Diyanet İşleri Başkanlığı veya başka bir islâmî teşekkül, dinimizi tanıtmak maksadıyla

“İnsanlığı Aydınlatan Nur”

başlıklı bir sergi tertiplemek istese ve bu maksatla İstanbul’daki

Aya İrini

binasından yararlanmak için müracaat etse, resmî makamlar buna izin verirler mi, binayı Müslümanlara tahsis ederler mi? Kesinlikle ne izin verirler, ne de bina tahsis ederler.

Lâkin resmî makamlarımız Aya İrini binasında

“Doğudan Batıya İnsanlık Köprüsü Masonluk”

sergisinin açılmasına izin vermişlerdir. (2 Mayıs 1999)

Aya İrini artık kilise olarak kullanılmıyor ama

böyle bir mâbette Masonluk sergisi açılması,

Hıristiyanların da hoş görmeyeceği

bir şeydir. Bir ara aynı binada içkili ve danslı çılgınlıklara sahne olacak bir yılbaşı eğlencesi tertiplenmek istenmişti de Fener patriği ilgililere ağır bir protesto yazısı göndererek bunu önlemişti.

Türkiye’de dört ayrı Masonluk vardır.

Aya İrini’deki sergiyi 1909’da kurulmuş olan

“Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası”

tertiplemiş. Çıkardıkları büyük boy broşürde şeffaflaşmak istediklerini söylüyorlar.

Masonluk ve şeffaflık…

Bu iki kelime ve kavram birbirleriyle asla bağdaşamaz. Masonluk gizli bir teşkilâttır ve daima öyle kalacaktır.

Broşürün 43’üncü sayfasında şu cümle dikkatimi çekti: “1935 yılında günün politik şartları nedeniyle masonluk, faaliyetlerini durdurmayı uygun gördü. Bu tarihte Meclis Başkanı Kâzım Özalp, 6 bakan ve 60’tan fazla milletvekili masondu.”

Masonlar tarihî gerçekleri çarpıtıyorlar.

O tarihte masonluğu Mustafa Kemal Atatürk yasaklattırmıştır.

Bunu niçin açıkça yazmıyorlar?

Broşürün başına Atatürk’ün tam sayfa bir fotoğrafını basmışlar.

Kendilerini Atatürkçü gibi göstermek istiyorlar.

Böyle bir şey mümkün müdür? Niçin samimî olmuyorlar, mertçe hareket etmiyorlar?

Memleketimizde en çok istismar edilen tarihî şahsiyet Atatürk’tür.

Masonu Atatürkçü, Marksisti Atatürkçü, milliyetçisi Atatürkçü, sağcısı Atatürkçü, solcusu Atatürkçü.

Hangi Atatürkçüler samimîdir, hangileri değildir, bu ayrımı yapmak o kadar kolay değildir.

Broşürde

İttihad ve Terakki

hakkında şu satırlar yer alıyor:

“İttihad ve Terakki Cemiyeti, kuruluşunda İtalyan Birliği’ni gerçekleştiren İtalyan Masonluğunun etkisinde, ‘Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik’ ilkelerini kabul ederek istibdata karşı mücadele verdi. İttihad ve Terakki özellikle Selanik’te bulunan ve kapitülasyonlar nedeniyle dokunulmazlıkları olan İtalyan, İspanyol ve Fransız localarında toplandılar. Talât Paşa, Câvit Bey, Doktor Nâzım, Bahattin Manastırlı, Emanuel Karaso gibi ünlü İttihadçılar, Selanik’te Macedonia Risorta locasının üyesiydi.” (s.41)

İtalyan masonları İtalyan birliğini sağlamışlar ama Osmanlı masonları devleti paramparça ettiler.

Broşürde

bazı ünlü Türk masonlarının resimleri

de mevcut:

Ahmet Rıza, Cavit Bey, Mithat Şükrü Bleda, Mithat Paşa, Mehmet Talât Paşa, Cemal Paşa, İbrahim Temo, Emanuel Karaso, Şükrü Kaya, Mustafa Necati, Kâzım Özalp, Hasan Ali Yücel, Operatör Mim Kemal Öke, Ahmet Salih Korur

(Adnan Menderes’in başbakanlık müsteşarı).

Brüşürden bazı cümleler ve paragraflar nakl ediyorum:

“Cemiyetler Kanunu 1948 yılında değiştiğinde İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün özel doktoru Mim Kemal Öke’nin başkanlığında Türk Masonluğu yeniden faaliyete geçti.” (s. 44)

“Bugünkü Masonluk, sembollerini ve öğretilerini, kutsal kitaplarda bahsedilen Hz. Süleyman Mâbedi’nin inşaasından ve bununla ilgili efsanelerden alır.” (s.26)

“Masonlar bireysel olarak demokratik ve lâik herhangi bir siyasî partiye üye olabilirler.” (s. 41)

“Bugün dünyada 150 kadar Büyük Loca ve toplam 4,5 milyon kadar Mason bulunmaktadır.”

Broşürün 52’nci sayfasında “Masonluk vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğünü temel hak olarak kabul eder” deniliyor. Tabiî ki, onların bu iddiası içi boş bir edebiyattan ibarettir. Yakın zaman öncesine kadar ülkemizde on milyonlarca dindar vatandaşın din, inanç, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyetleri kısıtlanıyor; dinî inanç ve kanaatleri yüzünden başlarına eşarp örten kızların okullara ve üniversitelere girmesi engelleniyor, irtica bahanesiyle ağır baskılar, tehditler yapılıyordu.

Peki, din ve inanç hürriyetine saygılı ve taraftar olduklarını ilân eden Masonlar niçin bu vatandaşların yanında olmuyor, onları desteklemiyordu?

Masonluk Türkiye’de maalesef İslâm’ın ve Müslümanların karşısında olan gizli, uluslararası, esrarengiz, dışa kapalı, seçkinci, tekelci bir kuruluştur.

Yakın tarihimizdeki bütün din aleyhtarı faaliyetlerde daima mason parmağı ve tesiri olmuştur.

Ülkemizde bir tek fakir, mağdur, çile çeken, ezilen, horlanan Mason yoktur. Hepsinin de tuzu kurudur, ensesi kalındır. Onlar bu vatanda tam bir güven içinde, korkusuzca, şen ve şâtır Masonluk yaparlar ama on milyonlarca Müslüman tedirginlik ve üzüntü içindedir.

Masonluktaki hürriyet kendileri içindir.

Kardeşlik de genel değildir, Mason kardeşliğidir. Makamlar, mevkiler, işler, pastalar öncelikle Masonlara üleştirilir.

Masonluk nedir?

Elbette ki bir dindir. Toplandıkları mahallere

mâbet

demeleri bunu isbat etmez mi?

Masonların

“Kâinatın Yüce Mimarına”

inananları olduğu gibi ateist ve agnostik olanları da vardır. Tabiî ki, ayrı ayrı teşkilâtlar halinde.

Atatürk masonluğu niçin yasaklamıştır?

Bu konuda ilmî araştırmalar yapılmalıdır. Müslümanların bir

“Masonluk Araştırmaları Enstitüsü”

kurarak sağlam bilgilere ve belgelere dayalı tedkikler yapmaları zamanı değil midir? Bu araştırmaları kimler başlatacaktır? Bu iş için gerekli maddî imkânlar nasıl temin edilecektir? Din baronları bu gibi konularla ilgilenir mi?

Birkaç bin farmason ülkemizi parmaklarında oynatıyor.

Hepsi de üniversite bitirmiş kültürlü insanlardır. Terazinin bir kefesine onları koysanız, öbür kefesine on milyon Müslüman koysanız, üç yıldızlı Farmason biraderler ağır basar.

Masonlarla

Sabataycılar ve Siyonistler

içiçedir.

Türkiye’nin bugünkü perişan halinde Masonların bol miktarda tuzu biberi bulunmaktadır. Eserlerini iftiharla seyretsinler. 18 Aralık 2000 Pazartesi

İngiltere’de Din Hürriyeti

İngiltere’de din ve vicdan hürriyeti, gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü prensibinin hâkimiyeti, temel ve evrensel insan haklarına hürmet ve riayet konusunda

küçük bir kitap hazırlamak

istiyorum.

Fotoğraflarla süslü olacak bir eser. Bazen bir fotoğraf yüz sayfa bilgiden daha tesirli ve inandırıcı oluyor. Bu iş için vakte ve bir miktar da kitaba, belgeye, mâlumata ihtiyacım var. İnşaallah başarabilirim.

(1) İngiltere’de lâiklik, din ve devlet ayrılığı yoktur. Orada hükümdar aynı amanda millî Anglikan kilisesinin de başıdır.

(2) İngiltere’de 1944’ten beri lise ve kolejlerde her sabah dinî âyin ve ibadet yapılması mecburîdir. Okulun kilisesinde yapılan bu âyinlere her öğrenci katılır, “Ben istemiyorum, katılmayacağım” denilemez. Müslüman çocukların çoğunlukta olduğu okullarda, kilise tasvirleri ve haçların üzerleri örtülür; namaz kılınır, Kur’ân okunur, duâ edilir.

(3) İngiltere’de arzu eden Müslüman âileler çocuklarını, ilkokuldan itibaren mektebe başları örtülü olarak gönderebilirler. Buna kimse karşı çıkmaz, itiraz etmez, muhalefette bulunmaz. Çünkü orada

din hürriyeti vardır.

(4) İngiltere üniversitelerinde arzu eden

Müslüman kız öğrenciler tesettürlü olarak okuyabilirler.

Kimse tesettürlü Müslümanlara yan gözle bakamaz. Onların tesettürünü yadırgamak,

böyle bir şeyden tedirgin olmak bile ayıptır.

(5) Gerek İngiliz vatandaşı olsun, gerekse yabancı olsun İngiltere’de yaşayan Müslüman kadınlar ve erkekler, kendi dinlerine ve medeniyetlerine uygun bir şekilde giyinebilirler. İsteyen kadınlar peçe bile takabilir.

Erkeklerin sarık, fes, takke giymesi serbesttir.

(6) Hindistan dinlerinden olan Sih dinine mensup erkeklerin başlarına sarık sarmaları, günlük hayatta bu sarığı çıkartmamaları, onların dinlerinin bir emridir. Bundan yirmibeş sene kadar önce İngiltere’de,

motosiklet sürücülerinin kask takmaları mecburiyetini getiren bir kanun

çıkartılmıştı.

Sihler buna itiraz ettiler,

Yüksek Mahkeme’ye başvurdular; Mahkeme “Madem ki, bunların inançları böyledir, onlar motosiklet kullanırken kask takmaya mecbur tutulamaz” kararını verdi. İngiltere’de din, vicdan, fikir, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti bütün değerlerin üzerindedir.

(7) İngiltere’de

şeyhlik, dervişlik, tarikat ve tasavvuf faaliyetleri

yasak değildir.

(8) İngiltere Müslümanlarının İslâmî dernek, parti, topluluk kurma hakları vardır.

(9) Faraza bir grup Müslüman bir araya gelseler ve

“Hilâfeti İhyâ Cemiyeti”

kursalar, İngiliz hukuku ve siyasî iktidarı böyle bir teşebbüse karşı gelmez.

(10) Londra’da

Pakistanlı bir Müslüman, belediye otobüsünde şoförlük yapıyormuş.

Bir namaz vaktinde otobüsü kenara çekmiş, aşağıya inmiş, kaldırımın kuytu bir yerine seccadesini sermiş, namazını kılmış, sonra arabaya binip işine devam etmiş. Kimse buna itiraz etmemiş.

Adamcağız Müslümandır, elbette birkaç dakika ibadetini yapmaya hakkı vardır demişler, hoş karşılamışlar.

(11) İngiltere’de, müslümanlar dahil hiçbir vatandaş dinî inançlarından, kanaatlerinden, uygulamalarından dolayı mahkemeye verilmez, hakkında takibat yapılmaz, cezalandırılmaz.

Tabiî ki, şiddet olayları müstesnâ.

(12) İngiltere’de başı örtülü

Müslüman bir kız öğrenci, din düşmanı Farmason bir bakanı protesto etse o kıza bir ceza verilmez, hapse atılmaz.

(13)

İngiltere’nin hukuku sistemi İslâm hukukuna benzer.

Yapı ve metod olarak geleneksel, arkaik, eski içtihadlara dayanan bir hukuktur ama pozitif ve rasyonel hukuk sistemlerinden daha fazla adalet sağlar.

(14) İngiltere’de milyonlarca Müslüman yaşamaktadır.

Bu İslâm cemaatinden başı örtülü bir kadın milletvekili seçilse ve Avam Kamarası’na

(Millet Meclisi’ne)

girse onun tesettürüne kimse itiraz etmez;

madem ki, halk onu seçmiştir, istediği kıyafete bürünebilir ve Meclis’e girebilir denir.

İngiltere’de bu kadar geniş bir din ve inanç hürriyetinin olması o ülke halkının ve aydınlarının son derece dindar olmalarından ileri gelmemektedir.

Aksine Büyük Britanya’da dinî inançlar ve duygular zayıflamaktadır.

Lâkin orada tam bir demokrasi vardır, hukukun üstünlüğü prensibinin hâkimiyeti vardır, insan haklarına saygı ve riayet vardır.

İngiltere demokrasinin beşiğidir, elbette orada böyle engin bir din hürriyetinin bulunması gerekir.

Kendi ülkelerinde baskılara, haksızlıklara, zulümlere, tehditlere mâruz kalan Müslüman aydınlar, fikir ve aksiyon adamları, canlarını ve hürriyetlerini kurtarmak için İngiltere’ye, medenî Batı Avrupa ülkelerine kaçmaktadır. Çünkü o ülkeler Müslümanlar için bir

dâr’ül-emandır

, birer

“Yeni Habeşistan”

dır.

Eskiden Osmanlı İmparatorluğu böyleydi. Şimdi dünya tersine döndü.

İngiltere’nin bu konularda bazı eksiklikleri yok mudur? Elbette vardır.

Mesela Hıristiyanlık kanunlarla korunur, fakat bu koruma İslâm dini için uygulanmaz.

Bu yüzdendir ki, İslâm’a ve Müslümanlara saldıran, hakaretler savuran seviyesiz

Selman Rüşdi orada barınabilmekte

ve devletten himaye görmektedir.

Türkiye’deki lâik, demokrat, uygar, çağdaş geçinen bazıları İngiltere’deki din, vicdan, fikir, inanç hürriyetinden ibret dersleri almalıdır.

Sadece İngiltere’den değil, bütün medenî Avrupa ülkelerinden alınacak çok dersler bulunmaktadır.

Türkiye’de İngiltere’de olduğu kadar din, inanç, fikir hürriyeti olursa ülke parçalanır, devlet çöker de diyenler vardır.

Kesinlikle yanlıştır bu endişeler.

Devlete hiçbir şey olmaz,

sadece sistem batabilir, Zaten batacağı kadar batmış değil midir?

Devlet ayakta kalsın, sistem değişsin, ne zararı olur?

Din hürriyeti yüzünden cumhuriyet rejimine de bir şey olmaz.

Cumhuriyet fazilet demek değil midir?

Fazilet, vatandaşlara din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetinin verilmesini gerektirmez mi?

Türkiye’nin parçalanması din hürriyetinden olmaz da, dine ve vicdanlara baskı yapılmasından meydana gelir.

Din bu ülkede en büyük sosyal bağ, çeşitlilikleri ve alt kimlikleri perçinleyen bir kültür harcı olmuştur.

Din yıkılırsa Türkiye de yıkılır. Hâlâ anlayamıyorlar! 31 Aralık 2000 Pazar