâ oluyor.
MÜSLÜMAN
ONLAR – Artık sen çizmeden çok yukarı çıktın, haddini fazla aştın…
“Büyük bir çalgı evinden, çalgı ve çalmak sesleri gelir… Kanunlar çalınır, kemanlar çalınır, santurlar çalınır, udlar çalınır, saksafonlar çalınır, gitarlar çalınır, defler çalınır, darbukalar çalınır, davullar çalınır, çal babam çal…
Konser sonuna yaklaşmaktadır, bütün çalgılar cehennemî bir hızla ve dehşetle kakafonik senfoniyi çılgınlar gibi, deliler gibi çalarlar… Çalalım ey yaren, bu demler çalma zamanıdır… Kanun çalalım, gitar çalalım, borazan çalalım, klarnet çalalım, darbuka çalalım, davul zurna çalalım… Hem çalalım, hem oynayalım… Bu vatan bizimdir… Çalalım, çırpalım, boş oturmayalım…”
SALAK ANA ABA – Biricik oğlumuz, Tuncer’imiz,
öyle ucuz bir cep telefonu, ne sen ciğerparemize yakışır, ne de bizim gibi anlı, şanlı, lüküs hayatlı, konforlu monforlu bir ana babaya… Al sana bak, doğum yıldönümünde 1000 dolarlık modern mi modern, harika bir cep telefonu. Hem telefon, hem dijital fotoğraf makinesi, hem de şu düğmesine basılınca parfüm kokuları çıkartıyor. Hafızası var… Mesaj alıp veriyor… Daha bitmedi: Yarım saatte bir içinden zart diye bir ses çıkıyor, iki saatte bir de ilaveten zurt diyor. Bir kedinin yakınına konulunca “Miyav, merhaba kedicik” diyor, bir köpeği görünce onu “Hav, hav” diye selamlıyor, papağanlarla da, kuş hangi dili konuşuyorsa o dille yarenlik yapabiliyor. Al yavrum al!
TUNCER- Siz ana babaların en güzeli, en harikasısınız.
“Alo, oğlunuz İlkyardım Hastanesinde yoğun bakıma alındı… Acele geliniz…”
BİR DAİREDE – Çocuğumuz cep telefonu yüzünden saldırıya uğradı, yaralandı, hakkımızı istiyoruz, cep telefonumuzu istiyoruz!..
DAİREDEKİ ZAT – Sayın bayan, sayınbay… Yapacak hiçbir şeyimiz yoktur. Biz bile kapkaççıların şerrinden kendimizi, çoluk çocuğumuzu koruyamıyoruz…
KAFASI FAZLA ÇALIŞMAYAN, SALAKÇA ANNE BABALARA UYARI – Aklınızı başınıza toplayın, canlarınız ciğerleriniz yavrularınıza lüks gösterişli, pahalı, cazibeli cep telefonları almayınız! Aldıysanız, bunları onların ellerinden alınız. Yerine maddi değeri çok az olan
telefonlar veriniz, aksi takdirde lüks, caka satmak, gösteriş, türedilik, ne oldum deliliği size çok pahalıya, çok acıya mal olur… Gelin söz ve öğüt dinleyin.
İstanbul’un Trakya tarafında büyük bir göle bakan
bir villalar sitesi… Villalar tripleks, teraslarında yüzme havuzu var… Yabancı bir ülkeye geçermiş gibi bir kapıdan giriliyor, Cennet gibi bahçeler içinde… Her villa iki buçuk milyon dolarmış. Yeni satın alınan bu villalardan birinden balyoz sesleri geliyor. Sahipleri mutfak ve banyodaki pembe Brezilya granitlerini beğenmemişler, onları kırdırıyorlar, yerine açık eflatun granitler döşetiyorlar. Salonda bir bar var, içi çeşit çeşit, en pahalısından, ithal malı viskiler, cinler, likörler, konyaklar, şampanyalar, kırmızı ve beyaz şaraplar… Çın, çın, çın… İçelim!… Uygarlığın şerefine, lüks hayatın şerefine, çağdaşlığın şerefine içelim, yine içelim, tekrar tekrar içelim… Ha ha ha, ho ho ho, hi hi hi… Hangi devirdeyiz, zina suç olamaz… Biz Türkiyeliler hayvanlar kadar hür olamayacak mıyız?.. Bırakınız eşcinseller bizde de kendi aralarında evlenebilsinler, belediyeler onların nikâhlarını kıysınlar… Bir mutluluk, bir sefa, bir keyif olsun ki, âlemde benzeri bulunmasın… Hah hah hah, hoh hoh hoh, hih hih hih… Çin çin çin… Hayat ne güzel, yurdumuz ne güzel, biz ne güzeliz. 28 Haziran 2005